islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5798
EURO
34,9832
ALTIN
2.425,63
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
18°C

Vallahi Vermek Malı Çoğaltmaktır

Vallahi Vermek Malı Çoğaltmaktır

(Uzunca Bir Sohbet )

Bismillahirrahmanirrahim

Bütün varlıkların yaratıcısı ve sahip olduğumuz ve olmak istediğimiz bütün malların maliki olan yüce Allah’ımıza hamd ederim. Yüce Rabbimizin zatına yemin ederek vermenin malı eksiltmeyeceğini açıklayan aziz Peygamberimiz, biricik mi biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e salat ve selam ederim.

Güzel kardeşlerim; gönül tellerimi mızraplayan/ titreştiren bir dörtlükle sohbetimize başlamak istiyorum. Şairini tam olarak tespit edemediğim bu dörtlükte şöyle buyuruluyor:

Benim Hakk’a münacatım / Rızk için değildir haşa

 Hüda Rezzak-ı âlemdir/ Rızıksız kul yaratmaz ya.

Rızıksız hiçbir varlık yok. Yalnızca bizler gibi yükümlü varlıkların değil, her bir can taşıyan varlığın rızkını yüce Rabbimiz üstlenmiştir. Türleri milyonlarca, her bir türün içerdiği canlıların sayıları ise trilyonlarca olan varlıkların hayatlarını sürdürebilmeleri için muhtaç olduğu rızıklar Rabbimiz tarafından üstlenilmiştir. Hud suresinin 6. ayetinde şöyle buyuruluyor:

Her bir bir canlı varlığın rızkını üstlenen yalnızca Allah’tır. O, yaratıp rızkını üstlendiği her bir varlığın halini de, geleceğini de, dönüşeceği hali de bilir. Bütün bunlar Kitabün Mübin’de/Apaçık bir Kitab’ta kayıtlıdır. “

Tüm varlıkların varlıklarını sürdürmeleri için gerekli olan rızıklar evrensel nitelikli programlar içeren ve Kur’an dilindeki diğer bir adı İmam-Mübin olan merkezde kayıtlıdır.

Rızık Endişesi

İlk müminler Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye Hicret etmeye mecbur bırakıldıklarında kendi aralarında şöylece söyleşirler: Biz Medine’ye hicret edeceğiz, ama ne yiyeceğiz, ne giyeceğiz, nerede barınacağız? Derin mi derin düşünceleri içeren bu gibi kaygılar Ankebût sûresinin 60. âyetinin indirilişine sebep olur:

“Nice nice canlı varlıklar vardır ki, rızıkları beraberlerinde değil, onların rızıklarını veren de, sizi rızıklandıran da Allah’tır. O, yarattıklarını işitir ve onları bilir.

Rabbimiz Fatır suresinin üçüncü âyetindenankörlüğe sapabilecek kulları da şöyle uyarır:

Ey insanlar, Rabbinizin üzerinizdeki sayılamayacak kadar çok nimetlerini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıracak Allah’tan gayrı bir rızıklandırıcı mı var? O’ndan başka hiçbir ilah yok. Böyleyken nasıl Rabbinizden saptırılabiliyorsunuz.”

 Rızkın Az veya Çok Verilmesi

Sevgili kardeşlerim, yaşamımız için muhtaç olduğumuz rızıkları üstlenen Rabbimiz dilediğine az, dilediğine de çok veren Rabdir. İnsan ne zaman, nerede, hangi ana babadan doğacağını bilmez. Hangi cinsiyette yaratılacağını bilmez. Hangi sûrete sahip olacağını bilmez. Ne zaman ve nerede öleceğini de bilmez. Muhtaç olduğu tüm varlıklar da bir müdahalesi olmaksızın yaratılmıştır.

