Türkçe’de eksik bilinen Kur’an kavramlarından biri de ‘israf’ ve ‘müsrif’ kavramlarıdır. İsraf sadece savurganlık anlamıyla bilir ama Kur’an’da daha başka manaları da var.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının. Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, müsrifleri sevmez.” (A’raf 7/31)
İçinde israf fiilinin ve müsrif kelimesinin geçtiği, çok bilinen bir âyet…
Önce israfın sözlük manasına bakalım:
‘İsraf’ kavramının kökü olan ‘se-ra-fe’(masdarı: seref), sözlükte; ağaç kurdu yaprağı yemek, yemek yenilip bitirilmek,
‘Serife’ kalıbı ise; gaflete düşürmek, aldatmak, hata ettirmek demektir.
Bu fiilin ifa’al kalıbından gelen ‘esrefe’ fiili; haddi aşmak, yanılmak, hata etmek, gâfil ve câhil olmak, acele etmek demektir. (Komisyon, el-Mu’cemu’l-Vasîd, 1/427)
‘İsraf’ bu kalıbın masdarıdır.
İsraf genel olarak insanın yaptığı her işte normal olan sınırı aşması demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 337)
İsrafla bunun kök fiili olan ‘seref’ arasında ayırıma giderek birincisine “haddi aşmada ifrat”, ikincisine ‘tefrit’ anlamını verenler olmakla birlikte genellikle her ikisi de inanç, tutum ve davranışlardaki aşırılık hakkında kullanılmaktadır. (Kallek, C. TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/178)
Kelimenin kök anlamında, yeme ve içmede, eşya ve imkanları kullanmada, davranışlarda ölçüyü kaçırmak, haddi aşmak, ihtiyaçtan fazlasını harcamak manaları gizlidir.
‘İsraf’ kelimesi, meşrû ve mâkul olanın dışına çıkma, itidalden sapmayı anlatır.
Esasen insan ve toplum bünyesindeki dengeyi bozan her türlü aşırılık haddi tecavüzdür. Bu aşırılığın davranışlarda veya harcamalarda olması farketmez. Her iki aşırılık da zararlıdır ve huzursuzluğa götürür.
Bir insan olarak sınırını, gücünü, kapasitesini, yetkisini bilip ona göre davranması gerekiyorken; bunun ötesine geçmesi, kendini büyük görmesi, kimseye muhtaç olmadığını sanması ve bu anlayışa göre hareket etmesi israftır.
Kur’an’da daha çok davranışlarda sınırı taşmak, haddi tecavüz etmek anlamında kullanılan ve özellikle inkârcı kişi ve toplumların taşkınlığını anlatan israf kavramı belli ki zaman içerisinde anlam daralmasına uğramış, fıkıh, tasavvuf ve ahlâk literatüründe genellikle kişisel harcamalardaki aşırılık manasında anlaşılıp kullanılmış. (Kallek, C. TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/179)
İsraf genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder. (İbni Manzur, Lisânü’l-Arab, 7/173. Firûzâbâdî, Kamûsu’l-Muhît, s: 819)
Ya da yaptığı her işte normal olan sınırı aşmak, kasıttaki aşırılık demektir. İsraf aynı zamanda kişinin Allah’ın helâl kılmadığı bir şeyi yemesi, yeme ve içme konusundaki savurganlığı ‘tebzîr’dir, yani saçıp savurmaktır. (İbni Manzur, Lisânü’l-Arab, 7/172)
Bir ahlâk terimi olarak israf; ihtiyaçtan fazla tüketmek, gereksiz yere harcama yapmak, savurganlık yapmaktır.
Bir kimsenin şu kadar yemek ile doyması mümkünken, daha fazla yemesi, bir şeyi şu kadar kullanması ihtiyacı karşılıyorken daha fazlasını harcaması, şu kadar elbise onunu giyim ihtiyacı iken, daha fazlasına sahip olması aşırılık, yani israftır.
