islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,2852
EURO
34,7954
ALTIN
2.401,86
BIST
10.258,53
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Salı Açık
25°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Çok Bulutlu
18°C
Cuma Az Bulutlu
16°C

Çatışmacı Kişiliğe Sahip Olmak Bozuk Ruh Sağlığının Habercisidir

Çatışmacı Kişiliğe Sahip Olmak Bozuk Ruh Sağlığının Habercisidir
3 Temmuz 2023 16:30
A+
A-

Bayram arifesinde tuhaf bir olay yaşadık. Bulunduğumuz ortamda yaşça bizden büyük bir şahıs hakaretvari bir ifadeyle halka hücum etmeye başladı. Fakat birincisini görmezden gelmiştik ki bu kez yan bir bakışla bizi de içine alacak genel bir ifadeyle çirkin söylemde bulundu. Şahsın niyetinin halis olmadığını anladım. Bayram arifesinde, Müslüman yurdunda böyle bir olay yaşadık. Şahsı dizginlemeye çalışırken baktım oralı olmuyor, aksine iyice ortalığı karıştırmaya çalışıyordu. Benzer olayları başkalarının da yaşadığını ve durumdan şikayetçi olduklarını biliyorum. Ertesi gün bir başkası masamıza oturdu izinle. Derken o da tam tersi biçimde filanca fırkaya oy verenlere sövmeye başladı. Bu kez de ona böyle konuşmaması gerektiği yönünde ikazlarda bulunduk.

Toplumları bölen ve insanları aşırılaştıran bu anlayış ümmet için bir afettir. Siyaset veyahut hizipçilik duygusuyla esip gürleyen bu insanların esasen temel görgüsünün ve eğitiminin yetersiz olduğu hemen göze çarpıyor. Ancak bu insanlar aşırı söylemlerine hakareti de katarak fitneden geri durmuyor. İşte burada acaba bu cüreti onlara kim veriyor sorusu aklımıza geliyor. Bir çok mecliste ve mekanda bunlar gibi insanlarla muhatap olmak da insanı yıpratıyor. Bu karakterde olanların bilmeleri gerekiyor ki hiçbir dava insan kalbini kırma hakkını kimseye vermiyor. Yunus Emre’nin: “Biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.” Demesi Anadolu’da bir düstur gibi bellenmiştir. Bizi biz yapan da bu anlayıştır. Oysa bugün herkes kendisince öteki bellediğiyle yani kafasında şeytanlaştırdığıyla boğuşuyor. Onlar birbirine düştükçe esas şeytan da şeytanlaşmış olanlar da bayram ediyor.

Toplumumuzda çok uzun zamandır kendisini gösteren zıtlaşma kültürü mevcuttu ve bu son zamanlarda iyiden iyiye yaygınlaşmıştır. İnsanlar, eskiden beri söylenenleri tam algılayamıyor veya istediği şekilde yorumluyor, olayları ve konuları çarpıtıp, saptırıyordu. Bu, maalesef halkımızın ahlakına ve anlayışına dair yürütülen bir operasyonun sonucundaydı. Eğitimle üstesinden gelemediğimiz bu konularda ciddi anlamda çalışma yapan uzmanlar da var. Ancak biz kendi alanımızdan yola çıkarak bu durumu tanımlamaya ve buna çözüm üretmeye çalışıyoruz.

Bilinmelidir ki propaganda iç sömürü ve iç savaş tezgahlama aracı olarak kullanılıyor. Geçmişte Yugoslavya’nın içindeki halkların diziler ve prodüksiyon yapımlarla birbirine kışkırtıldığı unutulmamalı. Toplumları gerçeklerden koparıp birbirine düşüren sanal ortamın ciddi manada sorgulanması gerekiyor.  Avrupa’da her geçen gün yeni bir kanunla sosyal medya sınırlaması getiriliyor. Bizler ise dini ahlakı öğrenmek yerine din demagoglarını dinliyoruz. Söyledikleri şeylerin arasında üç beş ayet ve iki üç hadis bulursanız şanslısınız. Oysa bize en temelde dini ahlak gerekiyor. Dini ahlak olmadığı için her türlü çirkin iş reva görülüyor. İ’rab bilgisinden öte nebevî ahlak halka belletilirse, insanlar arasında her iş güzellikle yürütülür. Sonuçta can sıkıcılığı da üzüntü de kalmaz. Bunun için de ilmi ve hakikati hayatında önceleyen bireylerin çoğalması gerekiyor.

Allah Kur’an-ı Kerim’de zanna uymaktan sakınmayı emrediyor. Müslüman alimler yakîn bilgisinin öneminden bahsediyor. Allah güzel ve yapıcı konuşmayı kitabında emrediyor. Başkalarına sövmeyi yasaklıyor hem de “Onların putlarına sövmeyin ki onlar da sizin ilahınıza dil uzatmasın” mealindeki ayetiyle, en kesin bilgiyle en abes olan bir durumda bile Müslümanlara ahlaklı mücadele etmeleri gerektiğini emrediyor. Ayrıca Müslümanların ülkesinde, bir zımmîye, hatta bir dinsize bile hakaret ve onur kırıcı sözde bulunulamaz. Şahsın inatçılığı ve inkarcılığı varsa bile çoluk çocuğunun emniyeti devletin ve müminlerin güvencesindedir. Ayrıca ümmetin fakihleri, müminlere haysiyet kırıcı tahkirlerde bulunanların cezasını had ve tazir cezaları olarak ele almış ve belirlemişlerdir. Biz mezkûr şahıslardan birini bununla uyardığımızda bile öfkesinden sıyrılmadı.

