islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3307
EURO
35,0310
ALTIN
2.282,61
BIST
8.974,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

“İHYÂU ULÛMİ’D DÎN” BİZE  BİR MESAJ VERİYOR MU?

“İHYÂU ULÛMİ’D DÎN” BİZE  BİR MESAJ VERİYOR MU?

İmam Gazzâlî, İslâm düşünce sistemine ve dinî ilimlere damgasını vuran nâdir şahsiyetlerden biridir. Çok yön­lü ve renkli bir ilmî kişiliğe sahip olan Gazzâlî’nin en belirgin özelliği, dinî ilimlere  yeni bir çehre kazandırması ve bu alanda yenilikçi bir anlayışa sahip olmasıdır.  Hayatının  son dönemlerinde yazdığı  eserine  “İhyâu Ulûmi’d Dîn” adını  koymuş olması, bunun bir  ifadesidir.  Bilindiği gibi  ihyâ,  “bir şeyi eski biçimine, eski durumuna getirme, yeniden canlandırma, diriltme, iyi duruma getirme, geliştirme” [1], demektir.

O, bu eserinin mukad­dimesinde,  hak yolunun  kılavuzu  peygamberlerin varisleri olan alimlerin gittikçe azaldığından; bu nedenle ciddî ilim adamlarının yetişmeyip yerlerine taklitçi kişilerin, ilmi istismar ederek kendi çıkarları doğrultusunda kullandıklarından; vâizlerin yaldızlı sözlerle halkı kandırmaya çalış­tıklarından; insanların kendi üstünlüklerini başkaları­na göstermek için veya onları susturmak için cedele ve münakaşaya başvurmalarından; Kur’ân’da yer alan fı­kıh, hikmet, ilim, ışık, hidayet ve doğruluk gibi insanı ahiret yoluna sevk eden bilgilerin unutulmasından; bunların da ötesinde bütün bunların dinde bir gedik açmış ve karanlığa götürücü bir tehlike oluşturmuş olmasından yakınır. Bu nedenle  o, İhyâu Ulûmi’d Dîn” adlı eserini, dinî ilimleri yaşatmak; ilk imamların kapanan yollarını aç­mak ve faydalı olan ilimleri anlatmak  amacıyla yazdığını açıklar .[2]

Halkın zayıflayan ima­nı karşısında bid’at ehlinin güçlenmesi, dinî ilimlerde  zihinlerin henüz durulmamış olması, aklî ilimlere kar­şı takınılacak tavrın net bir biçimde belli olmaması veya bu konuda cesur adımların atılmamış olması, bir ilim adamı olarak Gazzâlî’yi ziyadesiyle rahatsız ettiği anlaşılıyor;  bu nedenle de   onu bu konularda bir çözüm aramaya sevk ettiği; yaptığı  çalışmalar ve yazdığı eserler  sebebiyle de  kendisine  hicrî  beşinci asrın dinî müceddidi veya Huccetu’l İslâm” unvanı verildiği görülüyor.[3]

Dinî müceddidler, topluma canlılık ve aktivite ge­tiren bilim insanlarıdır. Hataları düzeltip doğruları göstermeye ça­lışmışlardır.  Ne var ki bu hareketin; korkaklık, çekingen­lik, takdir eksikliği, kötüleme, haset gibi ciddî engelle­ri mevcuttur. Gazzâlî, bu engelleri aşabilen nâdir  şahsiyetlerden  biridir. Alışıla gelmiş şeylerin dışına çıkan, yeni şeyler söyleyebilen ve farklı usul ve metotlar geliştirerek onları uy­gulayan bir alim  oluşu  da bunun bir kanıtıdır.

“Îhyâu Ulûmi’d Dîn” adlı kitabı­nın adı bile onun  bu yenilikçi yanını göstermektedir. Dinî ilimler, sistemleşmiş ve birbirinden ayrılmış olmasına rağmen o,  dinî ilimleri  her hangi bir   ayırıma ve tasnife tabi tutmadan birleştirmiş, yeni  bir yöntemle orijinal bir eser meydana getirmiştir. Belki de etkisinin sürekli oluşu, bu birleştir­me ve sentezde gizlidir. Zira çift veya çok yönlülük, da­ima tek yönlülükten daha etkileyici olmuştur.