İslâmî anlayışa göre insanların ihtiyaçları aslında sınırlıdır; arzu ve ihtiraslar, istek ve tamahlar ise sınırsız olup yalnızca nefsanî arzuların tatmini için yapılan aşırı tüketim, harcama israftır.
Esasen Türkçede “savurganlık” anlamındaki “israf”ın sabit bir kavram anlamı yoktur. Bunun sebebi israf olayının ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara göre değişebilir olmasıdır. Kişisel ve sosyal refah seviyesindeki artış harcama alışkanlıklarını değiştirmektedir.
İslâm hukukçuları maslahatı (kişinin faydasına olan şeyleri) öncelik sırasına göre zarûriyyât, hâciyyât ve tahsîniyyât (kemâliyyât) olmak üzere üçe ayırmakta, bunların ötesinde salt nefsânî isteklerin ve bencil duyguların tatmini için yapılan lüks tüketimi israf saymaktadırlar. (Kallek, C. TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/179)
Kur’an, hangi anlamda olursa olsun israf edenlere “müsrif” diyor.
İsraf bu anlamda bazı hadislerde de geçmektedir.
Hadislerde de israf, aşırılık, lüzumundan fazla harcama anlamında kullanılıyor.
Enes b. Mâlik’in rivâyetine göre Rasûlüllah (sav) şöyle demiştir: “İştahının çektiği her şeyi yemen israftır.” (İbni Mâce, Et’ıme/51 no: 3352)
Peygamber (sav) Sa’d’ın yanına uğramıştı. O sırada abdest alıyordu. Peygamber (sav) “Bu ne israf!” dedi. O da şöyle sordu: “Abdestte de israf olur mu?” Peygamber (sav); “Evet bir nehir kenarında olsan bile” diye cevap verdi. (İbni Mâce, Tahâre/42 no: 425)
Burada kasdedilen israfın, suyu gereğinden fazla kullanmak olduğu açıktır.
Buhârî, yetkin âlimlerin abdestte yıkanması gereken organların üç defadan fazla yıkanmasını hoş görmediklerini, bunu israf saydıklarını kaydediyor. (Buharî, Vudu’ /1)
Abdullah bin Amr (ra) anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu
“Yeyiniz-içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah (cc) nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister.” (Buhârî, Libas/1. İbni Mâce, Libas/23 no: 3605. Nesâí, Zekât/66 no: 2560. Bu hadisin A’raf Sûresi 31. âyetini açıkladığını hatırlayalım.)
Peygamber (sav) bir duasında şöyle diyor: “Yârabbi hatamı, cehâletimi ve yanlızca senin bildiğin bütün işlerimdeki israfımı (aşırılığımı) bağışla…” (Buharî, Daavât/60 no: 6398. Müslim, Zikir/70 no: 6901
Bu duanın bir benzerini Kur’an müslümanlara öğretiyor.
“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.
Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti:
Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı (israfımızı) bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi,) âhiret sevabının güzelliğini verdi. Allah, iyi davrananları sever.” (Âli İmran/146-148)
Âyetten anlaşıldığına göre Allah (cc) tarihte ve Kur’an’ın vahiy döneminde peygamberlerle birlikte bulunan, onların davasına içtenlikle destek olan, bu uğurda fedakarlık yapan mü’minlerin duasını kabul etmiş… Onlara dünyada hak ettikleri zafer, izzeti ve İslamı hakkıyla temsil etme ödülünü nasip etmiş, ahiretin de olabilecek, hak edilen en güzel karşılığını söz vermiş…
Böyle bütün işlerini güzel, yerinde, maksada uygun, sevap kazandırıcı nitelikte yapanların Kur’an’daki rütbeleri ‘muhsin’ olmaktır. Allah (cc) muhsinleri, yani amellerini güzel yapanları, güzellik üretenleri, hak yola ve hak yolun yolcularına ihsan edenleri çok sever.
(Devamı Edecek)
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