islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5166
EURO
34,5622
ALTIN
2.491,61
BIST
9.548,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
20°C
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

İslam’da Hak, Sadakat ve Hakkaniyet Boyutlarıyla Tecelli Eden Adalet

İslam’da Hak, Sadakat ve Hakkaniyet Boyutlarıyla Tecelli Eden Adalet

Dengeyi, ölçüyü, tartıyı teslimiyetin aygıtları gören İslam’da adalet, bir erdem olarak, diğer inanç sistemlerinin aksine farklı boyutlara ayrılabilen ama hedef bütünlüğüne” sahip olarak çoklu yönleriyle (irfanî, kelamî, umumî ve fıkhî çehreleriyle) her zaman dinamik ve zenginleşen bir kavramdır. Dolayısıyla adalet, Kuran-ı Kerim’de onlarca kez (mesela, en-Nahl, 90) beşeri bir değer olarak ve “el Adl” şeklinde ise Esma-i Hüsna arasında zikredilen (mesela Tirmizî, Da’avat, 83) Sünnet’te nebevi hayatta bizzat yaşanan bir terimdir. Tevhid’i destekleyen adalet, pratik olarak daima öğütlenen, yaşanan, yaşatılan ve yayılması emredilen bir Müslüman değeri olarak sunulmaktadır. Kur’an, adaleti genel olarak iyilikte bulunmak, yakınındakine karşılık beklemeden vermek, her türlü hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan kaçınmak (söz gelişi Nahl, 16/ 90) ile beraber kullanmaktadır. Yine on beş ayette mukayeseli, ölçülü ve adaletli pay anlamında “kıst” kelimesi adalet ile özdeş olarak kullanılmakta ve bazen ilahi bir fiil olarak (söz gelişi Yunus, 10/4; el- Enbiyâ, 21/47) çoğu kez de insanî bir erdem olarak (söz gelişi Maide, 5/8) zikredilmektedir.

Mü’minûn Sûresi 116. Ayette Allah’ın “Aşkın ve Sonsuz Gerçeklik” oluşuna vurgu yapan “Hak” kelimesinin aynı zamanda bilimsel ve dünyevi hakikatler veya beşeri haklar anlamında onlarca kez adalet erdemini destekler mahiyette kullanıldığını görmekteyiz. Böylece Aşkın (Muteâl) Hak’kın teolojik açıdan Nihai Hakikat olarak Allah’ın Bir oluşuna yani iman edip ona şirk koşmamak, O’nu batıllardan tenzih etmek ve Mutlak oluşuna, imanı ikrar etmektir. Böylece adaletin bir gereği de Allah’ın vahdaniyetine şahitlik olup Allah’a iman edenler, bu şahitlikleri ile adaleti yerine getirmiş olurlar. Zaten İslam alimlerine göre adaletin en büyüğü, batılın izalesi ve iptali ve Hak’kın ilanı, ilamı ve izharı olan Tevhid olarak bilinir.

İslam geleneğinde adalet erdemine irfanî boyutla baktığımızda derin ve çoklu anlamları görebilmekteyiz; söz gelişi Mevlana hazretleri Mesnevî’ de adalete hem İslamî hem de insanî açıdan uygun tarifler getirmektedir. Ona göre “adalet, her şeyi yerli yerine koymak” demektir; ayakkabı ayağa külah da başa aittir”.. Mevlana’nın adaletin hikmetinde her şey yerinde güzeldir; ormanda fakat zincire vurulmuş bir aslan, kum üstünde çırpınan, denizden uzak bir balık, mahmur bir halde ötemeyen bülbül kendinden beklenen fıtrî özelliklerini kaybetmiş demektir. Yine Mevlana, “adaleti, rahmet damlası” olarak nitelendirerek onu İslam şeriatının mayası olan rahmete dönüştürmektedir. Bunun özünde Mevlana’ya göre bütün ihtişamıyla Arş’ın hakkaniyet ve adaletin ana kaynağı olması yatmaktadır. Yine Fihi Ma- Fih adlı eserindeMevlana’ya göre en insani tanımla zalim, üzerine düşen, görevli ve yükümlü olduğu işi yapmayan iken adil ise yükümlülüklerini ve fıtrî özelliklerini mükemmel olarak yerine getiren kişidir.

Neticede İslam hariç diğer gelenek veya inanç sistemlerinin benimsediği iyilik, adalet gibi erdemler, tarihte hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan ve gerçekleşmesi de zor olan dünya görüşlerine hatta soyut gelecek dünya inşası olarak ideal (ütopik) toplum anlayışları için düşünülen ama gerçek dünyadan kopuk ve insanın fıtrî ihtiyaçlarına cevap veremeyen (belki sadece manastırdaki ruhban hayatına ait) “aşırı kutsanmış vaatler” olarak ait kaldı.

Dinler Tarihinde yansıdığı üzere diğer kültürel inançların çoğu kez tek veya asıl veyahut bir perspektiften öne çıkarıp zenginleştirmeye çalıştığı adalet kavramını İslam, “adl” ve “kıst” kelimeleriyle hem kendi içinde çoklu boyutlar kazandırdı. Söz gelişi İslam adaleti, Allah’ın en güzel isimlerinden biriyle özdeşleştirerek veya onun cemiyete yönelik sosyo-kültürel taraflarını bireyin hak ve hakkaniyetlerine yönelik kazaî boyutlarıyla birbirleriyle bağlarını kurdu.  Hak kelimesini mutlak gerçeklik olarak Rabbimizin ismi olduğunu öğreten, kazanılmış ve layık olunmuş hakikat olarak onu insana ait kılan Müslüman gelenek, hukuk alanını anlatmak için Mutlak Gerçeklik olarak Hak kelimesinden değil anlama merkezli bir hukuk inşa etmek üzere “fıkıh” kelimesini türetmiştir.

Neticede İslam, adaleti bir değer olarak sıdk veya ihsan gibi insani erdemlerle destekleyerek onun çok boyutlu metinlerarası anlam genişliğine sahip olmasını sağlamıştır. Zaten İslam düşünce tarihinde bu boyutlarıyla adalet, “her şeye kendi değerini vermeyi”, “her hakkı olduğu gibi yerine koymayı” veya “sahibine iade etmeyi” ifade ederken diğer uçtaki zulmü de asla bir zıt değil karanlıkla eşdeğerde çok boyutlarıyla teolojik ve sosyo-ahlaki açıdan anlamlandırmıştır. Bu ilahi yol göstermeler ışığında Müslümanlar, “söz ve davranıştaki doğruluk” bağıyla sadakat, Allah’ı görürmüşçesine iyilikte bulunmayla “ihsan”, evrene ve bireye hakim ölçüyle “kader”, vicdanın erdemli olanıyla “insaf” ve dosdoğru oluşla “müstakim” terimlerini kendi irfan medeniyetlerini inşa ederken azami ölçüde pratikte yaşayarak değerlendirmişlerdir.

Prof. Dr. Mustafa ALICI

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.