islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5525
EURO
35,0287
ALTIN
2.429,51
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C
Pazar Az Bulutlu
19°C
Pazartesi Az Bulutlu
19°C

CAFER es-SÂDIK SAHABE HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORDU?

CAFER es-SÂDIK SAHABE HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORDU?
13 Mayıs 2023 09:31
A+
A-

Baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından Hz. Ebu Bekir’e  dayanan Cafer es-Sâdık (699-765), İsnaaşeriyye’nin altıncı imamıdır. Doğumu, Emevî halifelerinden Abdülmelik b. Mervân (ö.86/705)’ nın halifeliği dönemi­ne rastlar; 66 yıllık ömrünün yaklaşık 50 yıllık bölümü, Emevîler (699-749) döneminde, geriye kalan 16 yıllık bölümü ise, Abbasîler (749-765) döneminde, geçmiştir. Kendisi 41 yaşında iken amcası Zeyd b. Ali (ö.122/740)’ nin isyanını, 50 yaşında iken de bir devletin yıkılıp yerine yeni bir devletin kuruluşunu ve kuruluş sancılarını yaşamıştır.[1]

Cafer es-Sâdık’ın yaşadığı dönem, özellikle İslâmî  ilimlerin  inkişaf ettiği ve İslâmî ilimlerin dışındaki bazı ilimlerin de gelişmeye başladığı bir döneme  rastlar.  Bu dönemde gelişen ilimler arasında özellikle tefsir, hadis, kelâm, cedel, ensâb, dil, sihir, edebiyât, yazı, tarih ve ast­ronomi gibi ilimler en dikkat çekici olanlarıdır. Kısaca Cafer es-Sâdık’m ya­şadığı ilmî ortam çok canlı, siyasî ortamın ise çok sı­kıntılı olmuştur.  Bu nedenle  onun bu sıkıntılı ortam­dan kendisini kurtararak, canlı ve hareketli olan ilmî ortama girdiği ve bu ortamda eserler verdiği  görülmektedir.

Cafer es-Sâdık’ın, Ebû Hanife’nin hocası olduğu söylenmektedir.[2] Ancak bu, tartışmaya açık bir konudur.  Zira Ebû Hanife’nin doğumu ( 80/ 699) ile Cafer es-Sâdık’ın doğumu (80/699) ay­nıdır ve her ikisi de aynı yaştadır.  Bir rivayete göre Cafer es -Sâdık daha  küçüktür.

Ebû Nu’aym’ın bildir­diğine göre, Ebû Hanife’yi Cafer es-Sâdık’la ilk defa ta­nıştıran İbn Şubnume’dir. Yanlarında İbn Ebî Leylâ da vardır.[3]  Zehebî,  Siyeru A’lâmi’n Nübelâ’sında Ebû Hanife’den şu olayı nakletmektedir:

“Halife el-Mansur bana dedi ki: ‘Ey Ebû Hanife, halk Ca’fer b. Muhammed’e hayranlık duymaktadır: Ona sormak üzere en zor mes’eleleri tesbit et’. Ben de onun için 40 mesele hazırladım.  Mansur’un huzuruna girdiğimde  Cafer b. Muhammed, onun sağında oturuyordu. Onu görün­ce içime öyle bir korku düştü ki, bu korku Mansur’dan değil, Cafer’in heybetinden geliyordu. Selâm verdim. Daha sonra halife oturmamı istedi ve Cafer’e dönüp beni göstererek ‘İşte bu Ebu Hanife’dir dedi. Cafer es-Sâdık da ‘Evet’ dedikten sonra, halife bana dönüp ‘Ey Ebû Hanife, meselelerini Cafer’e sor’ dedi. Ben de ha­zırladığım meseleleri tek tek ona sordum. Neticede 40 meselenin hepsini de cevaplandırdı”.[4]

Halife Mansur 754-775, tarihleri ara­sında halifelik yapmıştır. Bu olay, onun halifeliği dö­neminde geçtiğine göre, bu demektir ki, hem Ebû Ha­nife, hem de Cafer es-Sâdık 55 yaşındadır. Hatta daha fazla olma ihtimali de  söz konusudur. Zira  bu olayın tarihi bilinmiyor.   Bu rakam, Mansur’un halife oluşunun ilk yılı itibariyledir. Olgun yaşında Halife Mansur  tarafından  Cafer es-Sâdık ile tanıştırıldığı rivayet edilen Ebû Hanife’nin, kendi yaşındaki bir  kişiye talebe olması  düşünülemez. Belki Ebû Hanife, Cafer es-Sâdık’tan istifade etmiş ve bazı konularda fikrini al­mış olabilir. Ama bu olayda anlatıldığı gibi bir durum söz konusu ise şayet, Ebû Hanife’nin onun öğrencisi olması da söz konusu olamaz. Zira bir talebenin hocasını imtihan etmesi, en azından görgü kurallarına aykırıdır. Ebû Hanife’nin onun talebesi oluşu konusu,  kanaatimizce Şiîlerin özellikle yaymaya çalıştığı bir propaganda aracıdır. Böyle­ce Cafer es-Sâdık’ın şahsında sempati kazanacaklarını ummuş olmalar. Ancak onların umduklarına nâil oldukları söylenemez. Zira Cafer es-Sâdık, düşüncesi itibariyle ehl-i sünnet’e daha  yakındır ve  onlardan da pek farklı düşünmemektedir. Hatta M. Watt’ın naklettiğine göre  Bağdadî, ehl-i sünnet kelâmcıları arasında Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Ömer b. Abdilaziz, Hasen el-Basrî, Zührî ve  Şa’bî ile birlikte Cafer es-Sâdık’ı da saymaktadır.[5]  Nitekim onun ilgili  kaynaklarda  ve tefsirinde, sahabeye sempati ile baktığı ve aralarında hiç bir ayırım yapmadığı görülmektedir.

