islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2646
EURO
36,9489
ALTIN
3.031,32
BIST
8.749,54
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Parçalı Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
20°C

Hicret Ne Demekti?

Hicret Ne Demekti?
10 Temmuz 2024 09:13
A+
A-

Diyanetin İslam Ansiklopedisinde Hicret: “terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek anlamında, kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması demektir; ancak kelime daha çok “bir yerin terkedilerek başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır” şeklinde ifade edilmiştir.

Modernleşme, asrileşme, daha açık bir ifade ile gavurlaşma sürecinde, birçok kavramımız asli hüviyetinden soyutlanarak, hakikate taalluk eden manasında uzaklaştı. Hatta hakikate taalluk eden mananın üstü örtüldü. İşte “Hicret” kavramı da bu girişimden nasibini alan kavramlarımızdandır.

Salt olarak fiziki bir yer değiştirmeye indirgenen Hicret, Resulullah’ın (sav) Mekke’den Medine’ye yaptığı yolculuğa karşılık bir eylem olarak değerlendirildiği için, aynı zamanda tarihsel bir vaka olarak yorumlandı. Böyle olunca da Hicretin ruhu öldü.

Allah’a ve Peygamberine muhalefet eden, Allah’ı ve Peygamberini yok sayan, Allah’ı Peygamberini devre dışı bırakan laik siyasetçiler, iktisatçılar, hukukçular, yaşam tarzını sekülerlilk – dünyevilik üzerine kuran toplumlar, dünyevi izim ve ideolojilere mensuplar, garip bir şekilde Hicret olayını kutlar oldular.

Hicretin en başta, itaat ve isyana, kabul ve redde, iktidar yapısına, nefsini ilah edinenlere karşı tavır almayı içerdiğini kimse bilmez, anlamaz ya da bilip anlamak istemez oldu. Dünyevi ideolojilere mensuplar, mensup oldukları ideolojilerden uzaklaşmadan, laik siyasetçiler laiklikten vaz geçmeden, iktisatçılar faiz odaklı kapitalist ekonomiden yüz çevirmeden, Hicreti kutlar oldular.

Oysa Hicret en başta, insanın kime itaat edeceği, kime karşı duracağı ile ilgili fiziki, fikri, lisani, kalbi ve duygusal eylemdi. Kimse bunun böyle olduğunu anlamak istemedi. Laik karakterli, ölümlü tanrı dünyevi iktidara vaziyet verenler, meclislerde müdebbir birer Rab gibi, İslam’a muhalif yasalar çıkaranlar, kapitalist ideolojinin mabedi bankalar yoluyla toplumun kanını emenler, Hicreti sahiplenip kutlar oldular. Halbuki Hicret, başlı başına bunlardan uzaklaşmak, beraat etmek, ilişkiyi kesmek demekti.

Bunlar için Hicret, miladi 622 yılında tarihi bir vaka olarak gerçekleşmiş, tarihin tozlu sayfalarına yazılmış, her yıl dönümünde lisanen hatırlanacak tarihsel bir olaydır. Ve Hicreti kutlayan laikler, sekülerler, kapitalistler, milliyetçiler, bil umum izim ve ideoloji mensupları, Peygamberin (sav) Mekke’den Medine’ye neden Hicret etmek zorunda kaldığını konuşmazlar. Konuşurlar ise de, sadece fiziki olarak yapılan eylemi saatlerce anlatırlar, anlatılanlardan da nefsi bir haz çıkarırlar.

Kim nereden neyi çıkarırsa çıkarsın, en geniş manasıyla Hicret; küfürden, şirkten, haramlardan, fesattan ifsattan, ahlaksızlıktan, canlı cansız putlara tapmaktan, Allah’ı ve Peygamberini yok sayan iktidar odaklarından Allah için kopmayı, uzaklaşmayı kapsar.

Bu kopmanın uzaklaşmanın sonucu olarak tezahür eden Hicret, İslam’a bağlanmayı, haram – helal sınırlarına yani “Hududullahı” riayet etmeyi, lider önder olarak Peygambere tabii olmayı, dostu düşmanı İslam’a göre seçmeyi, Allah’ın onayladığı ilişkilere dönmeyi içerir.

İşte Peygamberin Hicreti de tam bu minval üzere gerçekleşmişti. Mekke’den Medine’ye yapılan Hicret, cahili asabiyeden, cahili asabiyenin toplumsal ve siyasal yapısından kopmak için gerçekleşmişti. Bu kopuş, iman asabiyesine, iman asabiyesinin oluşturduğu toplumsal ve siyasal yapıya bağlanmayı getirmişti.  Peygamberin Hicretinde esas olan, itaat merciini değiştirip, Allah’a itaati esas almayı, bu değişikliğin sonucunda başa gelebilecek siyasi ve ekonomik sıkıntılara da katlanmayı da göze almaktı.

Hicret, küfrün ve şirkin iktidar olduğu Darülharp olan Mekke’den, İslam’ın egemen olduğu Darülislam olan Medine’ye gitmekti. Fiziki olarak gerçekleşen bu gidiş, fiziki, fikri, ruhi, duygusal bütün eylemleri de içinde barındırmaktaydı.

Modernleşmenin – gavurlaşmanın terbiyesiyle iğdiş olan Müslüman muhayyilesi, avamından havasına, cahilinden entelektüeline, Hicreti asli hüviyetiyle kavrayamadı. Eğer kavramış olsalardı, yaşadığımız dünyanın Darülislam – Medine olacağı kesindi.

YAKUP DÖĞER 

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.