islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4432
EURO
34,7490
ALTIN
2.439,32
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

DEİST VE ATEİSTLERİN BAHANELERİNE KARŞI KUR’ANÎ TAVIR

DEİST VE ATEİSTLERİN BAHANELERİNE KARŞI KUR’ANÎ TAVIR
9 Ağustos 2021 10:32
A+
A-

Erdem Uygan

Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olduğu bir insanın değil, bizzat Kur’an’ın iddiasıdır. Dolayısıyla iddiasını ispatlamak da yine Kur’an’a düşer. Bu da Kur’an’da bir çok farklı şekilde yapılmaktadır.Bunu görebilmek için Kur’an’ı okumak gerekir.

Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olmadığını göstermek içinse onun bu iddiasını çürütmek yeterli olacaktır. Kur’an’da bunun da nasıl yapılacağı belirtilmiş, hatta bu iddiayı çürütemeyenler tehdit edilmiştir:

وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ‏ فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا وَلَن تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

Kulumuza indirdiğimizden şüphedeyseniz onun dengi bir sûre getirin ve doğru sözlülerseniz Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın. Eğer yapamazsanız – ki asla yapamayacaksınız – yakıtı insanlar ve taşlar olan ve kafirler için hazırlanmış o ateşten kendinizi koruyun. (Bakara 2/23-24)

Görüldüğü gibi Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olmadığını iddia edenlerin yapması gereken bir tek şey vardır; onun dengi bir sûre getirmek. Burada ayet değil sûre istenmesi önemlidir. Sûre ifadesi ayetlerden oluşan özel bir yapıdır. Bunu şu ayetten de görebiliriz:

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki; o halde onun dengi uydurulmuş on sûre getirin ve doğru sözlülerseniz Allah’tan başka çağırabileceğiniz kişileri de çağırın. (Hûd 11/13)

İnsanın getirebileceği sûre elbette uydurulmuş olacaktır. Uydurulmuş olanı için de sûre ifadesi kullanılıyorsa bu terim özel bir yapıyı ifade ediyor demektir. Nitekim aynı konuda birbiri ile ardışık olarak dizilmiş ayetlerden oluşan yapıya Kur’an’da sûre denilmektedir. Kur’an’ın insan uydurması olduğunu iddia edenler ardarda sıralanmış ve aralarında Kur’an’dakine benzer ilişkiler bulunan ifadelerden oluşan bir uydurma sûre getirmek durumundadırlar. Eğer bu çağrıya cevapsız kalıyorlarsa;

فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ وَأَن لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ

Eğer size cevap vermedilerse onun Allah’ın ilmi ile indirildiğini ve O’ndan başka ilah olmadığını bilin. O halde teslim oldunuz mu? (Hûd 11/14)

Ayete göre Kur’an’daki gibi bir sûre getirilmediği takdirde yapılması gereken tek şey teslim olmaktır. Çünkü öyle bir yapıyı ancak Allah’ın oluşturabildiği görülmüş olacaktır. Bu ayetlerden şu üç önemli sonuç çıkar:

  1. Ayette Kur’an’daki her şeyi tam olarak anlamak diye bir şeyden bahsedilmemektedir. Zaten bu bir insanı aşan bir durumdur. Tek bir insanın tüm kâinatı, içerisindeki her bir elemanı kapsayacak şekilde kavraması nasıl mümkün değilse Allah’ın indirdiği ayetlerin her birini bir insanın tek başına kavraması da öyle mümkün değildir. Bir çok ayeti tam olarak anlayabilmek için yoğun araştırmalar ve uzmanlaşmış ekiplerin uzun süre çalışması gerekir. Gerçek bilim budur. Öyleyse Kur’an’daki bir takım şeyleri anlayamamış olmak onun Allah’a ait bir kitap olmadığını göstermez.
  1. Bir kişinin Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olmadığı iddiası ancak dengi bir sûre getirmesi ile ispatlanabilir. Bunun dışındaki tüm gerekçeler geçersizdir. Çünkü Kur’an’a yüklenmeye çalışılan her sözde problemin mutlaka bir açıklaması vardır. Bu açıklamanın henüz bilinmiyor olması problem sanılan şeyin haklılığını değil, onu problem sanan insanın acizliğini gösterir. Bu sebeple bu tür gerekçeler üretilerek Kur’an’ı uydurma saymak mümkün değildir.
  1. Benzeri bir sûre getirme çağrısına uyulmuyor veya bu talep karşılanamıyorsa Kur’an’ın Allah’tan gelen bir kitap olduğu iddiası çürütülememiş demektir. Bundan sonra yapılması gereken en makul şey ona teslim olmaktır.