Özellikle onun, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer hakkında övücü sözleri mevcuttur.  Meselâ: Salim b. Ebî Hafs adında biri, Cafer es-Sadık’a Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’i sormuş; o da “Ey Salim, adam hiç dedesine söver mi? Ebû Bekir benim dedem­dir. Şayet onları sevmemiş ve düşmanlarından onları aklamamış olursam, kıyamet gününde Muhammed (s.a.) in şefaatine nasıl nâil olabilirim?” diye cevap ver­miştir.[6] Bir başkasına da, “Sen bana cennet meyvele­rinden yiyen iki kişiden soruyorsun” demiştir.[7]  Cafer es-Sâdık’ın, Medine’den ayrılan bir gruba ise şöyle dediği nakledilmektedir: “Sizler, şehrinizin sâlih kişilerisiniz. On­lara şunu iletiniz: Kim beni masum bir imam zanne­derse ibadete gerekli kılmış olur. Öyleyse ben ondan uzağım. Kim de benim Ebû Bekir ve Ömer’den uzak ol­duğumu zannederse, yine ben ondan uzağım.” [8]

Cafer es-Sâdık’a izafe edilen  bir tefsir  vardır ve  farklı yerlerde beş nüshası  mevcuttur. Aidiyeti kesin olmamakla birlikte  bu tefsir nüshalarından biri de Süleymaniye Kütüphanesi  Nafiz Paşa nüshası 65’de kayıtlıdır  ve  154 varaktan ibarettir.[9]

Cafer es-Sâdık’a izafe edilen bu tefsirde de, onun sa­habe hakkında övücü sözleri ve yorumları mevcuttur. Meselâ: “Hani iki kişiden biri olduğu halde, inkâr edenler kendisini (Mekke’den) çıkardıkları sırada iki­si mağarada iken arkadaşına “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyordu”[10] ayetini izah eder­ken Cafer es-Sâdık şunları söylemektedir: “ Şüphesiz Ebû Bekir, sâdık birisi idi. Bu nedenle  Allah onu  sâdık olarak isimlendirdi ve  onu Resulünün yardımına koşturdu. O, daima dünyada ikinin ikincisi oldu. Birincisi, Mustafa (s.â.) dır. İhtiyaç hissetmede ve rü’yette de ikincidir. Peygamberlerden Mevlasını ilk gören Mustafa (s.a.) olacaktır. Mü’minlerden ise, O’nu ilk görecek olan Ebû Bekir’dir. Çünkü O, ilk müminlerdendir, Müslümanların babasıdır”.[11]   “O ki malını (Hak rızası için) vererek arınır”[12] ayetinin Hz. Ebû Bekir hakkında nazil ol­duğunu söyleyen Cafer es-Sâdık, [13]  “Tin”in, Ebû Be­kir, “Zeytûn’un. Ömer, “Tûr” un Osman, “Beledü’l Emin” in ise Ali olduğunu ifade eder.[14]

Cafer es-Sâdık, Muhammed suresinin tefsirinde, Hz. Peygamber’i, cennete; dört halifeyi de cennetteki dört ırmağa benzetir. Ona göre cennette dört ırmak bulunmaktadır. Bunlardan su ırmağı, Hz. Ebû Bekir’dir. Onun için Hz. Peygamber’in “Kim Ebû Bekir’i severse dini ayakta tutmuş olur,” dediğini nakleder. Cafer’e gö­re dünyanın su ile kâim olması ne ise, dinin de Ebû Be­kir’le kâim olması odur. Süt ırmağı, Hz. Ömer’dir. Zira  Hz. Peygamber onun hakkında “Kim Ömer’i severse, doğru yolu bulur” demiştir.  Çocuğun gıdası sütle olduğu gibi, İslâm’ın şe­refi Ömer’ledir. Şarap nehri, Hz. Osman’dır. Hz. Pey­gamber, “Kim Osman’ı severse, Allah’ın nuru ile ay­dınlanmış olur. Nasıl ki, şarap içeni sarhoş ederse, Osman sevgisi de insanı sarhoş eder ve kötülüklerden alıkoyar. Bal ırmağı ise, Hz. Ali’dir. Hz. Peygam­ber, “Kim Ali’yi severse, en sağlam kulpa yapışmış olur,” demiştir. Nasıl ki bal, vücut için bir şifadır aynı şekilde Ali sevgisi de, ruhlar, kalpler ve nefisler için bir şifâdır.[15]