“İhya”, dört ciltten ibarettir. Her bir ciltte 10 bölüm bulunmaktadır. Birinci cilt, ibadetlerden; ikinci cilt, âdâbdan; üçüncü cild, helak edici şeylerden, dördüncü cilt ise, kurtarıcı şeylerden bahsetmektedir. Kitabının  bu alanda yazılan diğer eserlerden daha farklı ve üs­tün olduğunu söyleyen Gazzâlî, bu üstünlüğü şöyle açıklamaktadır: Bu eserde, başka eserlerde kapalı bırakılan yerler açıklanmış ve kısa konular genişletil­miş; karışık mevzular tertiplenmiş ve bir araya toplanmış, uzatılan konular, kısaltılmış ve  tekrarlar atılmış ve yeniden tertiplenmiştir.  Anla­şılması güç olduğu için diğer kitaplarda yer almayan konulara da çözümler getirilmiştir.[4]

Bu açıklamalardan anladığımız kadarıyla Gazzâlî,  dinî ilimleri amaç ve metot açısın­dan yeniden ele almış ve alışılmışın dışında bir metotla  dinî ilimlere canlılık getirmiştir. Öyle sanıyoruz ki onun amacı, öncelikle kendilerinden şikayet ettiği alimleri ıslah etmek ve bu yolla halkın ıslahını sağla­maktır.  Nitekim bilim insanlarının bazı  eksik  yanlarını ve davranışlarını da eleştiren Gazzâlî, “Nice memleketler var ki, tabipleri hala gayri Müslimlerdir. Halbuki fıkhın tıp ile alakalı hususlarında bunların şa­hitlikleri kabul edilmez. Buna rağmen Müslümanlardan hiç kimse bunlarla meşgul olmaz. Fıkıh ilminde bilhassa cedel ve hilafiyatla uğraşırlar. Memleket bu gibi olaylara fetva veren fakihler ile doludur” der.[5]

Her alanda olduğu gibi dinî ilimlerde  branşlaşma,  sağladığı bir çok  faydanın yanında, meslek körlüğü denilen olumsuzluklara  sebep oluyor. Bu olumsuzluklardan  mümkün olduğu ölçüde  korunmak için, dinî ilimlerde  interdisipliner   bir anlayışa geçilmesinde de yayar  bulunuyor. Zira günümüzde  dinî ilimlerinin  temel  problemlerinden biri de, interdisipliner bakış açılarıyla  konuların ele alınıp  yeterince analiz edilememesi  ve  sorunlara çözüm üretilememesidir. Bunun da sebebi,  ilimler arası  yeterli diyaloğun olmayışı,  dolayısıyla etkisi her geçen gün  daha  da artan uzmanlaşma körlüğüne ve indirgemeciliğe,  “atalarımızdan böyle bulduk” [6] anlayışıyla yaklaşılmış  olmasıdır.

Bundan kurtulmanın  yolu da  dinî konuları, interdisipliner  bir yaklaşımla  ele alıp  ilgili  bilim dalından yararlanarak  yeni bilgiler üretebilmektir. Tıpkı  evliliğin acı tarafları olsa da, bekarlığın hiçbir şeyi olmayışı gibi,  düşünce üretmenin  yanlışları  olsa da, düşüncesizliğin  hiçbir şeyi  yoktur.  Bu nedenle düşünce üretmekten  korkulmamalıdır.  Fikrî üretimde  bulunmadan  geleneği  aynen muhafazaya  kalkışmak, geleneği  dondurmak; buna karşılık doğru olan ve  devam etmesi gereken geleneği  dışlayarak sadece  yeni diye  üretilen her  fikri savunmak da  geleneksizliğe/köksüzlüğe giden bir  yola  girmek demektir.   Zira geçmişi sadece tekrar etmek ya da gelenekten kopuk  düşünce üretmek,  güncel dinî  sorunlara  doğru, yeterli ve nitelikli  çözümler getirmemektedir. Bu da dinden soğuma ve  özgürleşme temayüllerini artırmakta, ateist ve deist düşüncelere  zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla din, hayatın dışına itilmekte,  bir diğer bir ifade ile  hayatın içinde  bir bütün olarak yaşama imkanı  bulamamaktadır.  Bu nedenle  Gazzalî’nin  bu eserinde uyguladığı  yöntem  ve bu yöntemi yansıtan  “İhyâu Ulûmi’d Dîn” başlığı, -her ne kadar  bazı düşüncelerine yönelik eleştiriler olsa da-  günümüze  de bir  mesaj   niteliği taşımaktadır. Bu nedenle “İhya”  benzeri eserlere ihtiyaç  vardır ve bu ihtiyaç her geçen gün daha da artmaktadır.

 Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca –Türkçe Lügat Ankara 1970,  s.505.

[2] Ebû Hâmid Muhammed b. el-Gazzâlî, İhyâu Ulumi’d Din, Beyrut, Tarih­siz, 1/1-2; Mustafa Çağrıcı ,İhyâu Ulûmi’d Dîn,   TDV İslam Ansiklopedisi,  İstanbul,2000, 13/10

[3] Mahmud Osman, Avnu’l Ma’bût, Şerhu Sünen-i Ebî Dâvûd, Medine, 1969, 11/393.

[4] Gazzâlî, İhyâ, 1/3.

[5] Gazzâlî, İhyâ, 1/21.

[6] Lokman,31/21.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.