islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4643
EURO
34,7320
ALTIN
2.435,54
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

DİNİ ALLAH’A AİT KILMAK

DİNİ ALLAH’A AİT KILMAK

Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’den insanlara  “Bana, dini Allah’a has kılarak O’na kulluk etmem emredildi”[1] demesini ister, o da  hiç şüphesiz bu emrin gereğini yerine getirir ve ümmetine örnek olur.

Hz. Peygamber,  bir gün namaz kılmak amacıyla Kâbe’ye gelir ve etrafına şöyle bir göz gezdirir. Bir tarafta Ebu Cehil ve arkadaşlarını, öbür tarafta Abdullah b. Mes’ud’u, diğer tarafta ise daha önce putlar için kurban edilmiş deve işkembesini ve bağırsaklarını görür. Put sevgisi iliklerine kadar işlemiş olan Ebû Cehil’in ve arkadaşlarının yanına  gitmez. Zira o, ne zaman Kur’an okusa, onların kendisine hain gözlerle baktıklarını; “putlara tapmayın, Allah’a şirk koşmayın, sadece ona kulluk edin” dediği için de kendisine düşman olduklarını çok iyi biliyordu. Kendisini bu davadan vaz geçirmek için birkaç kez ileri gelen müşriklerin, amcası Ebu Tâlib’e gittiklerini, “Kardeşinin oğlu putlarımıza küfretti. Dinimizi ayıpladı, atalarımıza hakaretler etti” dediklerini, hatta onu tehdit ettiklerini de unutmamıştı. Bu nedenle onlardan biraz uzakta bir yerde ibadet etmeyi tercih etmiş ve orada namaz kılmaya başlamıştı. Bu arada Ebû Cehil, her zaman olduğu gibi aklına bir hainlik gelmiş ve yanındakilere, “Kim gidip şu deve işkembesini, Muhammed secdeye vardığında sırtına koyacak?” demişti. Ukbe b. Ebi Muayt, bu sözü duyar duymaz, hemen yerinden fırlamış ve Hz. Peygamber secdeye vardığında deve işkembesini almış, onun sırtına ve boynuna gelecek şekilde koymuştu. Bu nedenle de Hz. Peygamber başını yerden kaldıramamıştı. Bu olaya şahit olan İbn Mes’ûd ise bir şey yapamamanın derin üzüntüsü içinde donup kalmıştı. Bu durumdan haberdar olan Peygamberimizin kızı Fatıma  koşarak gelmiş,  o işkembeyi babasının sırtından almış ve yere koymuştu.[2]

Hz. Peygamber, Mekkeli müşriklerin bu tür tehdit ve işkenceleri sebebiyle “dini Allah’a ait kılma” mücadelesinden vaz geçecek değildi ve  vaz geçmemişti.   Zira dini tebliğ etmek ve dini Allah’a ait kılarak O’na kulluk etmek,  onun  aslî görevi idi ve görevini de  hakkıyla yerine getirmesi gerekiyordu. Müşrikler ise putlara tapmakta ısrar ediyor ve Hz. Peygamber’i yolundan alıkoymak için her defasında değişik taktikler uyguluyordu. Hz. Peygamber yılmıyor, “Ben kendisine hiç kimseyi ortak koşmaksızın yalnız Rabbime yakarır kulluk ederim”[3] demekle yetiniyordu.

Bir defasında Mekkeli müşriklerin “Seni getirdiğin bu dine yönelten sebep nedir? Babanın, dedenin ve kavminin dinine bir baksana! Onlar Lat ve Uzza’ya tapıyorlar.[4] Dediklerinde, Allah Teala resulüne şu talimatı vermişti: “Kuşkusuz ben, kendisine içten bir inanç ve bağlılık göstererek Allah’a ibadet etmekle yükümlü kılındım. Bana Müslümanların ilki olmam emredildi. De ki, “Eğer Rabbime isyan edersem, dehşetli bir günün azabına uğrayacağımdan korkarım.” De ki (o putperestlere), “Ben, kendisine içten bir inanç ve bağlılık göstererek yalnız Allah’a ibadet ederim.[5] Daha sonra da “Sen Rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol. Kesin olan şey/ölüm gelinceye kadar rabbine kulluk et.[6] uyarısında bulunmuştu.

O da bunun gereğini hakkıyla yerine getiriyor ve   ümmetine de  örnek oluyordu.    Bu nedenle  “Dini Allah’a ait kılmak”, sadece  Allah’a  kulluk etmek,  O’na  şirk koşmamak ve nefisini tanrı edinmemekti.  “Nefsini tanrı    edinmek”  ise Allah’ın  kendisine yüklediği kulluk  görevlerinin tamamını veya bir kısmını   terk ederek  kendi  arzu ve istekleri doğrultusunda  bir hayat yaşamaktı.  Hz. Peygamber’in ifadesiyle “Altına, gümüşe ve lükse kul[7] olmak demekti. Zira  kulluk, insanın kendisini yaratan ve rızıklandıran Allah’a karşı duyduğu derin saygı ve sevginin sonucu olarak O’nun rızâsına uygun bir hayat  yaşamayı ifade ediyordu. Kulluk göstergesi olan ibadetler ise Allah’ın koyduğu kurallara ve Hz. Peygamber’in uygulamalarına göre sırf Allah rızası için yapılan ve faydası da yapana ait olan amellerdi. Bunlar  da insanın Yaratanına karşı saygısını ve boyun eğişini gösteren belirli davranış biçimlerini ve hayat tarzlarını simgeliyordu.  Bu nedenle samimiyet  ve devamlılık,  kulluğun ana ilkeleri arasında yer almaktaydı. Zira Allah Teâlâ, kullarından samimi olmalarını ve kulluklarını devamlı yapmalarını istiyordu.[8]

 Bu nedenle  “ihlas” kulluğun ruhu ve özü  olarak kabul edilmiştir. Zira  şirk ve riya  karıştırılmadan,  sadece Allah rızası için yapılan kulluğun, O’un katında bir değeri vardır. Hz. Peygamber’in ifadesiyle amellerin değeri de niyete bağlıdır.[9]   Çünkü gösteriş için yapılan ve içine riya karıştırılan bir kulluğun Allah katında hiçbir değeri yoktur[10]. Bu nedenle  Yüce Rabbimiz, kendisine şartlı kulluk edenleri, elde ettiği iyiliğe sevindiği halde, imtihan gereği sıkıntıya uğradıklarında yüz çevirenleri, şiddetle kınar, “Böyleleri dünyasını da âhiretini de yitirmiştir[11]  der. Buna karşılık kulluğunu güzel yapanları da müjdeler ve bu müjdeyi de şöyle ifade eder:  “Kim güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini Allah’a teslim ederse rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.[12]

Prof. Dr. Celal Kırca


[1] Zümer, 11

[2] Buhârî, Vudû, 69.

[3] Cin 72/19-20.

[4] Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, Beyrut, 1423/2002, III/129.

[5] Zümer 39/11-14.

[6] Hıcr 15/99.

[7] Tirmizî,. Zühd,8.

[8] Hicr 15/99.

[9] Buharî, Bedu’l Vahy,I.

[10] Bakara 2/264.

[11] Hac 22/11; Ma’ûn 107/5.

[12] Bakara 2/112.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.