islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3119
EURO
35,0621
ALTIN
2.278,19
BIST
8.994,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

DEİZM SAFSATASI

DEİZM SAFSATASI
6 Ağustos 2021 15:33
A+
A-

Allah’ın varlığı konusu, hiçbir ilahi kitabın ele aldığı bir konu olmadığı halde, din denince insanın aklına gelen temel konulardan biri haline gelmiş veya getirilmiştir. Bir insan her şeyi yaratan ve çekip çeviren bir yüce yaratıcının varlığını neden sorgular ve bu sorgulama nasıl olur da böyle bir yaratıcının olmadığı şeklinde bir sonuca varır? Bu sorunun cevabını bulmak için insanın bir yaratıcının varlığını kabul etmemekle ne elde etmeyi hedeflediğini, bundan nasıl bir çıkar sağlamayı umduğunu araştırmak gerekir. Çünkü ilahi kitaplarla dahi insanlığın zihnine çalınmamış bir olgunun o zihni bu kadar meşgul etmesinin, menfaat eksenli olmasının dışında makul bir açıklaması olması mümkün görünmemektedir.

Kur’an’ın hiçbir ayetinde Allah’ın varlığı kanıtlanmaya çalışılmadığı halde kelâm eserlerinin ana konularından birinin Allah’ın varlığını ispat olması da insanın her dönemde böyle bir gündeminin olduğunu gösterir. Zira kelâmın bu konuyu böylesine derinden işlemesi, insanların bu konudaki üretimlerine cevap verebilmek maksadını taşıyor olmalıdır. Ancak bu gereksiz ispat için üretilen cevaplar da Kur’an’a değil, felsefeye dayandığından ister istemez faydasız ve sonuçsuz olmuştur.

Oysa Kur’an Allah’ın varlığını ispata tek bir ayet dahi ayırmamıştır. Kur’an’a bakıldığında insana Allah’ın varlığını anlatmaya gerek yoktur. Yaratılmış her varlık gibi insan da Allah’ın varlığını çok iyi bilir. Bundan şüphe duymak yaratılmış olmakla çelişen bir durumdur:

قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ …

Rasulleri şöyle dediler: Göklerin ve yerin yaratıcısı Allah hakkında şüphe mi olur?.. (İbrahim 14/10)

Kur’an’ın temel konusu Allah’tan başka ilah olmadığıdır. İnsan, sadece Allah’a kul olduğunda hür, Allah’tan başka ilahlar edindiğinde ise köledir. Kur’an hür bireyler inşa eder. Herkesin kendi yaptığından sorumlu tutulması, her şeyden önce herkesin “kendi” olması demektir. Bir insan hür olmadan kendi olamaz. Bu sebeple her insan müslim, kâfir, münafık ve müşrik olmakta hürdür. Dünyada hiç kimse bunlardan birini seçmekten zorla alıkonulamaz, bunlardan birini seçmeye zorlanamaz ve bu seçiminden dolayı cezalandırılamaz. Her insan inanç konusundaki seçiminden dolayı sadece Allah’a hesap verecektir.

İlk insandan itibaren yeryüzüne indirilen tek din İslam olduğuna, bütün ilahi kitaplar aynı dini insanlara ulaştırdığına[2] ve o dinde Allah’ın varlığına yönelik bir tartışmaya atıfta bulunulmadığına göre, insanı Allah’ın varlığını sorgulamaya götüren şey nedir? Ya da insan gerçekten böyle bir sorgulama yapar mı? Böyle bir sorgulamanın akla ve mantığa uygun bir yanı var mı?

Teizm, Ateizm, Deizm

Yunanca tanrı anlamına gelen theos kelimesinden türetilmiş olan teizm, her şeyi yaratan ve sürekli aktif olup her şeyi çekip çeviren tanrı varlığını kabul eden inanç türüdür. Bu tanrının bir tane olduğuna inanılıyorsa monoteizm, birden fazla olduğu kabul ediliyorsa politeizm olarak isimlendirilir. Bunun zıttı olarak, bir yaratıcının varlığını reddeden düşünce de ateizm terimi ile ifade edilir. Deizm ise aslında Yunanca’daki theos kelimesiyle aynı anlama gelen Latince deus kelimesinden türetilmiştir. Bu terim ilk kez 17. yy.’da geleneksel Ortodoks inançlardan sapan düşünürler için kullanılmıştır.[3] Aynı dönemde bir takım Hristiyan ilahiyat eserlerinde, Allah’a ve O’nun kâinatı yarattığına inandığı halde İsa Mesih ve Hristiyan doktrinlerini inkâr eden kişiler için kullanılan bir terim haline gelmiştir. Bunun teizmden farkı, deizmin tanrısının pasif, kainatı yaratıp kenara çekilmiş, insanları da kendi haline bırakmış bir tanrı olmasıdır. Kelime bugün Müslümanlar arasında da aynı anlamda kullanılmakta, Allah’ın varlığını ve yaratıcılığını kabul ettiği halde onun bir nebi ve kitap gönderdiğini reddeden görüş deizm olarak adlandırılmaktadır.

