islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5185
EURO
34,7901
ALTIN
2.419,81
BIST
9.757,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

İSLAM’IN “TARİH”SEL HİKAYESİ

İSLAM’IN “TARİH”SEL HİKAYESİ

İçinde yaşadığımız çağın egemen kültürü post/modernliktir. Öyle ki, dünya ölçeğinde tüm toplumlarda etkin biçimde işlemektedir. Farklı kültürel, siyasal, toplumsal durumlar karşısında post/modernliğin bu etkin konumu, bu toplumların kendi paradigmaları, kültürleri ve dinlerini de bir sorunsal haline getirmiştir. Hatta bu kültür ve dinleri neredeyse mitik bir öge olarak tarihin derinliklerine göndermiş; daha da ileride onların tarihsel bir anlatı olarak konumlanmalarını sonuçlamıştır.

Modernlik süreç içerisinde birçok krizlere girmesine ve hatta bugün için temelde sürekli bir kriz hali içinde bulunmasına rağmen, kendini yenileme açısından önemli adımlar da atmıştır. Hatta “self reflexive modernity (modernliğin özdüşünümselliği)” ifadesi, modernliğin tıkandığı yerde kendi sorunlarının farkına vararak bunları aşabilecek kapasitesini tanımlamaktadır. Şunu belirtmek lazımdır ki, modernliğin paradigmal krizine rağmen, yine de kendisini yenileme konusunda önemli dinamiklere sahiptir.

Bu yazının temel tezi de, müslümanların bir anlatı olarak ortaya koydukları İslam’ın tarihsel bir nitelik taşıdığıdır. Bunun iki boyutlu olarak tebellür ettiğini söyleyebiliriz. Birincisi, müslümanlar ne tür sorunla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, hep tarihten ve metinden iktibaslarla cevap vermektedirler. İktibas edilen bu metin ya da tarihin “bugün”ü nasıl karşıladığı hiç düşünülmeden havada asılı kalması söz konusudur. Dolayısıyla günün sonunda çağdaş sorular yine cevapsız kalmaktadır.

İkincisi de, gerek bugünü tarihe taşımak gerekse tarihi bugüne getirmek şeklinde olsun, son tahlilde müslümanlar bugünü inşa etmek yerine daha çok tarihte yaşamaktadırlar. Anakronik bir bakış açısıyla geliştirilen bu yaklaşım, daha çok tarihteki muzaffer günlerin nostaljisini yaşa(t)mak istemektedir. Söz gelimi; dünya ölçeğinde yaşanan adalet sorunlarından bahsedince, Hz. Ömer’in (RA) adalet örnekliği anlatılmaktadır. Elbette Hz. Ömer’in adaleti tarihsel bir gerçekliktir ve önemlidir. Fakat Hz. Ömer’in adaletli olduğuna dair anlatı günümüzde adalet sorunlarını çözmemektedir. Ya da tarihteki yorum, sembol ve ögeleri bugüne taşımaktır ki, iktibas olduğundan sorun çözme değil sorun halletme kapasitesi ile gündeme gelmektedir.

Müslümanların bugün meselelere yaklaşım biçimi ve anlatılarının ortaya koyduğu ilk çıktı, İslam’ın sadece tarihsel hikayelere sahip olduğu şeklinde özetlenebilir. Elbette tarihteki anekdotlar ders verici nitelikte bir anlatımın konusu olabilir, ancak anlatıların gelecek projeksiyonlu bir inşa yerine sürekli dinleyenlere “tarih” kokusu sunması tıkanmışlığın bir göstergesi şeklinde okunabilir.

Bu sorunun ifşa ettiği bir durum varsa, o da müslümanların modern dünyada karşılaştıkları sorunlar karşısında tarihe kaçma durumlarıdır. Tarihe kaçma tavrı, bir yandan tarihin içinden “muzaffer” tavırlar ortaya çıkarma, diğer yandan kendini tarihte güvenliğe alma gibi sebeplere dayanmaktadır. Çünkü tarih, içinde çıkılmadığı sürece anlatının tarihe sağladığı zırhın içinde konfor temin etmektedir.

İslam geçmişte elbette çok başarılı hikayeler yazmıştır. Ancak modernlikle birlikte dünyada yaşanan kırılma, bu hikayeyi güncelliğin dışına taşımıştır. Bugün İslam’ın yeniden tüm dünya ölçeğinde bir hikaye yazma zorunluluğu vardır. Çünkü hikaye olmadan bir geleceği inşa etmek zor görünmektedir.

Tam da bu sebeple olgu ve sorunlardan hareket etmenin zorunluluğu tekrar tebellür etmektedir. Çünkü sorunlarla karşılaşma cesareti olmayan düşünceler meselenin odak noktasından ziyade ikincilliğe hamasi söylemlerle düşmekten kurtulamazlar. Tarihsel konforun bırakılarak, acımasız soru(n)larla karşılaşılması doğrusu düşünsel bağışıklığı da sağlayacaktır.

Prof. Dr. Mustafa TEKİN

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.