Türkiye’de şu son günlerde sayıları azımsanamayacak olan yeni mezun teğmenlerin korsan yeminlerini izledik. Mirat Haber.com ailesi olarak bu yemini ve içeriğini İslam adına da demokrasi adına da kemal-i şiddetle ret ediyoruz. Ama ordudan atılma riskini üstlenerek bu yemini yapan teğmenleri yermekle birlikte onları kendi onurlarını koruyamayan TBMM üyelerinden; iktidar ve muhalefet milletvekillerinden daha yürekli ve ilkeli görüyoruz. Arkalarında onları cesaretlendiren ve birlikte cezalandırılmalarını gerektiren organizatör güçler olsa da.
Genelde bir avuç üst düzey parti yöneticisinin kendileri için parmak kaldıracak kişilerden oluşturduğu TBMM üyelerinden insan hakları- özgürlükleri ve demokrasi adına ne bekleyebilirsiniz? Utanç verici bir sessizlik var. Ekilen biçiliyor. Bu TBMM mi millet egemenliğinin kalesi?
Herkes yanılıyor biz de yanıldık. ODATV kurucusu ve baş yazarı Soner Yalçın’ı ricalden sayardık. Tağut isimli kitabından sonra onun da bir TAĞUT olduğunu anladık. Bir tek amacı var. Kendisinin de tam anlamıyla tanımlayamadığı Atatürkçülük/ Mustafa Kemal Askerliği.
Demokrasi inançlısı aydın bir adam zor koşullarda bile şu satırları kaleme alabilir mı?:
“Genç Teğmenlerin yemin töreninde olanlar haber değil, olması gereken zaten. Bir bardak suda fırtına koparılıyor.
Asıl üzerinde durmamız gerekeni ise hiç konuşmuyoruz:
Bir grup Nurcu, Isparta/Barla’daki Çam Dağı’na çıkıp sabah zikri yaptı. Burası Said Nursi’nin kimi zaman namaz kıldığı, sözde bazı Risale-i Nur metinlerini yazdığı yerdi…”
Nifakın ve kıyasın böylesine yağmurlar tükürük olarak yağsa sezadır.
Alt başlığa aldığımız “Muhammedîlik, Atatürçülük ve Mustafa Kemal’in Askerleri” şeklindeki kavramalar gerçek Müslümanların ve medeni-aydın insanların benimseyebileceği kavramlar değildir. Bunların her biri Allah’a inanan insanlar için Cehennemlik ŞİRK’i de çağrıştırmaktadır.
İnsan hakları ve özgürlükleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi kavramların-olguların egemen görüldüğü ve yüceltildiği dünyamızda, insanlar kendilerini ilkelere değil de şahıslara bağlayarak nefislerini Atatürkçü ve Mustafa Kemal’in askerleri olarak nasıl tanımlar?
Bırakalım onları, nasıl tanımlayabiliyorlarsa öyle tanımlasınlar. Biz kendimizi şahısla irtibatlandırarak niçin Muhammedî olamayacağımızı açıklayalım:
Aydın bir insanın kendisini her hangi bir şahsa örneğin Mao’ya veya Adülhamit’e ya da Atatürk’e nispet etmesi kabul edilemez bir durumdur. Hele bilgili ve bilinçli bir Müslüman için hiç mi hiç mümkün değildir.
Biliyorsunuz bizim kültürümüzde Îsevîlik ve Mûsevîlik benzeri Muhammedîlik şeklinde bir kavram yoktur. Biz kendimizi Abdullah’ın oğlu Muhammed’e nispet etmediğimiz gibi Allah’ın Elçisi Muhammed’e de nispet etmeyiz. Çünkü İslâm, Muhammed’in değil onu elçi olarak gönderen Allah’ın dinidir. Hz. Muhammed yalnızca bir tebliğcidir. Allah bizi Kur’ân’da Müslim/Müslimîn olarak isimlendirmiştir. (el-Hac 22/78) }
Biz Müslümanlar Allah’ın elçisi Muhammed’e itaat ederken bile aslında Allah’a itaat etmiş oluruz. Çünkü ona itaat Allah’a itaattir. Görelim:
“Kim Allah’ın gönderdiği Elçi’ye itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Çünkü Elçi, ancak Allah’tan aldığı emir ve yasakları iletir. Kim de yüz çevirecek olursa, yalnızca kendisine kötülük etmiş olur. Senin görevinse ancak tebliğ etmektir. Biz seni onların başına bekçi olarak göndermedik.” (Nisa 80)
Kaldı ki Hz. Muhammed de Allah’ın kendisine indirdiği Kurân’ı izlemekle yükümlüydü. Okuyalım:
“ Ey Peygamber! Sen , Rabb’inden sana vahiy yoluyla gönderilen ilkelere/kurallara uy. Zira O’ndan başka hükmüne boyun eğilecek hiçbir otorite, hiçbir ilâh yoktur! Ve gerekçeleri ne olursa olsun, Allah’tan başka ilâhlara itaat eden o müşriklerden; seküler deistlerden uzak dur! Bununla birlikte, hakikati anlatmaktan da geri durma. Fakat iman etmiyorlar diye kendini heder etme.” (En’am 106) }
Huâsa Biz Müslumanız. Fars kökenli Selman’ın kendisini Hz. Peygamberimizin beğenisi kazanacak şekilde “İslam’ın Çocuğu” olarak nitelemesi benzeri biz de kendimizi ancak “İslam’ın Askerleri “ olarak vasfedebiliriz.
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-