Ateizmin Mantıksızlığı

Teizmin antitezi niteliğindeki ateist görüş, kâinatı ve içerisindeki her şeyi yaratan bir yüce yaratıcının olmadığı iddiasını savunmaktadır. Her iddia gibi bu iddianın da ispata muhtaç olduğunun farkında olan ateistler bu ispatlamayı iki şekilde yapmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan biri ve olması gerekeni, kâinattaki her şeyin bir yaratıcıya ihtiyaç duymadan da bugünkü muazzam düzenlilik ve kusursuzlukta kendiliğinden meydana gelebileceğinin ispatlanmasıdır. Diğeri ise genelde ilahi kitapların, özelde Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olmadığının ispatlanmasıdır. Aslında ateist görüşün bu ikinci ispata girmesi saçmadır. Çünkü Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olmadığını, hatta yeryüzünde din namına ne varsa hepsinin insan uydurması olduğunu ispatlamak kâinatı yaratan bir yüce varlığın olmadığını ispatlamaz. Bu ikinci tür ispat aslında sadece deist görüşün yapması gereken ispat türüdür. Çünkü kâinatın yaratılmış olduğu, insanlığın ilahî kitaplara borçlu olduğu bir görüş değildir. İlahî bir kitapla karşılaşmamış normal bir insan da kâinatın yaratılmış olduğunu kolayca görebilir. İnsanın bizzat kendi bedenindeki kusursuzluk bir yaratıcının olmadığından çok daha fazla, yüce bir yaratıcının varlığını haykırmaktadır. Aklî melekeleri yerinde olan hiç kimse kendisine ve evrene baktığında bunun kendiliğinden oluştuğunu düşünmez. Bir şeyin en güçlü delili yine kendisidir. Bu sebeple bir ilahî kitaba ihtiyaç duymaksızın Allah’ın varlığı kolayca delillendirilebilir. Düzenin olduğu her şeyde bir düzenleyicinin olması gerektiğini anlamak çaba gerektirecek bir iş değildir. Bunu anlamamak çaba ister.

Şu halde ateist olanların tutarlı olmaları için ellerinde sadece kâinatın yaratılmış olmadığını ispatlamaları seçeneği kalmaktadır. Bunun için kullanabilecekleri tek enstrüman da kâinatı inceleyen bilimdir. Ancak bu da yeterli bir enstrüman değildir. Çünkü bilimin ulaştığı sonuçların yanlışlanabileceği, bizzat bilimin en temel kabullerindendir. Ayrıca kâinat gibi sınırları, başlangıcı ve sonu bilinemeyen; bu konularda üretilen bilginin çok yeni, yetersiz, güvenilmez ve yanlışlanabilir olması, sadece dünyada görebildiğimiz canlılığın bile tam bir tanımının dahi yapılamamış olması meselenin daha temelden ne kadar büyük bir iş olduğunu göstermektedir. Kaldı ki bilimin kâinatı yaratan bir yüce yaratıcının sanatını okumak için yapılması varken neden böyle bir varlığın olmadığının ispatlanması için yapılması gerektiği sorusunun da makul bir cevaba ihtiyacı vardır. İnsanın bir yüce yaratıcının olmadığını ispatlamak için bilim yapması hiç de objektif bir tutum değildir. Aksine bilim yapan kişiyi belli bir düşüncede kalmaya zorlayacağı için dogmatik bir tavır olarak görülmelidir. Bu durumda söylenebilecek en mantıklı şey ateizmin dogmatik olarak iman edilmesi gereken bir inanç olduğudur. Her dogmatik kabul gibi ateizme de menfaatler gereği iman edilir.

Halbuki, eğer gerçekse her şeyi yaratan bir yüce yaratıcının olmadığının ispatı bu kadar zor olmamalıdır. Bugün ateistlerin, iddialarını ispatlamak için insanların binlerce yıldır yaptıkları bilim olarak kabul edilen şeye güvenmeleri, onu binlerce yıl daha devam ettirmeleri, eğer bir sonuca ulaşılacaksa o ulaşılan sonucun da ancak belli kişilerin koydukları bir takım yeterlilik kurallarına uyuyorsa bilimsel olarak kabul edilmesi gerekir. Bu durumda bile ulaşılan sonuç yanlışlanabilir olacaktır. Böyle bir sonucun bugün gerçekleştiğini varsaysak bile buna ispat denir mi? Ayrıca tüm kâinatı yaratan bir yüce varlığın olmadığını kanıtlamak insan ömrüne sığmayacak bir çabayı gerektiriyorsa bu çabanın sonuçlarını görmeden ölen nesiller ne için yaşamış olacaklardır? Bütün bunlar bizi ateizmin mantıkî temelden yoksun, dogmatik iman gerektiren bir din olduğu sonucuna ulaştırmaktadır.

Devam edecek…

Erdem Uygan


[1] Safsata, ilk bakışta doğru ve ikna edici gibi görünen, ancak yakından bakıldığında yanlış sonuçlara ulaştıran kıyas çeşidi ifade eden bir mantık terimidir.

[2] Âl-i İmrân 3/84,85

[3] DİA İslam Ansiklopedisi Deizm maddesi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.