Sonuç olarak deistlerin Kur’an’da kendilerince bir takım yanlışlar ve çelişkiler bulduklarını iddia ederek onun Allah’ın Kitabı olamayacağını söylemeleri ancak insana yakışan bir kibrin sonucudur. Bu türden gerekçelerle Kur’an’ın Allah’a ait olmadığı değil, onu okuyan insanın yeterince çalışmadığı, dolayısıyla kendisine çelişki gibi görünen meseleleri anlamadığı söylenebilir. Kaldı ki Kur’an’a dayandırılan bir takım meseleleri bugüne kadar hiç kimse anlamamış olsa bile bu Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olmadığına delil olmaz. Nasıl ki Güneşin bugüne kadar anlaşılmayan bir davranışı onu Allah’ın ayeti olmaktan çıkarmıyorsa…  Deistlik iddiasında olanlar eğer Kur’an’dakine denk bir sûre getiremiyorlarsa ya Allah’ın dinine teslim olmuş müslimler olurlar ya da Allah’ın kendilerine vereceği karşılığa hazırlanırlar. Kur’an’ın duruşu budur. Bu yüzden de yukarıdaki ayetlerin devamı kendi aciz zihinlerinden ürettikleri bahanelerle deist ve ateist olan kişilere cevap niteliğindedir:

مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلَّا النَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Kim dünya hayatını ve onun süsünü isterse onlara orada işlerinin karşılığını tam olarak veririz. Bir eksik bırakmayız. Onlar ahirette ateşten başka bir şeyleri olmayacak olanlardır. Dünyada ürettikleri yok olmuş, yaptıkları işler boşa gitmiştir. (Hûd 11/15-16)

Deist olduğunu açıklayan bir ilahiyatçının bu ayetlerle ilgili olarak yaptığı değerlendirme, böylesi önemli bir konuda ünvanına yakışır ciddiyetle düşünce üretmediğini göstermesi bakımından ibretliktir. Özellikle bu ayetleri dikkate alması ise Kur’an’ın konuya yaklaşım biçiminin farkında ve bundan rahatsız olduğunu gösterir:

“Benzeri bir sûre getirin şeklindeki ayetler ne anlama gelir? Biri gerçekten de benzerini getirse bunun benzer olduğuna kim karar verecek?”

Rabbimiz ayetlerde dengi bir sûre getirin dedikten sonra bunu denetleyecek bir makamdan söz etmemektedir. Herkes hesabı Allah’a tek başına verecektir. Benzer bir sûre getirebildiğini düşünen kişi Kur’an’ı uydurma kabul edebilir ve yaşantısını buna göre sürdürebilir. Ancak Kur’an’da bir şeyin sûre olmasının çok sayıda örneği vardır. Kur’an’ın Muhammed Aleyhisselamın uydurması olduğunu iddia edenlerden sûre istendiğine göre uydurulmuş olduğunu söylemek için sûre getirmenin ne demek olduğunu anlayacak seviyede olmak gerekir. Dolayısıyla Kur’an bu çağrıyı ve meydan okumayı sıradan bir kişiye yapmamakta, ilahî kitaplardaki usulü, üslubu iyi bilen kişilere hitap etmektedir. Günümüzde kendilerini deist olarak tanımlayanların büyük çoğunluğu Kur’an’ın sade bir mealini dahi okumamış kişilerdir. Kaldı ki mealini okuyarak Kur’an’ın Allah’ın Kitabını olamayacağını söylemek şımarıklıktır. Zira meal okumak en düşük seviyede yüzeysel bir okumadır. Allah’ın Kitabı olmadığını iddia edecek kadar cüretkar birinden en ileri seviyede Arapça ve Kur’an bilgisi beklenmesi gerekir. Bir taşın elmas mı yoksa cam mı olduğunu anlayabilmek sıradan kuyumculukla olmaz, uzmanlık şarttır.

Aynı deistin öne sürdüğü bir diğer gerekçe de kısaca şöyledir:

“Benzeri bir sûre getirin ayetleri Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu ispatlamaz çünkü çok daha güzel şiirler yazılmıştır veya yazılmış olabilir.”