Bütün bunları planlayıp programlayan Allah Zülcelâl’in rızıkları da farklı kılabileceği, anlaşılıp idrak edilebilir bir durumdur. Ama insan bu noktada Yüce Yaratıcımız olan Allah’ın vahyî bildirisine muhtaç olan varlıktır.

İhtiyaç duyduğumun bu ana bilgiyi Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in birçok sûresi yanı sıra Ankebut sûresinin 62. âyetinde şöylece açıklamaktadır:

“ Allah kullarından dilediğine rızkı genişletir. Dilediği kullarına da daraltır. Allah gerçekten her şeyi bilendir.”

Rabbimiz açıkladığı bu gerçeği pekiştirmek için bize bir sual de yöneltir ve Zümer 52 de şöyle buyurur:

“Onlar, Allah kullarından dilediklerine çoğaltıp dilediklerine de azalttığını bilmediler mi? Artırma ve eksiltme şeklinde ki bu düzenlemede iman eden insanlar için Allah’ın yüceliğine, delalet eden nice belgeler vardır.”

Rabbimiz Hekîm’dir/ neylerse yerinde ve güzel eyleyendir. Yüce varlığına inanan ve inanmayan, yasalarına/emirleri ve yasaklarına bağlanan ve bağlanmayan ayrımını yapmıyor ve rızıkları

Verilen Rızıklardan Verilmesi

Kendisinin koyduğu ölçülere göre tevzi ediyor. Yenilen, içilen, giyilen ve yararlanılan nimetler anlamına rızıkları az veya çok olarak belirleyen yüce Mevla’mız, verdiği rızıklardan da vermemizi emrediyor;

Meselâ Hadid sûresinin 7. âyetinde şöyle buyrulmaktadır:

Allah’a ve elçisi Muhammed’e inanın. Kullanımınıza verdiği mallardan da verin. İçinizden iman edip de Rabbinin rızası için verenleri büyük armağanlar beklemektedir.”

Bakara 234’te de şöyle buyuruluyor:

“Ey iman edenler. Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun, hiçbir aracılığın (hiçbir şekilde faydasının ) olmayacağı o büyük sorgulama ve muhakeme günü gelmeden evvel, size takdir edip verdiğimiz rızıklardan verin. ( Bu verme emrini tanımayıp uygulamayan ) Kâfirler zalimlerin ta kendileridir.”

 Bu âyet, ve bu ayetin özellikle son bölümü bütün müminleri cidden ürpertmesi gereken mesajlar içermektedir, aziz kardeşlerim.

Verme Emri ile Kâfirlik Arasındaki Alaka

Allah’ın buyruğu gereği infak edilmesi /verilmesi gereğine ilişkin bu âyette “Kâfirlerin Zalimlerin ta kendisi olduğu” şeklindeki beyanın ne alakası vardır? Kâfir, aslında İslâm’ın inanılması gereken iman esaslarını ve yaşanılması gereken kurallarını örten ve kabul etmeyen kişi anlamına gelir. Burada alaka şudur . Yaradan’ın verdiği rızıklardan verme emrini tanımayarak, Rabbinin bu emrini örten, yok kabul edenler zalimlerin ta kendileridir.

Sevgili kardeşlerim; şu ana kadar yaptığımız açıklamalarla konumuza bir giriş yapmış olduk. Çünkü asıl konumuz vermenin önemi değil, vermenin mal artıracağı hakikatidir. Ancak girişi tam yapabilmek ve kafalarımızı konuya hazırlayabilmek için, bir özet daha verelim:

Maddî veya Manevî Olarak Verme

Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizin Kur’ân’ı açıklayıcı sözlerinde doğrudan veya dolaylı olarak vermeyle alakalı pek çok emir vardır. Verme, ama mal ve para gibi maddî, ama bilgi, tebessüm ve bir çift mutlu edici söz olarak manevî. Verme ile alakalı Peygamberimiz tarafından örneklendirilen âyet-i kerîmelerin çokluğu sebebiyle İslâm’ın sadece bu mevzuu içerdiğini zannediyorsunuz.

