Çok uzun zamandır Youtube Fenomenleri yetersiz araştırmalarına dayanarak internet ortamında yayın yapıyor. Hatta bu kimseler alanları olmadığı halde dini meselelerde bile kitap yazarken konuyla ilgili dirsek çürüten, ömür harcayan alimler tanınmıyor.
Teknolojinin inkar edilemez ki birçok faydası var. Bilgi sahibi olmak isteyenlere dünyanın kapılarını açıyor. İnsan oturduğu yerden İtalya’daki, Arabistan’daki, İngiltere’deki kütüphanelere üye olup, arşivlerinden istifade edebiliyor. İnternet sayesinde İran’daki bir el yazmasını bilgisayarımızda okuyabiliyoruz. Bunlar gerçekten geçmiş çağlar için hayal edilemez yenilikler ve imkanlar.
İnternetin hemen herkese kısmi bir özgürlük alanı sunması, amatör çabalar içinde bir veli nimetti. Zira acemi olanlara da büyük fırsatlar sundu. Ancak hiçbir tahsili veya ciddi bir birikimi olmadan da bir şeyleri eleştirme hakkına sahip olduğunu sananlar da var. Onlar da kendisini bazen amatör bazense profesyonel bir araştırmacı kisvesinde tanıtıyor ve bilgi kirliliğine katkıda bulunuyor. Örneğin onların acemilikten de öte cehalet kokan eylemlerinin ve yetersizlik ürünü olan eserlerinin büyük reklamlarla tanıtılmasına, toplumda yankı bulmasına ve kendilerine büyük payeler verilmesine internet vesile oldu. Bu meselenin kısmi şizofreni ile sanıyoruz yakından ilgisi var. Sırasıyla bunlara değinmekte de herkes için fayda var.
Şizofreni, gerçekle kurgunun karışma durumudur. İnsan kendisini olduğundan farklı görmeye başladığında veya kendini bir şeylere aşırı kaptırdığında bu bir çeşit gerçeklikten kopuştur/şizofrenidir. Akıl hastanelerinde kendisini Napolyon Bonaparte, Marlyn Monroe, Sokrates zanneden insanların bolca olduğu görülmektedir. Bunların her biri ileri birer vaka olarak göze çarpsa da bugün şizofreninin daha alt türlerinin toplumda yaygın olduğu söylenmektedir. Bilimadamları, kişilik bozukluğu dışında daha başka bir yapıda bu hastalıkların ilerlediğini söylemektedir. İşin fizyolojik, nörolojik kısımları bizim alanımıza girmiyor. Bu alanda ahkam kesmek de bize düşmüyor. Ancak uzmanların görüşlerini inceleyerek burada öğrendiğimiz kadarını aktarıyoruz. Bunu yaparken uzmanları yok sayan veya onları aşan söylemlerde bulunmaktan imtina ediyoruz. Oysa şizofrenler, kendi alanları olmadığı halde belli işlere kalkışıp belli konularda ahkam kesebiliyorlar, genel olarak uzmanları da küçümsüyorlar. Akıl hastanesindeki kimseler kendilerini (iddia ettikleri) ünvanlarıyla ve isimleriyle ilan edenler, dışarıdakiler ise falancayım ve filancayım demeden, kendini din alimi, devlet bakanı zannedenler olarak örnek gösterilebilir. Bu kısmi bir bilinç kaybı ile alakalı. Bunu topluma medya mı gıdalar mı yoksa başka şeyler mi getirdi bilemiyoruz. Fakat insanlar askerlik yapmadan ordu yönetenlere emir vermeye veya eleştiri getirmeye, bakkal işletmeden şirket sahiplerine akıl vermeye kalkıyor. Bu normal karşılanması gereken bir durum değil. Bu olayın aşama aşama geliştiği biliniyor. Bu işin evrelerini takip etmek emarelerin görüldüğü bireyler açısından önem arz eder/etmeli.
Arabada arka koltukla küçük çocuğu varken araçları sollayarak yarışa giren kadının durumu patolojiktir. Ölüm riski olan bir şeye kalkışması, hız tutkusundan öte bulunduğu ortamı tam olarak idrak edemediğini, sorumluluk bilincini yitirip başka bir kurgusal duruma o an sahip olduğunu bize göstermektedir. Doktor olmadığı halde herkese ilaç reçeteleri yazmaya kalkan kişinin durumu bu diğer durumun daha bariz bir halidir. Kişilerin buna benzer şekilde kendi durumlarıyla yüzleşmekten kaçınarak başka bir kişi olmaya özenmeleri, öyle görünme çabaları bu şizofreni hastalığı ile yakından ilişkilidir. Kendisini Orhan Gencebay zanneden abimizin durumu barizdir, ancak Orhan Gencebay taklidi yapmaktan öte, sağda solda türkü söyleyen, kendisini sanatçı gibi tanıtan bir insanın durumu tam olarak ortaya konmamış bir şizofrenidir. Bahsettiğimiz mesele kişilik bölünmesi ile de alakalıdır. Daha doğru tespitleri elbette psikologlar yapacaktır. Fakat, kendisini olduğundan farklı gösterme çabasının da ötesinde başka bir dünyada yaşayan insanların çoğaldığı görülmektedir. Gerçeklikten kopuş, kurguları üzerinden insanları hayal kırıklığına uğratacaktır.
DSM adlı tanı rehberi gittikçe genişliyor ve yeni hastalıklar diğerlerinden ayrılıp yeniden tanımlanıyor. Bahsettiğimiz üzere bu durumları psikiyatrlar mutlaka daha uygun bir terminoloji ile açıklayacaklardır.
Bugün ülkemizde yayın yapan internet yayıncıları, bir çoğu amatör ve eğitimsiz oldukları halde dini meseleler ve siyaset bilimi hakkında konuşmalar yapmakta. Bunların bazıları ise kitap yazmakta bazıları ise çalışmalarını daha çok duyurmak için televizyonlara çıkmaktadır. İnsanların amatör çalışmaları, yöntemsiz bir şekilde sürdürmelerine de esasen karşı değiliz, mutlu oluyorlarsa ne ala! Ancak amatör okumalara dayanarak ahkam kesmeleri hoş karşılanamaz. Bunlardan birisi peygamberlik meselesi hakkında, diğeri tasavvufun kökeni ve felsefesi hakkında kitap yazmış gençler olarak sürekli internette karşımıza çıkıyor. Kendilerinden küçük olan ergen nesli peşlerine takmışlar ve çocukları yanlış yönlendiriyorlar. Kitapların ilmi yeterliliği olmadığı gibi, kitabı yazan kimselerin bilgiç halleri de insanı hayrete düşürüyor. Gerçekten profesörlerle kendi dünyalarında aşık attıkları durumlar insanı güldürüyor.
Bu ülkede çok ciddi çalışmalar yapan insanlar yıllarca televizyonlardan kaçtılar. Halil İnalcık, Hüseyin Atay ve diğerleri örnek gösterilebilir. Hocaların hemen hepsi ilmi faaliyetler içerisinde yer aldılar ve yazmayı seçtiler. Fakat bugün internet ortamındaki yayınlar, bu eserlerin ve şahsiyetlerin tanınmasına fazla imkân vermeden her konuda rastgele konuşan gençlerin gevezelikleriyle doludur ve bunlar gündemi oyalamakla birlikte hakikat yolunda birer engel/perde olmaktadırlar.