Hicrî 3. yüzyıldan itibaren, yani Nebimizden yaklaşık 3 asır sonra Kur’an’da çelişkiler olduğunu iddia edenlere cevap olarak “i’câzü’l Kur’an” konusu ortaya atılmıştır. Bu terim “Kur’an’ın, sahip olduğu edebî üstünlük ve muhteva zenginliği sebebiyle benzerinin meydana getirilememesi özelliği” olarak tanımlanır.Buna göre Kur’an Arap dilini bir insanın erişemeyeceği mükemmellikte kullanmaktadır, dolayısıyla insanlar isteseler bile onun bir benzerini yazamazlar. Yukarıda ifadelerini aktardığımız deist ilahiyatçı bu konuyu kast etmekte ve bu sebeple “Kur’an’dan daha güzel şiirler yazılmıştır veya yazılmış olabilir” demektedir.

Ancak i’câzü’l Kur’an meselesi insanların ortaya çıkardığı bir meseledir. Kur’an dengi bir sûre getirin derken istediği şey mükemmel yazılmış, harika kafiyeleri olan bir şiir değildir. Şiir ifadesi Kur’an’da geçer ve hatta Kur’an’ın bir şiir olmadığı vurgulanır:

 وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ

Biz ona şiir öğretmedik. Zaten ona yakışmaz da… Bu ancak bir zikir ve açık bir Kur’an’dır. (Yâsîn 37/69)

Kısacası dengi bir sûre getirin şeklindeki ayetlerde istenenin şiir olması mümkün değildir. Öyle olsaydı ona benzer bir şiir getirin denilebilirdi. Ayrıca o ayetlerde şahitlerinizi çağırın yerine şairlerinizi çağırın denmesi gerekirdi. Bu nedenle sûre ifadesinin kullanılmasının özel bir anlamı olması gerekir. Kur’an Arap dilini elbette mükemmel bir biçimde kullanmaktadır. Ancak onu kullanırken ortaya koyduğu şey şiir değildir. Kur’an’ın dili kullanmadaki mükemmelliği güzel bir şiirin çok ötesindedir. Mesela lafızlardaki en küçük bir fark bile anlamda mutlaka bir ayrıntıya vurgu yapmak içindir. Hiçbir ifade boşuna değildir ve okuyucunun konforu için konulmamıştır. Ayetler arasındaki benzerlikler konuyla ilgili detay vermek içindir v.s… Bu durumu insanların ortaya attığı i’câzü’l Kur’an’a indirgeyip şiirle kıyaslamak Kur’an’ı küçümsemek anlamına gelir. Zaten Bakara Suresinde “bunu yapamayacaklar”, Hûd Suresinde de “cevap vermedilerse” ifadeleri de konunun şiirle hiç ilgisi olmadığını ortaya koymaktadır. Sûre getirmek teknik ve insanı aşan bir iştir.

Kur’an’ı bilen bir mümin, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmeyen tek bir insanın olamayacağını da bilir. Kendilerini ateist olarak tanımlayanlar da dahil olmak üzere bu gerçeği net biçimde görmemiş bir insan yeryüzünde yaşamamıştır ve yaşamayacaktır. Bir mümin bir yanda Allah’ın sözü, diğer tarafta insanın sözü olunca Allah’ın sözünün mutlak gerçek olduğunu bilir. Bu sebeple ateistlerin kendilerini nasıl tanımladıklarının hiçbir kıymeti yoktur.

Kur’an’ı bilen bir mümin, insanların Allah’ın emirleri yerine geçici dünya kazancını tercih ettiklerini bilir. Kendilerini deist olarak tanımlayanların yaptıkları da tam olarak budur. Allah’tan emir almayı kendilerine yediremedikleri için Allah’ın insanlara kitap göndermediğini, din denilen şeyin insanın uydurması olduğunu iddia ederler. Bir mümin bunun mantık dışı ve çelişkilerle dolu çürük bir iddia olduğunu görür.

Kur’an’ı bilen bir mümin gerek deistlerin gerekse ateistlerin kendi boylarını dahi aşan bir kibrin sonucu bu uyduruk iddiaları ortaya attıklarını bilir. Rabbimiz şöyle buyurur:

إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۙ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ ۚ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Kendilerine verilmiş hiç bir delil olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında tartışıp duranların kalplerinde asla ulaşamayacakları bir kibir vardır. Bu durumda sen Allah’a sığın. Şüphesiz O işiten ve görendir. (Mü’min 40/56)

Bir mümin ne ateistin ne de deistin, küfürlerini mazur göstermek için uydurdukları sözde delillerini kale alıp dinlemez. Çünkü bu, onların bu sözlerinin sanki değerlendirilmeye değer şeyler olduğu anlamına gelecektir. Oysa hiçbiri birer gerekçe olarak kabul edilemez. Bir müminin bu kişilerden dinlemeye değer tek bir beklentisi olabilir; Kur’an’dakine denk bir sûre getirmeleri. O zaman da yapacağı şey Allah’a sığınıp, onları küfürleriyle başbaşa bırakmak olmalıdır.