Vermek, Allah’ın rızasını amaçlayarak vermek, O’nun rızasına götürür. Rabbimizin öfkesini giderir, hataları-günahları bağışlatır.

Vermek, ömrü bereketlendirir, belaları giderir, kötülüklere mani olur.

Vermek, kibirden arındırır, günahlar üzerinde ölmekten korur, hastalıkları tedavi eder. Evet hastalıkları da tedavi eder.

Aziz kardeşlerim; işaret etmeden geçemeyeceğim. Bu konunu hazırlığını yaparken bir hadis dikkatimi çekti. Peygamberimiz, “Sadaka ile hastalıklarınızı tedavi ediniz.” buyuruyor. Sadaka kişinin imanını doğrulayan maddî veya manevî hayırlar/güzelliklerdir.

Verme ile Koruma ve Tedavi

Modern tıp veya alternatif tıp diyoruz, ama Rabbim kalbime düşürdüğü için . ben de “İslami Yaşamak Tıbbı “ diye koruyucu ve tedavi edici yeni bir tıp dalı önermek istiyorum.

Sadaka güleç yüzden bilgi sunumuna, etkileyici bir çift sözden fakirlere- yetimlere- işsizlere ve hastalara yapılacak maddî yardımlara kadar verilebilir olanların bütününü içine aldığına göre sadaka; hastalıklarımıza karşı koruyucu ve tedavi edici yöntemlerinden biri olarak görülmelidir.

 İnsan, manevî yönü ağır basan bir varlıktır. Onun inançları, helâl ve haram ölçülerine bağlı sağlıklı yaşamı, ahlâkî değerleri, sevmesi ve çevresi tarafından sevilebilir olması, hiç şüphe yok, koruyucu ve tedavi edicidir. Bilmiyoruz; birçok hastalığın gerçek nedenini bilmediğimiz gibi şifa vericilerini de bilmiyoruz.

Rabbinden aldığı vahyî ve hikmet içeren bilgilerle doğruları konuşan Peygamberimiz “Sadaka ile hastalıklarınızı tedavi ediniz.” buyuruyorsa, dinleriz ve itaat ederiz. (el-Câmiü’s-Sağîr, Hassınû…)Böylece vermeyi koruyucu ve tedavi edici usul/yöntem olarak kullanırız. Hele bir uygulayalım ve sonuçlara bakalım. Sevdiren, ekonomiyi canlandıran ve Cennet’e götüren verme kim bilir daha ne büyük hayırlara gebedir.

Vermek Cennet’e Götürür

“Vermek Cennet’e götürür” demişken konuyu biraz açalım. Kur’ân-ı Kerîm ‘de Cennet’e götürücü amellere ilişkin pek çok beyan vardır .Bu açıklamalarda bazen îman ve salih ameller öne çıkarılır. Bazen de salih ameller örneklendirilerek îman, namaz, infak-zekât üçlüsü öne çıkarılmaktadır. Hakikaten dinimiz mucizevi bir yapıdır. Vermenin mecburi şekli olan zekâtın , anlamı nedir biliyor musunuz kardeşlerim? Zekâtın anlamı, arındırmak, temizlemek ve artmak/artırmaktır. Artırmanın ekonomik olarak da izahı yapılabilir, değinmeye çalışalım.

Nedense aziz kardeşlerim; İslami literatürde vermenin karşılığı anlatılırken hep sevap olarak dile getirilir. Sevap önemlidir ama ayrı bir fasıldır. Yaradan çoğu defa sevap demiyor. Ama biz ya ekonomiyi iyi bilmediğimiz i, ya da verme ilkesinin önemini gereğince kavrayamadığımız için vermeleri ekonomik açıdan, değil de hep ahiret sevabı ile irtibatlandırdık. Oysaki bazı âyetler ve hadisler, vermeyi ahiret hayatı ile irtibatlandırırken bazı âyetler ve hadisler de ahiretle irtibatlandırmaksızın dünya hayatı ile alakalandırıyor.

