islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5143
EURO
34,9020
ALTIN
2.432,10
BIST
9.813,35
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Türkiye ve Libya’dan Tarihi Diplomatik Atak

Türkiye ve Libya’dan Tarihi Diplomatik Atak

Türkiye, Libya ile hukuka uygun olarak gerçekleştirdiği deniz yetki alanları anlaşmasıyla tarihinin en büyük diplomatik ataklarından birini gerçekleştirdi. Bu anlaşmayla birlikte Doğu Akdeniz’deki sınırlarını da resmen ortaya koymuş oldu.

Libya’da kalıcı barış, güvenlik ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak ve karşılıklı fayda temelinde mümkün olan tüm alanlarda ilişkiler kurmak için, Türkiye, Libya ile 27 Kasım 2019’da Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmeleri sonrasında “Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” ile “Güvenlik ve Askeri İşbirliği” mutabakat muhtıraları imzalamıştı.

Hakkaniyet ilkesi ve uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak imzalanan ve Ekim 2020’de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da onaylanan bu anlaşma, iki ülkenin Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını korumayı amaçlıyor.

Türkiye’nin deniz yetki alanları sınırlandırması hususunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden (KKTC) sonra ikinci anlaşmasını Libya ile imzalamış olması, Doğu Akdeniz’de yürüttüğü politikalar açısından önemli bir kazanım ve Türk diplomasisinin büyük bir zaferi olarak görülüyor.

Bunun yanı sıra anlaşma, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), adanın tek sahibiymiş gibi davranarak ve hakkaniyet ilkesine aykırı olarak 2003’ten bugüne kadar deniz yetki alanını sınırlandırmaya yönelik yaptığı çalışmalar tek taraflı adımlar karşısında güçlü bir cevap niteliği de taşıyor.

Öte yandan, uluslararası hukuka uygun hakça paylaşımdan yana olan Türkiye, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan tüm aktörlerin katılımlarıyla yapılacak olan uluslararası bir konferansın toplanması duyurusunu her fırsatta yineliyor.

HİDROKARBON KAYNAKLARIN KEŞFİ

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yanı sıra Lübnan, Suriye, Mısır, İsrail, Yunanistan, Libya, Yunanistan, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de bulunması sebebiyle deniz yetki alanlarının sınırlandırılması bu açıdan büyük önem arz ediyor.

Türkiye, bölgede uluslararası hukuktan doğan haklarının mücadelesini uzun bir süredir sürdürürken 2000’li yılların başındaki hidrokarbon kaynaklarının keşfi ve Doğu Akdeniz’deki ülkelerin bu alanda bir adım atmasıyla sınırlandırma konusu gündeme gelmeye başladı.

GKRY, Kıbrıs Türklerinin eşit haklarını hiçe sayarak Kıbrıs meselesi çözüme kavuşmamış olmasına rağmen 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan, 2010’da da İsrail ile deniz sınırı anlaşmaları yapmıştı.

Bu anlaşmalar sayesinde kıta sahanlığı haklarını ihlal etme sebebi başta olmak üzere birçok nedenle, bu duruma şiddetle itiraz eden Türkiye ve KKTC, bölge ülkelerini bu anlaşmaları yapmamaları konusunda ikaz etti.

Yunanistan, Mısır, İsrail ve Rum yönetimi tarafından Kahire’de oluşturulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu ile Türkiye, Libya ve Lübnan gibi aktörler saf dışı bırakılmaya çalışılmıştı.

GKRY, bölge ülkeleriyle yapmış olduğu görüşmelerde Kıbrıs adasını bir “ana kara” gibi kabul ederek “eşit uzaklık ilkesine” göre sınırlandırma anlaşmaları yapmıştı. Ancak kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırmasında eşit uzaklık ilkesi bir kural olarak bahsedilmiyor.

Uluslararası hukuktaki temel kurallardan biri olan “hakça paylaşım” ilkesine göre, adalara ana karalara kıyasla daha az kıta sahanlığı/MEB alanı verilebiliyor. Bu hususta adaların büyüklüğü, konumu, cephe uzunlukları, ana karalardan ne kadar uzak oldukları gibi birçok faktör dikkate alınıyor.

TEK TARAFLI ADIMLAR

Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Karan, konuyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, Doğu Akdeniz’de karşılıklı kıyısı bulunan ülkeler arasında kıta sahanlığı ile MEB sınırlandırılmasının, hakkaniyet temelinde varılacak bir anlaşma ya da mahkeme kararı ile sağlanabileceğine dikkati çekti.

Böyle bir anlaşmaya ulaşılabilmesinin ilgili devletlerin iş birliğine gitmesinin hukuki bir zorunluluk olduğuna işaret eden Karan, “Gerek GKRY’nin 2000’li yılların başından itibaren yürütmüş olduğu sınırlandırma ve işletme hamleleri gerekse Yunanistan’ın Sevilla haritası temelinde Yunanistan’ın 12 kilometrekare büyüklüğündeki Meis Adası’nı merkez alarak Türkiye’ye deniz yetki alanı dayatma istemi, bölgede en uzun sahil şeridine sahip olan Türkiye’nin denizlerden dışlanmasına neden olacak tek taraflı devlet uygulamalarıdır.” dedi.

Hakan Karan, buna karşılık Türkiye’nin menfaatlerini koruyabilmek adına, “bölgede yine dışlanmaya çalışılan” Libya ile deniz yetki alanlarını sınırlandıran bir anlaşmaya vardığını ifade ederek bu anlaşmayla birlikte Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ile MEB sınırlarını resmen ortaya çıkardığını ifade etti.

”Doğu Akdeniz’deki Sınırlar Türkiye Tarafından Ortaya Konmuştur”

Türkiye’nin bu tür bir anlaşmayı karşılıklı kıyısı bulunan ilgili ülke konumundaki Libya ile iş birliği temelinde yapmış olmasının “hukuka uygun bir yaklaşım” olduğunu belirten Karan, şunları da ifade etti:

“Bu anlaşma, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sergilemiş olduğu Mavi Vatan politikasını desteklemesi ve Mavi Vatan içinde yer alan kıta sahanlığı ve ilanı halinde münhasır ekonomik bölgesini sınırlandırması icabıyla 1936 tarihli Montreux Konvansiyonu’ndan sonraki en önemli diplomasi atağıdır. Bu aşamadan sonra bu anlaşma var olsun ya da olmasın, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sınırları Türkiye tarafından ortaya konmuştur.”

Karan, bunların yanı sıra bölgede bulunan diğer ülkelerin iddia ettikleri deniz yetki alanlarının Türkiye’ninki ile çatışabilmesi ihtimalinin halen varlığını sürdürdüğüne işaret ederek “Bu çatışmanın uluslararası hukuka uygun olarak Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm aktörlerin katılımı ile hakkaniyet temelinde çözümlenmesi asıldır.” ifadelerini kullandı.

Bu doğrultudaki taleplerin Türkiye tarafından defalarca diğer aktörlere iletilmiş olmasına rağmen taleplerin kötü niyetle bugüne kadar teveccüh görmediğini kaydeden Karan, “Ortak çözüme kadar da hakkaniyet temelinde oluşturulduğuna inandığımız resmi sınırlar, Türkiye’nin Mavi Vatan’ının bir parçası olup savunmaya değerdir.” açıklamalarında bulundu.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.