islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5889
EURO
34,8006
ALTIN
2.499,03
BIST
9.444,54
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
22°C

FANİ MEKAN İNSANI KARŞISINDA SONSUZ ZAMAN İNSANI

FANİ MEKAN İNSANI KARŞISINDA SONSUZ ZAMAN İNSANI

Müslüman, zaman insanı olarak, Sezai Karakoç’un ifadesiyle “bir hicret adamıdır”. O, yolculuğu ve akibeti belli olan kutlu bir hicret içindedir. Hz. Lut (as)’un ifadesiyle ne olursa olsun “bizim hicretimizin Rabbimizedir”. O, içinde hep bir hicretin sızısını duyar. Mekan insanı ise ruhsal ve bedensel statik olup gelişmeye kapalıdır. Bu insanın tek endişesi yeknesak kabul ettiği geleceğin aynı kalmasıdır. Zevkin ve şevkin monotonluk içinde sonsuza kadar aynı kalacağı bir mekanı babamız Adem (as)’a boş bir vaat ile yalan söyleyen Şeytan’ın kandırmacasıydı. Halbuki mekana şeref bahşeden ama onu efendi kılan kutlu zamanlar dizisidir. Buna karşın kapalı kutuya dönüşen, sığ ve statik kalan mekan insanının zaten zamana da ihtiyacı yoktur; zira oyalandığı mekanı fanileştiren hatta yok eden baş düşman olarak zaman algıladığından tek çare olarak dostu şeytanın yaptığı gibi zamanı, “mühlet verilmiş kronolojik bir geri sayım” olarak algılayacaktır.

Zaman insanı gönlünü vakite alıştırdığından ve saniyelere aşına olarak gittiği tek istikameti “Hak Yolunu” tanır ve yolu üzerindekilere tanıtır. Yol, şahsi ise tarikler, Rab içinse “Sebilüllah”, dinin kendisi ise “Sırat-ı Müstakim” ile özdeş olur. Tarik, en muğlak haliyle insanın öznel seçenekler içinde kendisine bulduğu yol ve yordam iken nesnel açıdan Sebil, Mevla içinse anlamlı, değerli, özel hale dönüşürek salih amel defterini ardına kadar açık tutabilir.

“Sırat”, müstakim (dosdoğru) olarak insanı yoldayken bile sağa sola sapmadan götürecek gerektiğinde düzeltecek güç bahşederek mola verilmediği sürece “hidayet yoluna” dönüşürken onu dosdoğruca “Hesap Günü’ne” dönüştüren İslam haline gelir. Sırat, Zaman düzleminde her ateşin yakında söneceğini, zirveleri olan, aşılacak her tepenin kısa zaman içinde inişi olacağını insan bu Sırad-ı Müstakim ile bilir. Zamanı yola dönüştürmeyi bilen insan için hayatın inişli çıkışlı her anı değerlidir ve tek bir isimle anılır; her çaba birden sebile dönüşebilir. Halbuki statik mekan insanı ateşi harlamak, her yolu çıkmaz sokağa çevirmek için uğraşıp durur. Söndürmemek için türlü entrikalar, ihtiraslı oyunlar peşinde koşar.

Zaman insanı her daim yolcudur. Her mekandan, dosdoğru gittiği Yol’dan alıkoyacak her maniden her an çekinerek endişe duyarak ilerler. An, zaman insanı için güçlü bir pedagoji olup uyutucu veya uyuşturucu değildir. Mekan insanı ise tıpkı bir turist gibi her çiçekten bal alan arı gibi olup her mekandan kâm, kut almak oyun ve gülme insanına (human ludens) dönüşmek ister. ezeli sonsuzluktan ebedi sonsuzluğa taşınmadan sabit durmak isteyen Batı, yaşadığı mekanı zamanı durduran kalıcı binalarla perçinlerken Doğu’da zaman insanının binaları ise fani; rüzgar karşısında aşınan kerpiç binalardan ibarettir.

Zaman insanının her şeyi, her daim ona bağımlı bir eylemi çağrıştırdığından onsuz kalmak duraksamak ve boş kalmak aslında elem ve ıstırap verir. Bilir ki “durmak” demek mekânsal açıdan maddiyat derinlerine faniliklere kök salmaktır. Bariz bir şekilde durmadan hareket ve eylem içindeki zaman insanı olmak, kendi çilesini yüklenen insanlığın dertlerine çare olmaya talip gönül insanıdır. Aslında onun için kutlu yolun her şeyi bir tür cihattır. Dünya çilesini bitiren Müslüman, ömrünü, hicretini “ikmal” edip “ebedi selam ve esenliği” inşa etmiş insandır. Halbuki mekan insanının çilesi olmaz, gülmek ve eğlenmek için didinip durur; tüm cenneti öznel mekanıdır, insanlığı da irfanı da sivilliği orasından ibarettir. Mekan insanı, her eylemini birer tuğla gibi mekanı etrafında örer durur.

Aslında gerçek zaman insanı prototipi, Mezopotamya, Ur’dan, Anadolu Harran’a oradan Filistin’e Filistin’den Mekke’ye hicret eden yolu, İslam, İslam-ı hidayet yolu yapan Millet babası Hz. İbrahim(as)’dir. O, bilir ki her eyleminde Yola sığınarak Rabbe bir adım daha yaklaşmış, gayesiz bir yolcu, sıradan bir yol üzerinde asla olmamıştır. Onun kendisini “Halil” kılan erdemler hep “zaman insanı” oluşundan ileri gelmiştir.

Yine Kenan’dan Mısır’a köle olarak giden Hz. Yusuf, dapdaracık kuyunun gaybetinden kaybolup gitmek yerine bir müjde olarak kervana katılarak yollara düşmüş; köle olarak satıldığı Mısır’da Züleyha’nın gömleğini yırttığı vezirin sarayından kapıya doğru Furkan ile koşarak bir yol bulmuş, ama netice koskocaman Mısır ona “birkaç adımlık zindana” dönüşüvermiştir. Yusuf, yırtılan gömlekleriyle gerçek zamanı anlamlandıran ve zevkin ve şehvetin zindanından onu sonsuzluk tahtına çıkaran anlar dizisinin, hayatını bir “zaman yolculuğu” olarak şeriat mesajına çeviren bir nebi olarak kendi zatında tüm insanlara çocukluğu, gençliği ve olgun zamanlarıyla mübarek bir öğüt olmuştur. Yine Nil’de sepet içinde akıntıyla giden Hz. Musa bilinçli akan zamanlar dizisi içinde Medyen’de çoban, Mısır’da firavun boğan bir elçi, Sina çölüne hicret ettiğinde devrimci bir peygamber olmuş, çölü Arz-ı Mev’uda çevirmiş, köleleri “seçilmiş halka dönüştürmüştür.

Son olarak Ahir Zamanın gerçek insan modeli, kutlu elçi Hz. Peygamber Efendimiz (sav)’dir. Onun hicreti ile on yıla sığmış devasa anlamlar kazanan Yesrib, Sonsuz Varlığa yapıştıkça sıradan bir mekan olmaktan çıkmış, İslam ile bütünleşmiş, nübüvvet ile münevver olmuş, yüzyıllara fener tutan “Asr-ı Saadete” dönüşüvermiştir. O (sav) bize öğretmiştir ki sonsuz hayata akıp giden sıradan her zamanı anlamlı kılan Müslümandır; buna karşın sığ mekanı sonsuzluk içinde bir nokta olan bu fani dünyaya çeviren ise ona meyleden herkestir.

Prof. Dr. Mustafa ALICI

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.