Aşk gizli bir idraktir. Bizler var edilirken, hani Yüce Yaratıcımız; “İnsanı yarattım, sonra da ona ruhumdan üfledim” buyurur ya. İşte o üflenen ruhun ana besleyicisi olarak var edilen irademizdir aşk. Bu manevi donanımın farkına varanlar, sahip oldukları bu keyfiyetin sorumluluğun bilinciyle yaşarlar. Ömer Hayyam, bunu için cezbe halindeyken “Ben Hakkım”, demiştir. Yunus’umuz ise daha makul bir dil kullanarak, “Bir ben vardır bende, benden içeri” ye dönüştürmüştür. Mevlana ise “Sen ve ben, biz biriz”, şeklinde dillendirir. Bu tür ifadeleri, Muhiddin İbn Arabî klasikleşen ifadesiyle “Vahdet-i Vücut” olarak kültürümüze armağan etmiştir.
Bizim tasavvuf kültürümüzde teslimiyetin keyfiyetini sembolleştiren bir ifademiz vardır: “Fena Fillah (Allah’ta yok oluş)”! Benliğini teslimiyet kabında eritenler, böyle bir manevi donanıma sığınırlar. Yukarıda sözünü ettiğimiz Allah Dostlarının tamamı hayatlarını bu manevi limana teslim etmişlerdir. Bu bakımdan, aşkı anlamadan hayatı anlamamız mümkün değildir.
İlahi aşka tutulanlar yedikçe acıkan insana benzerler. Onun hazzı doyumsuzdur. Sanırım yukarıda sözünü ettiğimiz ‘Fena Fillah’ hali de budur.
Eh, herkes bir şeyler söylerken biz ne diye dururuz ki:
“Dualarımda yıkansın,
Gönlümdeki Kâbem benim.
Sen’den kaçarsa utansın;
Ayağım, başım; bedenim.
Varoluşum farklı ise,
Sırrın ben de saklı ise,
Dilim Ene’l-Haklı ise;
Soyulmağa hazır tenim.
Duygularım, iradem hür;
Beni her hale götürür.
Şükür Allahım, çok şükür;
Kendimden önce Sen’denim!
PİYASA AŞKINA GELİNCE
Ona bedeni zevklere ulaşmanın vasıtası olarak bakanlar, ulaştıkları nesne ile aşkları da bitmiş olur. Çünkü beden zevk, telaşında ruhunu kaybeder. Böyle bir ilahi lütuftan mahrum kalan beden ondan soyutlanınca karkasa dönüşür ve hiçbir duysal tepki veremez. Günümüzde çabuk âşık olanların erken ayrılmalarının ana sebebi bu sırrı fark edememeleridir. Ki, biz buna suni aşk da diyebiliriz, piyasa aşkı da.
MUHSİN İLYAS SUBAŞI