islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5629
EURO
34,8962
ALTIN
2.428,69
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Avrupa’da Yeni Bir Haçlı Ruhu mu Uyanıyor

Avrupa’da Yeni Bir Haçlı Ruhu mu Uyanıyor

Haçlı seferleri, İslam dünyasına yönelik dini ve manevi değerlerin korunması ismi altında, yapılan askeri seferleri dizisidir. Bu hareket, aslında Hristiyanlığı korumak ve ona yönelik tecavüzleri ortadan kaldırmak yerine, kendi hakimiyet ve sömürülerine dini alet ederek, hristiyanları tek bir güç altına toplayarak İslam dünyasını ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Çeşitli batılı araştırmacılar bile, hristiyan halk kitlelerini çeşitli yerlerde İsa’yı gördüğünü söyleyen uydurma kişi ve olaylar üretilerek, müslümanlarla savaş edilmesinin kutsal bir görev olduğunu anlatıp, bunu çeşitli hayali olay ve semboller ile süsleyerek halkı, İslam topraklarına doğru uzun bir sefere yönetildiğini belirtmektedir. Bu seferlerde onbinlerce insan yollarda açlık, hastalık ve yorgunluk sebebiyle telef olmuş ve papalık müessesesinin kesin zafer elde edileceği ile ilgili kehanetler tutmamıştır.

Sonunda, uzun yıllar süren İslam-Haçlı savaşları, çoğunlukla Müslümanların kesin zaferleri ile sonlanmış ve Avrupa’da Hristiyanlık ve Kilise ciddi bir itibar kaybına uğramıştı.

Günümüzde Hristiyanlığın yaşanan bir din olmaktan çok, siyasi ve ideolojik hedeflere kitleleri yöneltmek için kullanılan “manevi bir haklılaştırma” politikası olduğunu biliyoruz. Özellikle Amerika’daki kilise vaazları, tamamen devletin dış politikasını meşrulaştırıcı bir rol oynamaktadır. Batı’da dinlerini pratik anlamda yaşamasa da, ona karşı saygı ve ruhi bir bağ sebebiyle Hristiyan kitlelerini yeri geldiğinde müslümanlara ve İslama karşı olumsuz şekilde motive etmek ve belli amaçlara hizmet ettirmek için muhafaza edilen manevi bir bağ şeklinde kullanıldığı görülmektedir.

Günümüzde de, geçmişte ortaya çıkan ve İslam dünyasına karşı kin ve nefret kaynaklı bir “din savaşı” olan “Haçlı anlayışı” bitmiş değildir. Çeşitli zaman ve zeminlerde Avrupa’nın İslam topluluklarını ve bu toplulukların kurumsal sistemlerini nasıl düşmanca ve aşağılayıcı tutumlar kullanılarak sömürüldüğüne birçok örnek ile şahid olmaktayız.. Müslüman ülkelere yönelik kasıtlı tutum ve politikalar, Osmanlı’nın meydanı boş bırakmasıyla birlikte daha da şiddetlenmiş ve Avrupa’nın kendi dışındaki ülkeleri kendine bağlamış ve sömürme hareketi başlamıştır. Artık belli bir dönemden sonra sömürü, Avrupa’nın ruhu ve kimliğinin bir parçasıdır.

İspanya ve Portekiz ile başlayan sömürü ve talan ekonomisi, İngiltere, Fransa, Hollanda ve İtalya ile çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Rusya ise, Avrupa’nın yalnız ve baskıcı rejimi olarak kendi Cumhuriyetleri ile farklı bir sömürüyü devam ettirmiş ve halen de bu politikasını sürdürmektedir. 1800’lerin sonlarından itibaren sömürü ve başka ülkeleri ekonomik ve politik olarak yönetme noktasındaki Amerika, bütün batılı ülkeleri aşan bir sömürü politikasını Batı adına ve onun kapitalist ülkeleri ile en üst noktasına ulaştırmıştır.