Birinci şahıs sözde dindar geçiniyordu, ancak bundan da şerlileri var. Hocalara siz kimsiniz, siz ne bilirsiniz diyenler var. Hocaları sıkıştırmaya çalışan, hocalar ne biliyor ki diyenler var. Türkiye’de ağzından küfür eksik olmayan, işinde haram eksik olmayan insanlar İslamî İlimlere merak saldılar. Bu faaliyet hem hayra yönelik değil hem de bilgi kirliliğine sebep olduğu gibi çatışmaya da imkân tanıyor. Bunların saçtıkları zehirleri temizlemek de kolay olmuyor. Maalesef, kendi zanları üzerinden başkalarını tahkir eden, şerefine ve namusuna dil uzatan adamlara artık sıklıkla rastlıyoruz. Bu olaylarda genellikle iki üç afet bir arada bulunuyor. Ancak daha da üzücüsü kendi kafasında birtakım kurgularla yaşayan bireyler, devamlı olarak belli mekanlarda bozgunculuk yapıyor. En azından dini ilimlere merakı olan, peygamber ahlakına özenme gayretine giren insanların bu tavırlarda bulunmaması gerekir. Doksanlı yılları pavyonlarda geçiren insanların, emeklilik günlerinde camiye giderek başkalarının namazını, orucunu, dindarlığını hesaba kalkması olur şey değildir. Diğer yanda ahiret kaygısı olmadan yaşamak isteyen kişi de başkasını hor görme hakkını kendinde bulamaz. Kendisi gibi yaşamıyor diye başkasına tepeden bakamaz. İnsanların kıstasları kendileri olmamalı ki gerçekte de dinimiz takvalı olanı örnek gösteriyor. Esasen Kur’an’ın bu prensibi, Batı’da ve dünyanın her yerinde geçerli olan bir durumu bize hatırlatıyor. Ahlaki zaafları olan bireylerin bir yerde barınması mümkün müdür?

Bozgunculuk, fitne tohumu ekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bozgunculuk için “katlden beterdir” deniyor. İnsanlar arasında laf taşımak, husumet meydana getirecek davranışlarda bulunmak haramdır. Başkalarına sataşmak, iftira ve hakarette bulunmak bunun ilk adımıdır. Müslümanların hele de bayram arifesinde böyle şeylere kalkışması hiç olacak şey değildir. Ancak şahsın Allah’ın adı anıldığında bile oralı olmadığını görmek onun İslam’la bir ilgisinin olmadığı kanaatini bizde uyandırdı. Müminler Allah’ın adı anılınca kalpleri ürperti duyanlardır. Bu bahsettiğimiz avam şahıslar ise hakkaniyetle işi olmayan, kötülük için yeryüzünde çalışan bireylerdir. Biz bunlarla sıkça karşılaşıyoruz ve maalesef çok müteessiriz. Bunlar iyilik yolunda gidenleri karalamayı seçerler. Bunların tuzakları da işte böyle ortaya atılan sözler gibi gözüken hakaret dolu tuzaklarıdır. İslam Dünyasının en büyük sorunu eğitimsiz ve gerçek manada fitneye düşmüş kimselerin sokakları, çarşıları doldurmuş olmasıdır. Böyle insanların olduğu yerde ilim ehli nasıl barınabilir? Nasıl irşad faaliyetinde bulunabilir? Bunların camilere dadananları da mevcut. Birçok imam arkadaştan cami içinde dedikodu yapanların, imamın ayağını kaydırmak için bekleyenlerin olduğunu şahsen işittim. İmam ezanla geliyor erkenden kaçıyor diyenlerine de çokça şahidim. Cemaatle imam birçok mahallede köşe kapmaca oynuyor. Bunlar bizleri düşündürmesi gereken durumlardır.

Maalesef ahlakını güzelleştiremeyen ve dinin emirlerini, haramlarını ve helallerini öğrenme gayretinde olmayan insanların, ukala tavırlarla İslami İlimlerde söz sahibi olmaya başlaması, başkalarını din, iman, şeref, haysiyet gibi konularda sindirmeye kalkışması gibi abes bir durum da ortaya çıkmaya başladı. Bu abes duruma karşılık yapabileceğimiz sadece nasihatlerdir. Avam için ise başka görüşlere sahibiz. Profesörlerin iddialarının aksine bu kimselerin hadis okumaları bizce şu anki durumlarına kıyasla pekâlâ olumlu bir iştir.

Hepimiz biliyoruz ki peygamberimizin hadisleri üzerinde çokça spekülasyon bulunuyor. Fakat biz uydurma denenler içerisinde bile öyle edebi ve ahlaki sözlere rastlıyoruz ki bu hadis mecmualarındaki ahlakın onda biri bizim bugünkü toplumumuzda bulunmuyor kanaatine varıyoruz. Herhalde eskilerin din, ilim ve ahlak anlayışları ile bugünün insanının kavramları ve değerleri arasında uçurum var. Resmi veriler suçta çok ileri sayılarda olduğumuzu bize göstererek bu kanımızı doğruluyor. Toplumumuzun cehaletle büyük bir imtihan yaşadığı göze çarpıyor.

Dileriz, ilim ehline, mazlumlara, öteki görülüp dışlananlara dil uzatanlar azalır. Zira bu psikologların tespitiyle de bir ruh hastalığıdır. Bu kişisel bir bozukluktan da öte başkalarına ve topluma da zarar veren bir rahatsızlıktır. Toplumumuzda bu insanların çoğalması, uzlaşma kültürünün azalmasına sebebiyet vermektedir. Oysa Müslüman sulh insanıdır. Peygamberimiz; “Müslüman elinden ve dilinden emin olunan (kötülük gelmeyen) kimsedir.” Buyurmaktadır.

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.