Jakoben laik sistemin hüküm sürdüğü ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanlığının görevlilerine sahip çıkmadığını artık biliyoruz.
Dinlediğini anlamayan, anlasa da İslam’a ve Müslümanlara kin ve nefretinden dolayı düşmanlık yapan insanların(!) bu kez hedefinde Seyfullah Akyiğit Hoca var.
Konya’da Tahir Büyükkörükçü Cami’nde vaaz veren Seyfullah Akyiğit, Hatay depreminin ardından yaşanan ve kendisine aktarılan bir konuyu kürsüden anlatınca, başta Fatih Altaylı olmak üzere bütün ırkçılar, Seyfullah Akyiğit hocaya saldırmaya başladılar.
Konuşmanın içinden cımbızla çektikleri kelime ve cümlelerle olayı provoke eden ırkçıların, İslam’a ve Müslümanlara saldırmasına şaşırmadığımız gibi, Diyanet İşleri Başkanlığının görevlisine sahip çıkmamasına ve soruşturma açmasına da şaşırmadık…
Seyfullah Akyiğit, vaazında ne demiş şimdi ona bakalım:
“3-5 hafta geçti, cenazeleri yıkıyoruz, tabi cenazeler kokmaya başladı. İçinden bir tane cenaze çıktı, hiçbir kötü pis yok, hatta içinden mis gibi koku geliyor. Araştırdık, sorduk Suriyeli bir kardeşimizmiş. Ne işle uğraşıyormuş bu şahıs diye sorduklarında ise bu kişinin gerçek bir peygamber aşığı olduğunu, sabah akşam peygambere naatlar yazdıklarını öğreniyorlar. Gördünüz mü? Resulullah aşığı ise ölsen de Allah naaşını kokutmuyor”
Seyfullah Akyiğit Hoca’nın bu sözlerini bağlamından kopartarak “vefat eden kişinin cesedinin kokmamasını Suriyeli olmasına bağladığını” söylemek, ya saflığın daniskasıdır ya da ırkçılığın göstergesi…
Bizler çok iyi biliyoruz ki, Diyanet işleri Başkanlığının jakoben laik sistemin baskısı altında davranarak görevlisine sahip çıkmaması noktasında Seyfullah Akyiğit son örnek olmayacaktır.
Bu konuda Ali Rıza Demircan hocamızın hatıratından, Rahmetli Nevzat Yalçıntaş ile olan diyaloğunu buraya alırsak konuyu özetlemiş olacağız inşallah…
“Bir gün Nevzat Yalçıntaş hocamız bana ‘ T.C.nin iki büyük kurumu vardır, Ordu ve Diyanet. Bu iki kurumda nefes alış verişler kontrol altındadır ‘ demişti. Genel Kurmay Başkanı’na yetki verilir de, Diyanet İşleri Başkanına verilmez mi?”