Genelde içine düştüğümüz bu yanılgımıza işaret etmek için size bir örnek vermek istiyorum kardeşlerim. Peygamberimiz biz hadislerinde şöyle buyuruyor:

Sizin verdiğiniz bir hurmayı (veya hurma benzeri meyveyi ya da bir lokma yiyeceği) Allah büyütür, sizin beslediğiniz bir hayvan yavrusunu besleyip büyüttüğünüz gibi büyütür. Büyütür de verilen hurma … dağ gibi olur. “ (Buhârî, Zekât 8 )

Peygamberimiz ahiretten söz etmiyor. Verilen mesaj dünya hayatı ile alakalı. Şu son dönemlerde kardeşlerim; bir kamu spotuna tanık oldum. Örnek olsun diye arz ediyorum. Şöyle deniyor: “Bir simit olsun al. Zira ondan çiftçi kazanır, değirmenci kazanır, fırıncı kazanır ve esnaf kazanır.”

Doğrudur. Siz basit de olsa bir değeri toplum ekonomisine aktarın. Yaradan, kişinin hayatında ve toplum ekonomisinde onu dağ gibi büyütebilir. Malumunuz verilen Dağ örneği çokluktan kinayedir.

Güzel kardeşlerim, vermenin, artırmanın ana yollarından biri olduğuna değindik Artırma örneklerini âyet ve hadislerle sunmadan önce bir hususu hatırlatalım. Elbette kazanmanın ve artırmanın başlıca yolu çalışmaktır. Ama unutmayınız ki çalışmak mukadder olana ulaştırır. Aynı şartlar içerisinde, aynı yeteneklere sahip olup aynı imkânları kullanan, aynı zaman süreci içerisinde faaliyet gösteren insanlar, eşit derecede kazanabiliyorlar mı?

Sözü uzattık, vermenin artıracağına ilişkin örneklerini vermeye başlayalım.

Vermenini Malı Artıracağına İlişkin Kur’ân ayetlerinden Örnekler

a. İbrahim sûresinin 7. âyetinde şöyle buyrulur:

“Rabbinizin size bildirdiği şu geçeği hatırlayın: Eğer vererek şükredici olursanız verdiklerimi artırırım. Eğer nankörlük yapar da verme emrimi tanımazsanız azabım pek şiddetli olacağını da bilin. “

Görülüyor ki verileni artırma Rabbimizin vaadidir.

b.Talak sûresinin 2 ile 3. ayetinde boşanma ile ilgili ölçüler verilirken, boşanmanın fakirlik doğuracağı korkusunu gidermek için Rabbimiz şöyle buyurur:

Kim Rabbinin emirleri ve yasakları uygularsa, Allah, ona problemlerinden bir çıkış yolu gösterir. Ümit edip beklemediği yollardan onu rızıklandırır. Kim Allah’a dayanıp güvenirse Allah ona yeter.Allah hükmünü yerine getirendir. O herşeyi programlamıştır.”

Rabbimizin uygulanacak emirlerinin bir bölümünün verme ilgili olduğu hatırlanırsa vermenin malı artıracağı gerçeği bu âyetlerden de anlaşılabilir.

c. Sevgili kardeşlerim; Sebe sûresinin 39. ayetinde şöyle buyrulur:

…(İslâmî yasalara uygun olarak ) yaptınız harcamaların yerine Allah size başkasını verir. O rızıklandırıcıların en hayırlısıdır. “

Bu âyette de verilenin karşılığının verileceği açıklanmaktadır.

d. Rûm sûresinin 39. âyetinde ise şöyle buyrulur:

“Allah’ın rızasını kazanmak için verdiğiniz zekâtlar var ya, o zekatları verenlerin verdikleri onlara katlanılarak verilecektir.”

