Bu ay (Eylül-2024) bütün Türkiye’nin yakından, dehşetle ve üzüntüyle takip ettiği trajik bir olay yaşandı. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Tavşantepe köyünde sekiz yaşında Narin isminde küçük bir kızcağız öldürüldü, cesedi 19 gün süren aramadan sonra bulundu.
İlk belirlemelere göre katillerin aileden en yakın kişiler olduğu anlaşılıyor: Dehşet veren şey, Narin’in annesi ve amcası tarafından öldürülmüş olması. İddiaya göre, Kur’an Kursu’ndan dönen Narin, evde annesini ve amcasını uygunsuz durumda gördü, annesi ve amcası kendilerine tanık olan Narin’i ortadan kaldırmak istemişler.
Henüz olay adli safhada, vuzuha kavuşmuş değil. Son hükmü vermekte acele etmekten imtina etmek lazım. Şu var ki annesi, amcası veya bir başkası katil olabilir, ortada olan kesin şey, sekiz yaşında küçücük bir kızcağızın öldürülmüş olması.
Medyanın da olayı takip edip gündemde tutmasıyla sekiz yaşında masum bir çocuğun her ne sebeple olursa olsun, hünharca öldürülmüş olması büyük infiallere yol açtı, bir insan nasıl küçücük bir yavrunun canına kıyabilir? İlk bakışta böyle bir şey tasavvur bile edilemez.
Ama maalesef sadece tasavvur edilmek kalınmıyor, bu cani fiil işlenebiliyor.
Böylesi durumlarda canilerin akli veya ruhsal bozukluk içinde oldukları, işledikleri hünharca cinayetin tam bilincinde olmadıkları, dolayısıyla istisnai bir olay şeklinde düşünülebilir. Böyle bir düşünve toplumsal (ma’şeri) vicdanı rahatlatmaya yarar. Böyle ise birkaç gün konuşulurtulur gider.
Ama öyle değil, daha doğrusu Narin cinayeti münferit bir olay değil.
İşte bizi asıl derin derin düşündürmesi gereken konu bu!
Bütün bir ülke daha Narin şokunu atlatmadan Tekirdağ’dan dehşet verici bir haber geldi: Bu sefer iki yaşındaki bir bebek cinsel istismara maruz kalması sonucu hastaneye kaldırılmış. Vücudunda gayrı tabii morluklar tespit edilen küçük Sıla hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Narin sekiz yaşında yakınlarının failleri olduğu bir cinayete kurban gitmişti. Tekirdağ’daki olayda ölümcül bir istismar ve şiddete maruz kalan çocukcağız iki yaşındaydı. Hastaneye kaldırıldı, hayata tutunmaya çalıştı ama o da hayatını kaybetti.
Bitmedi!
Şok üstüne şok gelmeye devam etti. Bu sefer Samsun’dan insanın kanını donduran bir haber yazılı ve görsel medyada yer aldı. 37 yaşında bir üvey baba anne iki yaşındaki torununu balkondan aşağı atmış. İşe giden anne baba evde değilken, kıskançlık histerisine kapılan cani kadın iki yaşındaki bir çocuğu ölsün diye balkondan aşağı atıyor.
Ülkenin üç yanından çocuklara yönelik bu cinayet, istismar ve öldürmeye teşebbüs haberleri olayların pek de münferit veya belli bir bölge veya belli bir şehre mahsus olmadığını gösteriyor. Diyarbakır’dan Samsun’a, Tekirdağı’na uzanıp gidiyor.
Bir insan hangi hayvan-altı duygularla küçücük bir yavruya bu kötü muameleyi reva görebilir? Böyle biri “Belhum adall” cinsinden bir yaratık olmalı. Bu derekeye inmiş yaratığın kalbi akletmez, gözü görmez, kulağı işitmez. Yani insani hasletlerini tümüyle kaybetmiş, sadece hayvanlık derekesine değil, onun da altına düşmüştür (7/A’raf, 179).
Hangi aile, din, mezhep, sınıf, bölge veya etnik gruba mensup olursa olsun, çocuklar masun ve masumdur. Başta İslam dini olmak üzere, büyük hukuk sistemleri savaşlarda çocukların çatışma veya öldürmelerin dışında tutulmasını emrediyor.
Emrediyor olsa dahi modern zaman silah teknolojilerinin kullanıldığı çağımızda bu norm ve kurallara uyulmadığı bir gerçek. Şehirler bombalanırken kimse çocukları dışarıda tuttuğunu iddia edemez. Amerikan işgalinde Irak’ta öldürülenlerin kaçta kaçı çocuktu acaba?
Diyarbakır, Tekirdağ ve Samsun’daki olaylarda dar çevrede, aile içinde çocukların öldürülmesi veya istismara maruz bırakılması ise savaştaki çocuk katliamları kadar ve hatta daha ağır bir cürümdür. Böylesi cürümlerde her türden ahlaki, hukuki sınırların ortadan kalktığı anlaşılıyor. Bu yüzden gösterilen infialler yerinde ve belki daha fazlasını göstermek gerekir.
Ancak çocuklara yönelik cinayet ve saldırılar bundan ibaret değil. Çok daha feci, vahşi ve kitlesel düzeyde vuku bulmakta olanı 11 aydır Gazze’de sürmekte olan çocuk katliamlarıdır. Siyonistler tarafından katledilen 45 bin kişinin üçte ikisi çocuk ve kadın; kayıpların sayısı da on binlerle ifade ediliyor.
Dahası İsrailli bakan “Bizim düşmanımız Hamas değil, Filistinli kadınların rahmidir” diyor. Siyonistler, bu vahşi duygularla Filistinli kadınları ve çocukları öldürüyorlar.
Herkesin gözü önünde, hatta neredeyse canlı yayında on binlerce çocuk katledilirken kimse İsrail’e “dur” diyemiyor; modern batı, Amerikası ve Avrupası ile Siyonist soykırıma açık ve arsızca destek vermeye devam ediyor.
Yeni bir çağa girdik.
Bu arkaik zamanların vahşetini geri getiren karanlık bir çağdır. Bu çağda sorulacak soru şudur:
“Ve ‘diri diri toprağa gömülen kızcağıza’ sorulduğu zaman: Hangi suçtan dolayı öldürüldü?” (81/Tekvir, 8-9.)
Bu soruyu Müslümanlar sormalı ve Kur’an’ın ışığında Hz. Peygamber (s.a.)’in yaptığı gibi yapıp olup biten bu vahşete meydan okumalı.
Ali Mehmetoğlu
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-