islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,2769
EURO
34,7012
ALTIN
2.412,13
BIST
10.045,74
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
17°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
22°C

Bir Nefeste Sonsuz Hayat

Bir Nefeste Sonsuz Hayat
12 Eylül 2022 16:22
A+
A-

Yeni Şafak yazarı Gökhan Özcan’ın kaleme aldığı “Bir nefeste sonsuz hayat” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..

Solunum cihazına bağlı olarak yaşayan hastalar, kendi doğal hayat seyirlerine dönmedikleri sürece bir arafta yaşıyor. Çünkü solunum imkanları onları bir anlamda o makinenin bir parçası kılıyor. Nefes alıp vermenin hakikati, görünüşte bütün bu hareket mekanik bir şey gibi görünse de, insanı makineden ayıran vasıflarıyla birlikte düşünmeyi gerektiriyor. Nefes bize hayat veren şey, onu alıp veremediğimizde hayatımız bitiyor. O halde, aldığımız ve verdiğimiz nefesleri ‘hayat’ olarak bilmek, bu meseleyi bu derinlik içinde tefekkür etmek icap eder.

Tekvir Suresi 18. ayet-i kerimede, “Nefes almaya başladığı zaman sabaha yemin olsun ki…” ilahi ifadesi var. Burada ‘teneffüs’ kelimesi sabaha izafe ediliyor. Anlıyoruz ki nefes, sadece insana özgü değil, sabah da nefes alıyor, o nefesle hayat buluyor. Bütüne teşmil edersek, alemdeki her şey bu kozmik solunumun bir parçası…

Şeyh-ul Ekber, nefesi ‘Rahman’ ism-i şerifine nispet eder ve doğrudan varlıkla ilgili bir kelime/kavram olarak niteler. Nefes, murad-ı ilahiyle hayatı bize bağışlayan ‘şey’dir. Hayatın kendisidir ve varlığın sırrını içinde taşır. Aynı zamanda, sese bürünerek, varlığın mutlak sahibinin zikri olur, her aldığımız ve verdiğimiz nefesle ilahi deveranın hakikatini kulağımıza fısıldar.

“Allah’ı anma” yüksek bir dağın tepesinde yalnızken derin nefes alıp verme gibidir: Ebedi karların temizliğiyle yüklü olan sabah havası göğsü genişletip ferahlatır. Böylece göğüs uzay olur, gökyüzü kalbin içine girer.

Fakat bu imge de gene çok farklı bir simgesel anlamı, yani ‘evrensel nefes alıp verme’yi içermektedir, şöyle ki: Nefes verme kozmik tezahürle ya da yaratıcı evreyle ilgilidir; nefes alma ise, yeniden bütünleşmeyle, kurtarıcı evreyle, ‘Tanrı’ya dönüşle ilgilidir” diye yazmış ‘İslam’ı Anlamak’ kitabında merhum İsa Nureddin, nâm-ı diğer Frithjof Schuon.

İnsanı, parçası olduğu sonsuz hakikat kitabının içinden koparıp alır, bir sosyal bilgiler kitabının içine hapsedersek, sebep sonuç ilişkileriyle başlayıp biten bir mekanik döngünün içine kapatmış oluruz. İnsan aldığı ve verdiği nefesiyle her daim sonsuz hakikate dahildir ve onunla irtibatlıdır. Burada ‘irtibatlı’ kelimesi izah babındadır, aslında insan ilahi işleyişin bir parçası olarak o bütünün içindedir. Bu ‘içinde’ kelimesi dahi izah babındadır, çünkü zaten ne dışarıda bir şey vardır ne de ‘dışarı’ diye bir şey! Allah-u âlem, yalnızca kelime-i tevhidin harflerinden mütevellittir mecazen bütün âlem. Onca ayrılık gayrılık, imtihan için olsa gerek, bir adım atıp ötesine geçemediğimiz dünyanın gerçek sandığımız türlü çeşit yanılsamalarıdır.

Graham Dunstan Martin, ‘Mağaradaki Gölgeler’ isimli ufuk açıcı kitabında “Tabiatın büyüsü nedir?” sorusunu soruyor ve şöyle bir cevaba erişiyor: “Kırda yürüyen kişi kendinden daha büyük bir şeyle ilişkili olduğunu bilir. Canlı yeryüzünün ibadetine katılır, onun yavaş ama kesin yoğun enerjisini paylaşmaya çalışır, bu da onun zevkli amacıdır. Böyle bir ibadetle ilgili batıl herhangi bir şey söz konusu değildir; zira ibadet ettiği şey vardır, duyulara hitap etmektedir”

Alemdeki her şey, kendi varlığınca hakikatin sözünü tezahür ve tecelli ettiriyor. İnsan, kendini açan anahtarı bulabilmek için, bu düzen-i ilahinin içinde yerini arayıp bulmalı.

Nice zamandır, içimizde ve dışımızda seyreden bu mucizeye gözlerimiz ve kulaklarımız kapalı. Açsak görecek ve duyacağız; âlem bizimle aynı nefesi alıp veriyor çünkü.

“Kulağını aç” dedi meczup, “hakikat her an sende senden  nefes alıp veriyor.”

 

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.