Cafer es-Sâdık, ayrıca Hz. Peygamber’in “Ashabıma sövmeyiniz[16] ve “Asha­bım yıldız’lar gibidir, hangisine uyarsanız kurtuluşa. erersiniz”[17] hadislerini  tefsirinde  sıkça zikreder, sahabeye sövülmemesi ve kötülük yapılmaması gerektiğini söyleyerek sövenleri ve  kötülük  yapanları da kınar.[18]

Hiç  şüphesiz   Cafer es-Sâdık’ın zikrettiği ayetlerle  ilgili yaptığı  bu  yorumlar, tartışmaya açıktır ve delaleti  kat’î anlamları da ifade etmemektedir. Ancak onun yaşadığı dönemde tekfirci zihniyetin etkin olması  ve  Şiîlerin sahabe arasında ayırım yaparak ehl-i beyt’i sadece Hz. Ali ve evlatlarına tahsis etmeleri karşında,  Cafer es-Sâdık’ın  sahabe arasında bir  ayırıma gitmemesi ve onları  hayırla yad etmesi,  özellikle de  dinî konularda derleyici ve toparlayıcı  bir zihniyete  sahip olması, yaptığı  yorumları önemli ve değerli  kılmaktadır. Zira onun bu davranış ve düşünce tarzı,  kendisi gibi düşünmeyen kişileri ötekileştiren, hatta tekfir eden; tefrikayı  teşvik eden ve  bunu da bir yöntem olarak benimseyen insanlara bir mesaj niteliğindedir. Ancak bu mesaj, maalesef  yeterince  algılanamamakta ve hedefine de ulaşamamaktadır.   Bunun da sebebi,  insanların sahip olduğu ön yargı veya  kalıp yargılardır Einstein’in de dediği gibi “İnsanların önyargılarını parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur”,  ancak  imkansız da değildir.  Zira her konuda olduğu gibi bu konuda da gerekli olan çabadır ve  bu çabanın da sürekli olmasıdır.  Dolayısıyla su damlalarının taşları aşındırdığı gibi,  çaba ve gayretlerin sürekliliği de  ön yargıları  aşındırıp yıkabilir. Sık olmasa da toplum hayatında bunun örnekleri görülmektedir. Her halde “yumuşak güç” denilen şey de budur.  Bu da ziyadesiyle Cafer es-Sâdık’ ta   mevcuttur.

 

Prof. Dr. Celal Kırca

 

[1] John B. Taylor, Ja’far al-Sadıq, Spiritual Forebear Of The Sûfıs, Islamic Culture, 40. c. (s. 2), s. 99, Yıl, 1966;

[2].Ebû Zehra, İslâm’da Fıkhî Mezhepler Tarihi, Ter. Abdülkadir Şener, Ankara, 1968, 2/85.

[3] Ebû Nu’aym el-İsfehânî, Hilyetu’l Evliya, Beyrut, 1967, 3/196-197.

[4] Zehebî, Siyeru Alâmi’ri Nübelâ, Beyrut, 1985, 3. Baskı, 7/257-258.

[5]  W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Ter. Ethem Ruhî Fığlalı, An­kara, 1981, s. 349

[6] Zehebî, Siyeru A’lami’n Nübelâ, 6/258-259.

[7] Zehebî,  Siyeru A’lami’n Nübelâ,   6/259.

[8] Zehebî, Siyeru A’lami’n Nübelâ,    6/259.

[9] F.uat Sezgin, 150 varak olarak zikretmektedir. Bizim tespitimize göre bu nüshanın varak sayısı 154’dir.

[10] Tevbe, 9/40.

[11] Cafer es-Sâdık, Tefsir, Nafiz Paşa, 65, v. 56a.

[12] Leyl, 92/18.

[13] es-Sâdık, Tefsir, v. 131 b.

[14] es-Sâdık, Tefsir, v. 137 a.

[15] es-Sâdık, Tefsir, v 111 b.

[16] es-Sâdık, Tefsir, v. 29 b.

[17] es-Sâdık, Tefsir, v. 113 a.

[18] es-Sâdık, Tefsir, v. 113 a.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Mürsel dedi ki:

    İslam medeniyetinin teşekkül döneminde Hz. Ali evladının Sahabe’ye bakış açısını Cafer-i Sadık özelinde çok güzel anlatan ve o dönemin bu konudaki yaklaşımını çok güzel özetleyen bir yazı olmuş. Celal Hoca’mızın kalemine sağlık