islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,6015
EURO
34,7765
ALTIN
2.414,40
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Kültürel Kayış ve Kayboluş İçinde Miyiz?

Kültürel Kayış ve Kayboluş İçinde Miyiz?

 

 

Türkiye 200 yıldır Batı rüyası ile hayaller dünyasında yaşıyor. Aradan bu kadar yıl geçmesine ve Batı ile ilgili beklentilerin gerçekleşmemesine rağmen, aynı hatayı sürdürerek batı ideal ve yaşama tarzının, daha iyi bir sosyal yapı ve gelecek dünyası hazırlayacağına, en azından toplumun bir bölümü inanmaya devam ediyor. Toplumn bir kısmı ise, arada kalmış; ne yapacağını bilmez halde bekliyor.

Hayal ve beklentilerin gerçekliği:

Aslında bu durum, bir toplumun kendi kültürel dünyası ve ahlaki kodlarına ait bilgisizlik ve güvensizlikten kaynaklanan bir kanaat. Fakat, bu kanaatı besleyen de, yıllardır bu toplumda, neredeyse her önemli çalışmanın batılılar tarafından üretildiğine dayanan bilgi öğretimi. Tek yönlü bu eğitim, sosyal ilimlerin her dalında, olayın tarihçesinden felsefesine, ilim adamından kavramlarına kadar, batılı bir çerçevede verilmesine dayanıyor. Bu konu, batılılardan ziyade; bizi yönetenlerin hala, kendi tarih ve değerlerimize olan inançsızlığından kaynaklanıyor. Çünkü kendine inanç şuuru, yeterince yöneticilerimizde oluşabilmiş değil. Bu ihtiyacın dillendirilmesi, probleme çare getirmiyor.

Bu yabancılaşma anlayışının giderilmesi, cesur ve güçlü fikir, edebiyat ve sanat adamlarının çalışmasına bağlı. İnanç ve ahlak değerlerimizin güçlüğü yeterli değil; kendi değerlerimize dayalı yeni nesillerin ve kültürümüzü bilmeyen insanların anlayacağı aktüel eserlere ihtiyaç var. Her şeyden önce, kendi kültür, ahlak ve inanç değerlerini temsil eden önder insanların varlığı gerekli.  Ama, öncelikle bu kaygı ve şuurun ortaya çıkmasına ihtiyacımız var.

Kültür, bir yaşama felsefesi olduğu için; onun inanç, ahlak ve gelenek yönüyle pratik bir hayat anlayışını ortaya koyması gerekiyor. Bu değerin, güçlü bir inanç ve bilgi alt yapısına dayalı olarak gerçekleşmesi önem taşıyor.

Dolayısıyla bu kültürü benimsediğini söyleyenlerde bile kültürün niteliği ve kaynakları ile ilgili bilgi ve yaşama tecrübesi eksikliği olduğunu görüyoruz.. Yani, sahip olduğunu söylediği değerlere karşı, muhafazakar denilen grubun da, kültürü ile uyuşmazlığı sözkonusu. Bu uyuşmazlık; bazan bilgisizlik, bazan cesaretsizlik ve bazan da vurdumduymazlık gibi hassasiyetlerin eksikliği ile ilgili. Bunun sebebi, kültür değerlerimize “uygulama imkanı vermeyen bir hayat anlayışı”nın sürmekte olmasıdır.

Batı fikir ve doktrinlerine ait bilgisizlik:

Batı dünyası, fikri muhayyilesini (yaşama dünyasını) temel değerlerine göre düzenlemeyeli uzun yıllar oldu. Toplumsal değer dediği konularda bile ortak görüşe sahip değil. Hatta, batı dünyasında birçok konuda birbirinden farklı değerlere sahip, ruh ve fikirleri parçalanmış toplumsal kütlelerden bahsedilmektedir.

Liberalizm ideolojisi, insanın üzerinde hiçbir değer ve otorite tanımadığı için; siyaset, kültür, iktisat ve hukuk; farklı değerler tarafından yönlendiriliyor.

Liberalizm ve onun siyasi sistemi demokrasi; belirsiz veya birbirinden farklı kuralları benimseyen kitleleri “ortak değer”de birleştiremediğinden, onları yönlendirecek ve yönetecek medya propogandasının, hakikatlerin yerine geçmesine fırsat veriyor. Bu propogandanın; belli güç merkezleri tarafından şuurlu olarak hazırlandığı da açıktır.

İşte bu durum; yaşayışını kültür ve değerlere göre sürdüren toplumları, sanal bir etki ile bu değerlerden uzaklaştırıyor. Bilgi ve ahlak değerlerini, materyalist ve hedonist etkiler ile gerçekleştiremeyen toplumlar, medya ve diğer siyasi ve aktüel propoganların etkisiyle, uzaktan kumanda edilen kitleler haline getiriliyor.  Böyle bir durum da, kültürleri içten içe çürütüyor ve yok oluşa doğru götürüyor.

Toplumların yaşama felsefesi olan kültür ve ahlak, günümüzde; siyasi, iktisadi ve aktüel moda anlayışların yoğun baskısı altında kendilerini, bırakınız gerçekleştirmek; ifade etmeye bile fırsat bulamıyor. Dolayısıyla; çeşitli güç merkezleri de, medyanın yoğun reklam, moda ve siyasi söylemleri ile kitleleri, kurgulanmış; hayali bir geleceğin söylemleri ile avutuluyor. Günümüzde, bunca maddi, ahlaki, sosyal problemlere rağmen; insanların lüks, eğlence ve cinsel yönelişler içinde olmasını, medya ile avutulmuş, hayal dünyaları içinde yaşamalarıyla açıklamak mümkündür. Modern toplum, söylenildiğinin aksine; toplumların ruh ve fikir dünyaları dışında, göstermelik maddi, statü ve zevklerine cevap veren bir dünyanın cazibesinden başka bir şey sağlamıyor.

Prof .Dr. Sami Şener 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.