Günümüzde müslümanlar ne yazık ki ateist ve deistlerin söylemlerini sanki matah şeyler söylüyorlarmış gibi dinlemekte, üstelik onları çürütmek için argümanlar üretmeye çalışmaktadırlar. Allah’ın Kitabını bilen ve dinine teslim olmuş bir kişi böyle anlamsız işlerle vakit kaybetmez. Çünkü hiçbir ateist ve deist öne sürdükleri argümanlar yüzünden ateist ve deist olmamıştır. Onlar önce ateist ve deist olmayı tercih edip sonra küfürlerine bahaneler bulmaya çalışan kişilerdir.

Ateist ve deistlerin büyük bir kısmı da İslam zannettikleri hurafeleri sanki Allah’ın diniymiş gibi gösterip bu hurafelerin din olamayacağından hareketle ateist ve deist olduklarını söylemektedirler. Herhalde yapılabilecek en ahmakça kıyas ve en ahmakça seçim bu olsa gerektir. Mükemmel olan Allah’ın dini İslam’dır, kendilerine müslüman diyenler değil. Bu durum, kullanan bir kişi gidip kamyonun altına girdi diye Ferrari’yi beğenmemeye benzer.

Burada bahsettiklerimiz ateist ve deist olan kişilerin din anlayışları ile ilgilidir. Onların bu yanlış seçimleri kötü insanlar olduklarını ve onlarla iyi ilişkiler kuramayacağımızı göstermez. Ancak şu da bir gerçektir ki iyi insan olmak kafirliği gidermez. Allah katında geçerli olan iyilik mümin olarak yapılandır:

وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقِيرًا

Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi işler yaparsa işte onlar Cennete girerler, onlara kıl kadar haksızlık yapılmaz. (Nisâ 4/124)

Sonuç olarak Kur’an’ın Allah’a ait bir Kitap olmadığını iddia edenlerin öne sürdükleri hiçbir gerekçe geçerli olamaz. Bu kişiler kendi iddialarını kendileri ispatlamak zorundadırlar. Bu da sadece ondakine denk bir sûre getirmekle yapılabilecek bir iştir. Bunun dışında hiçbir ispat yöntemi kabul edilemez ve bir mümin tarafından değerlendirmeye alınamaz. İnsan yazısı bir kitabın bile başkasına ait olduğunu ispatlamak için o kitap üzerinde ciddi çalışmalar yapmak gerekir. Hatta bunun için sadece o kitap değil, ait olduğu iddia edilen kişinin diğer kitapları hakkında da bilgi sahibi olmak şarttır. Aynı durum Kur’an için de geçerlidir. İşte tasdik sistemi de bunun için vardır. Kur’an’ın önceki kitapları tasdik ediyor olması onun Allah’ın Kitabı olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Bu sebeple sûre getirilmesini isteyen ayetlerden sonuncusu da ilahi Kitaplar arası tasdik ilişkisini konu edinmektedir:

وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَىٰ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ‏ أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Bu Kur’an başkası tarafından uydurulup Allah’a mal edilmiş değildir. Ancak kendinden öncekinin tasdiki ve Kitab’ın açıklayıcısıdır. Şüphe yoktur ki o Alemlerin Rabbindendir. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar. De ki; eğer doğru sözlüler iseniz Allah’tan başka çağırabileceğiniz herkesi çağırın da onun dengi bir sûre getirin. (Yunus 10/37-38)

Düzgün çalışan ve özgür düşünebilen sağlıklı bir zihnin ne ateizmi ne de deizmi mantığa ve akla uygun bulması ve böylece tutarlı bir söyleme sahip olması mümkün değildir. Bu sebeple ateist ve deist kişilerin, eğer samimi iseler, sağlıklı bir zihne sahip olmadıklarını ya da yeterince düşünmeden kolaycılığa kaçtıklarını söylemek yanlış olmaz. Bu kişilerin kendi alanlarında çok büyük bilim adamları olmaları dahi bu durumu değiştirmez.


 

Yorumlar
  1. herhangi dedi ki:

    Görüldüğü üzere, kendini doğrulayan kitabın kendisi. Bir deistin fikrini değiştirecek bir şey yok.