Afganistan, Filistin, Irak ve nihayet Suriye, müslümanların yaşadığı fakat, yöneticileri değişik ırkçı, sosyalist veya liberal görüşler tarafından yönetilen ve belli bir dönemden sonra parçalattırılarak, yer altı kaynakları ele geçirilen ülkelerden birkaçıdır. Bu ülkeler, yaklaşık 40-50 yıllık Batı ittifakının, zaman zaman Rusya ile pazarlık yapılarak, belli bölüşümler içine girilip, sürdürülen bir planın parçası halinde kontrol altına alınmış ve sömürü sistemlerinin sıkıntılarını yaşamışlardır.

Türkiye’nin kalkınma hamlesine girerek, iktisadi ve siyasi hayatını belli bir düzene sokmasından sonra Batı, Amerika’nın başını çektiği ittifak ile bağlantılı olarak bazı yıkıcı hareketlere girişerek, çeşitli ortam ve şartlarda Türkiye’nin önünü kesici, onun hareket kabiliyetini sınırlandırıcı tutum ve politikalar ortaya koymuştur. Son olarak Afrin hareketi ile, Batılı ülkelerin niyetleri ve amaçları adeta turnusol kağıdı gibi ortaya çıkmış, Türkiye düşmanlığı artık ayan-beyan görülmüştür.

Yıllardır kürt kaynaklı grupları ve belli ideolojik tercihleriyle Türkiye’nin kültür ve değerlerine bağlı olmayan kesimleri kendi ideolojileri ve felsefeleri ile kendilerine benzeten bir batı ideolojisi vardır. Bütün bunlar yetmediği gibi, Türkiye’nin siyasi ve iktisadi geleceği için almış oldukları kararları mesnetsiz bir şekilde sorgulayan, onları beğenmeyen ve kendi menfaat odaklarına çekmeye çalışan batılı ülkeler topluluğu vardır.

Türkiye’nin istiklal ve varlığını tehlikeye atan PKK, DHKPC ve FETÖ gibi gruplara karşı kendi ülkesini ve kurumlarını korumaya yönelik çabalarını bile, gereksiz ve hatta haksız bulan bir batı mantalitesi ortaya çıkmış ve Fetö’yü Türkiye’de bir darbe yapma noktasına getiren Amerika-İsrail merkezli batı bloku, apaçık saldırganlığını gözardı ederek her vesile ile kin ve düşmanlığını ortaya koymuştur.

Darbeyi, PKK’yı, Türkiye’ye zarar veren bazı sözde gazeteci ve kuruluşları, Kürt devletini şiddet ile gerçekleştirmek isteyen HDP’yi destekleyen ve seçimlerde bile yabancılaşmış ve batıcı partilerin yanında olan batılı ülkeler, şimdi de Suriye halkını yerinden yurdundan eden, katleden, bölgede terör estiren PKK ve onun yandaşlarını açıktan açığa savunmaya başlamıştır.

Sonuç olarak Türkiye, yeni bir haçlı saldırısı ile karşı karşıya kalmaktadır. Batı ülkeleri, hiçbir adalet, ahlak ve samimiyet ölçüsüne sahip olmaksızın, Türkiye düşmanlarının yanında yer almıştır. Bu durum, Türkiye’nin samimi insanlarını güç birliğine yöneltmeli ve başta ilmi saha olmak üzere, kendini yeniden kimlik sahibi kılacak askeri, kültürel ve uluslar arası ilişkilerde yeni bakış açıları ve bilgi sistemleri oluşturmaya yönetmelidir. Günümüzde başta iktidar olmak üzere, kendisini halktan ve diğer siyasi veya sivil kuruluşlardan üstte ve ayrı gibi gösterme heveslisi anlayışlardan kurtulmalıdır. Toplumu, her kesimiyle bağrına basıp; onlarla çeşitli konuları istişare ederek, birlikte karar alma ve ülkeyi savunma safhasına geçilmelidir. Aksi halde, parçalanmış bir Türkiye’nin bu kötü niyetli, sömürgeci ve ahlak, hukuk tanımaz ülkeleri ile başetmesi mümkün olamayacaktır.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.