İngiltere‘de İsrail’e Silah Ambargosu Tartışması: Parlamentoda Gündem Olacak
İngiltere’de, İsrail’e silah ambargosu uygulanmasını talep eden dilekçenin 100 bin imzayı aşmasının ardından parlamentoda oturum düzenlenecek. Oturum öncesi, 25 İngiliz milletvekili meclis önünde toplanarak “Stop Arming Israel” yazılı pankart açtı ve İsrail’e silah satışının tamamen durdurulması çağrısında bulundu.
İngiltere hükümeti, İsrail’e verilen 350 silah satış lisansından şu ana kadar yalnızca 30’unu askıya aldı. Ancak bu kısmi ambargo, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullandığı F-35 savaş uçaklarının İngiltere menşeli bileşenlerini kapsamıyor. Uzmanlara göre, bu bileşenler savaş jetlerinin yaklaşık yüzde 15’ini oluşturuyor ve İngiltere’nin İsrail ordusuna sağladığı en kritik ekipmanlar arasında yer alıyor.
İngiliz milletvekillerinin eylemi ve kamuoyundan gelen güçlü talepler, hükümetin İsrail’e yönelik silah ihracatına dair tutumunu yeniden gözden geçirmesi için baskı oluşturuyor. Parlamento oturumunda, İsrail’e tam bir silah ambargosu uygulanması talebi ele alınacak. Bu gelişme, İngiltere’nin İsrail ile olan askeri iş birliği ve Gazze’deki saldırılara dolaylı katkısı konusundaki tartışmaları derinleştiriyor.
HABER YORUM
İngiliz milletvekillerinin bu protestosunu yerinde ve olumlu buluyoruz…
Ama İngiliz siyasetinin elinin uzun olduğunu ve dünyaya hükmetme çabasını da biliyoruz…
Bir yerde bir karışıklık ve çatışma varsa, muhtemelen oradan uzun bacaklı bir İngiliz’in geçtiğinin de tarih şahididir.
Mesela sormak istiyoruz!
1917 Yılında bizim elimizden cebren ve hile ile alınan Filistin toprakları, 1948 yılına kadar kimin muhtariyetinde bir bölgeydi?
Osmanlı döneminde, tüm ırkların ve din mensuplarının barış içinde yaşadığı bu topraklara, zulüm, kan ve göz yaşı ne zaman geldi?
Bu soruların cevaplarını herkes açık ve net bir şekilde biliyor…
Ve bir şey daha çok iyi bilinmeli ki…
Bir gün gelecek ve tüm dünya, İslam’ın barış ve huzur dini olduğunu öğrenecek…
“Dinde zorlama yoktur. Başkalarının hakkını açıkça çiğnemedikleri sürece, insanlar diledikleri dini veya hayat tarzını seçip uygulamakta özgür bırakılmalı ve hiç kimseye herhangi bir din, mezhep veya ideolojiyi kabul veya reddetme konusunda baskı yapılmamalıdır. Ancak kişi özgür iradesiyle İslâm’ı kabul ettiği takdirde, bir inanç sistemi ve yaşam tarzı olan bu dinin gereklerini yerine getirmekle elbette yükümlüdür. Gerçekler açıkça anlatılıp zihinler aydınlatıldıktan sonra, her insan kendi özgür iradesiyle bir tercihte bulunur ve bunun sorumluluğunu da yine kendisi taşır. Çünkü doğru yol, eğri yoldan tamamen ayrılıp açıkça ortaya konmuştur. Buna göre, size düşen hak dini güzelce tebliğ etmektir…
Artık her kim, kelime-i tevhidin ilk rüknünde ifade edildiği gibi, Allah’ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarının egemenliğini, yani tâğûtları inkâr eder (Lâ ilâhe…) ve hayatın her alanında tek egemen güç olarak Allah’a inanırsa (…illallah), kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi işitendir, bilendir.” (Bakara 256)
MİRATHABER.COM