islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5143
EURO
34,9020
ALTIN
2.432,10
BIST
9.813,35
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Yakından Uzağa

Yakından Uzağa
24 Ekim 2022 12:51
A+
A-

Yeni Şafak yazarı Gökhan Özcan’ın kaleme aldığı “Yakından Uzağa” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..

Adımlarımızı mümkün mertebe bizi hakikate yakınlaştıracak, yaklaştıracak biçimde atmakla mükellefiz. Ancak bunu mükellef olduğumuz için değil, buna muhtaç olduğumuz için yapmamız, bunun idraki ve şuuruyla hareket etmemiz gerekiyor. Allah Teala kullarını kendi bütünlükleri içinde tutacak şeylerle mükellef tutmuştur. O’nun kullarının yapıp edeceklerine elbette ihtiyacı yoktur, kullarının kendilerini O’nun rızasına uygun yaşamaya ihtiyacı vardır. Çünkü kullar için, bunun daha da ötesinde insan için Allah’ın gösterdiği istikamet dışında kendilerini bütün tutabilecekleri bir istikamet yoktur. Bu istikametten en ufak sapmalarda bile bütünlüklerinden bir şeyleri kaybeder, eksilir, parçalanır, nihayetinde iç ahenklerini yitirirler.

Meseleye böyle bakınca, mükellefiyet diye andığımız ve yazık ki bir tür mecburiyet/memuriyet hissiyle yerine getirmeye çalıştığımız şeylerin aslında bizim doğruluğumuz ve saadetimiz için, bizim mustakim halde sabitkadem olmaklığımız için hükme bağlandığını, bizlere birer nimet olarak bahşedildiğini görebilir, anlayabiliriz. Yine böyle bakınca, yapıp ettiklerimizin bize cennet ya da cehennemi çağırıyor olması, daha bu dünyada karşılığını bulmuş, anlamını kazanmış olur.

Yüzümüzü döndüğümüz taraf ve adımlarımızı attığımız istikametle, behemehal kendi saadetimize ya da felaketimize doğru yürümekte olduğumuzu bilirsek; mükellef tutulduklarımızın Allah’ın şefkat elinin can tenimize dokunuşları demek olduğunu da idrak edebiliriz. O vakit; Rabbimiz’in bizim için buyruğa dönüştürdüğü mükellefiyetlerin, hoyratça akan dünya deresinden selamet kıyısına geçebilmemize imkan verecek taşları suyun içine sıralaması gibi bir şey olduğunu da şüphesiz anlayabiliriz.

“Bir kuş bir dağın zirvesine kondu, uçtu. Dağ bundan ne kaybetti ve ne kazandı?” diye soruyor Hazreti Mevlânâ, ‘Fihi Ma Fih’te.

Bütünlük meselesi yeterince üstünde durduğumuz meselelerden biri değil yazık ki… İnsanı bütün kılan nedir? Bütünlüğümüzü bozan, bizleri parçalı, eksik, ahenksiz kılan şeylerin mahiyeti neyi gösterir? Hiç soruyor muyuz bu soruları kendimize?

Sancısını çektiğimiz ama adını koyamadığımız, anlamak için çok çaba da göstermediğimiz temel bir derdimiz bu oysa. İnsanlıkta neden bir türlü dikiş tutturamıyoruz? Tutturduklarını söyleyenler var ama onlar da bunu o kadar haris biçimde yapıyor ki, mezarlıkta ıslık çaldıklarını hemen anlıyorsunuz. Hepimizde bir sıkıntı olduğu aşikar… İnsanın adımlarını kendi hakikatinin zıddına doğru attığını görmek için de dikkatli bakmak bile gerekmiyor. Yanlış adresle doğru menzile varılmıyor. Kendi hakikatimizle irtibatımızı sıkılaştıramadığımız, kendimizi kendimize yakın tutamadığımız sürece o ahengi yakalayamayacak, kendimizi bütün tutamayacağız.

“Bilgi, yalnızca bizi tüm varlığımızla sarmaladığında kurtarıcıdır. Yalnızca toprağımızı sürüp bizi dönüştürdüğünde, sabanın toprağı yardığı gibi bizi yaran bir yol olduğunda… Metafiziksel bilgi kutsaldır. Kutsal olanın insandan, ‘olduğu’ her şeyi talep etmesi onun hakkıdır” diyor Frithjof Schuon, ‘Manevi Perspektifler’ kitabında.

Yakın, uzaktan geri dönmektir. Biz vehimlerimizden bir uzak icat etmiş olmasaydık, yakın diye bir şeyden de söz etmezdik. Hakikatte ikisi de vehimdir.

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.