 Bu âyet verenlere katlanılarak verileceğini müjdelemektedir.

e. Bakara sûresinin 261. âyetinde ise apaçık bir vaadle karşılaşmaktayız:

“Allah yolunda/onun rızasını kazanmak için verip harcadıklarınız yedi başak bitiren ve her bir başakta yüz tane bulunan bir tane gibidir. Allah dilediğine daha da artırır. Allah rahmeti geniş olan ve her şeyi bilendir. “

Bu âyette de ahiret sevabından bahsedilmeksizin verilelerin yüz katı ve fazlasıyla değerlendirilecekler bildirilmektedir.

f. Bakara ra 276 ‘da da “ Allah faizleri mahveder ve verilen sadakaları artırır…” buyrularak da vermenin malı artıcağı hakikati pekiştirilmektedir.

Vermenin Malı Artıracağına İlişkin Peygamberimizden Açıklamalar

Aziz kardeşlerim; aziz Peygamberimizin bu ayetlere getirdiği açıklamalara gelince… O, ilgili hadislerinde şöyle buyurur:

“Allah’a yemin ederim ki, verme malı azaltmaz. “(Tirmizî Birr 82)

 “Gizli ve açık Rabbinizin rızası için veriniz ki rızıklanasınız ve onun tarafından yardım göresiniz. “ (Müslim Zekât 36)

 Peygamberimiz Rabbimizin de şöyle buyurduğunu açıklar:

Ey Ademoğlu! Sen ver, Ben de sana vereyim.”(Buharî,Tevhit 35)

Peygamberimiz her bir sahâbiye öğütlediği gibi Hz. Bilal’e hitaben de şöyl buyurur:

“Ey Bilal; ver, gökleri içine alan arşın sahibinin azaltacağını sanma. “

Ve gönül tellerimizi mızraplaması gereken bir diğer hadislerinde ise Peygamberimiz, kadına şöyle buyuruyor:

Ver ama sayma, sayarak verirsen Allah da sana sayarak verir.” (Buharî Zekât 21)

Bu hadisi şöylede anlamlandırabiliriz; Paranı kasadasaklama , para kurumlarında saklama . Allah da senin için saklar. Sen ver ki sana da verilsin.

Güzel kardeşlerim; bütün bunlar soyut açıklamalar. Gerçi bu soyut açıklamalar da bize hakikatleri beyan ediyor. Ama şimdi dikkatlerinizi rica ederek bir örnek daha sunacağım aziz Peygamberimizden…

Ürpertici Bir Misal

Müslim’in sahihinin Züht babından aktarımla açıklayacağımız olayın ürpertmeyeceği bir mümin insan düşünemiyorum .Ürpertmiyorsa kişi kendisini sorgulamalıdır.

Aziz Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar:

“ Sizden önceki topluluklardan adamın biri bir gün ovada/kırda da dolaşırken başı üstünde bir bulut beliriverir. Kafasını kaldırır, buluta bakar. Bu sırada bulutun içinden ya da buluta yönelik bir ses işitir: Ey bulut, git falanca adamın bahçesini sula.

Bu emri alan bulut yön değiştirerek gider. Adamcağız da merakla takip eder ve bir süre sonra bulut taşlık bir alan üzerine suyunu boşaltır ve bu su mecrasını bularak bir bahçeye doğru akar. Adam takip etmektedir. Suyun yönelip aktığı bahçeyi bir zat sulamakta ve gelen suyu dağıtmaktadır. Adam, sulamakta olan bahçe sahibinin yanına gelir, selam verir, ey arkadaş adın nedir diye sorar. Bahçe sahibi niçin soruyorsun deyince macerayı anlatır ve ilave eder:

Arkadaş! Bu işin sırrı nedir? Senin için buluta nasıl emir verilir ,der. Bahçe sahibi de şöyle der:

Vallahi ben pek çok şey bilmem. İnce hesaplar da yapamam. Ben Rabbimin bana verdiği mahsulleri toplarım, üçte birini kendime ve çocuklarıma ayırırım, Üçte birini tohumluk olarak ayırırım, üçte birini de çevremdeki komşularıma ve fakirlere dağıtırım. “ (Müslim Zühd 45)

Aziz Kardeşlerim! Verene Allah bulutları da görevlendirerek verir. Yukarıda, Allah’ın beklenmedik yerlerden rızıklandıracağına ilişkin Talak sûresinin 3. âyetini sunmuştuk . Kişiyi rızıklandırmak için buluta emir verilmesi böyle bir beklenmedik sebep olsa gerek.

Bu konuşmayı yapan Ali Rıza hoca başta olmak üzere kendi kendimizi sorgulamalıyız. Bizimkisi nasıl iman? Âlemlerin Rabbi ve Rezzak-ı âlem olan Allah,yerin yüzeyi ve diplerinde, okyanusların derinliliklerinde yaşayan trilyonlarca canlının rızıklarını verir, kendisine inanmayanların bile rızık maaşlarını muntazaman öderken biz neyin korkusunu çekiyoruz da haram yollardan ve cimrilikten korunamıyoruz.

Oysaki g ereğince versek, üretim artacak, tüketim artacak, iş alanları artacak ve herkes iş güç sahibi olacak. Verenler de daha bir kazanacak. Toplum müreffeh olacak, veren sevilecek, üreten sevilecek, verilenler de onurunu koruyacak .

Aziz kardeşlerim; Lanetlen Şeytan , bize, verdiğimiz zaman fakirleşeceğimiz duygusunu aşılamaya çalışıyor. Bizi vermek bir tarafa, vermek isteyenleri de engelleme konumuna kadar getirebiliyor. Hayrın engelleyicisi durumuna düşürebiliyor.

Verme Seferberliğini / Devrimini Başlatmak

Aziz kardeşlerim; mademki Allah’a inanıyoruz, madem ki onun halik olduğuna inanıyoruz, madem ki Onun razık olduğuna inanıyoruz, geliniz verme seferberliğini başlatalım. Zekâttan başlayarak başlatalım. Vererek mallarımızı koruyalım. Peygamberimiz, vermek, korumaktır buyuruyor, maldan kaynaklanacak şerlerden korunmaktır buyuruyor.

Geliniz bir seferberlik başlatalım. Vererek mali krizleri engellemeye çalışalım. Vererek sağlığımızı koruyalım. Vererek tedavi olalım. Vererek mallarımızı artıralım. Vererek toplum ekonomisini canlandıralım. Allah’ın vaadinden şüphe mi ediyoruz? Değil insanlara , hasta hayvanların tedavisi için vakıflar kurmuş ir medeniyetin çocukları olarak bütün canlılara el uzatalım.

Geliniz, vererek kendimizi cehennem azabından koruyalım.

Geliniz, vererek cennete yol almaya çalışalım.

Rabbim! Bana biraz daha ömür ver, senin istediğin gibi vererek salih kullardan olayım. “ diyerek bin pişmanlıkla yalvaracağımız fakat dualarımızın kabul görmeyeceği ölüm anı gelmeden evvel vermeye çalışalım.

Allah aşkına, nefsime ve sizlere söylüyorum. Varislere bırakacağımız mallar kadar olsun Allah için vererek âhirete götürebileceğimiz malları sevelim. Aziz Peygamberimiz; Verdikleriniz mallarınızdır, veremedikleriniz varislerinizin mallarıdır., diyerek bizi uyarıyor. (Buharî ,Rikak 12)

Yüce Allahımızdan bizleri rızası için vererek dünya ve ahiret hayatının armağanlarını artıranlardan kılmasını diliyorum, aziz kardeşlerim.

Ali Rıza DEMİRCAN

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.