islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

KUR’AN’I ANLAMADA ARİSTO MANTIĞINA BİR ELEŞTİRİ: MUSA CARULLAH ÖRNEĞİ

KUR’AN’I ANLAMADA ARİSTO MANTIĞINA BİR ELEŞTİRİ: MUSA CARULLAH ÖRNEĞİ
12 Kasım 2022 10:54
A+
A-

Kur’an’ı anlamada kullanılan mantık türü ile ilgili olarak görüş beyan eden ve bu konuda Aristo mantığına eleştiride bulunan bir çok bilim adamının  olduğu görülmektedir. İmam Şâfiî, bu konuda ilk görüş beyan edenler arasında yer alır. Nitekim o, Aristo mantığının, Yunancanın özelliklerine dayandığını; bu dilin ve ondaki terminolojinin Müslümanların kullandığı dil ve terminolojiden farklı olduğunu, dolayısıyla Aristo mantığının İslâmî konulara uygulanması halinde çeşitli çelişkilerin ortaya çıkacağı kanaatindedir.[1]  Daha sonra İbn Salah, Nevevî, İbn Teymiyye, Şatıbî ve Suyutî gibi alimler,  Aristo mantığına karşı bir tavır içinde olmuşlardır.[2] Özellikle İbn Teymiyye, yazdığı kitapla bu konuya dikkatimizi çekmek istemiş ve Aristo mantığına en güçlü itirazı yapmıştır. Ancak bu konuyu, uzun bir aradan sonra gündeme getirerek sorgulayan Musa Carullah olmuş ve bu konudaki görüşlerini “Uzun Günlerde Oruç”[3] adlı eserinde açıklamıştır.

Musa Carullaha göre din adamlarının Kur’an’ı, dolayısıyla dini anlama ve yorumlamada kullandığı mantık ile bizzat Kur’an’ın özünde var olan mantık arasında önemli nitelik farkı mevcuttur. Bu fark ise, bireylerin Kur’an’ı bütünlük içinde anlama ve yorumlamasına engel olmakta, dolayısıyla Kur’an’ın doğru ve sağlıklı anlaşılmasına engel olucu bir problem oluşturmaktadır.

O’na göre Aristo’nun tespit edip ortaya koyduğu mantık kuralları, tepkisel bir harekete dayanmaktadır. Zira bu mantık kuralları,  kendi çağında şöhrete ulaşmış “Sofizm” düşüncesine karşı ortaya konulmuş kurallardır. Bu sebeple bu “mantık”, “hasmın şaşırtmacılıklarından sakınmak maslahatı” na yöneliktir. Özünde zihni, “hatadan koruma” amacı mevcuttur. Bir başka ifade ile bu mantık, olumlu bir mantık değildir. Ancak  Şaşmamak ve yanlış fikirlere sapmamak gibi selbi(olumsuz) bir niteliğe sahip olduğu için de faydalı yönü mevcuttur. Bununla birlikte  bu mantık, ilkel bireyler ve toplumlar için faydalı olsa da çağdaş toplumlar ve bu toplumlar için de yer alan bireyler için çok da önemli değildir. Zira  devir, aramak, bulmak ve keşfetmek kısaca üretmek devridir. Mevcudu  koruma  devri değildir. Bu çağda koruyan  mantığa değil, keşfeden, hidayete erdiren, yol gösteren kısaca üreten  mantığa ihtiyaç bulunmaktadır.

Ona göre  Kur’an’ın özünde var olan mantık da budur. Bu mantık, korumaya ve ispata yönelik değil, beyan ve hidayete yöneliktir. Beyan, insanın fikrine meçhul olan  yani bilinmeyeni keşfetmek; hidayet ise, insanın fikrini meçhul olan bir hakikate ulaştırmaktır. Olması gereken de budur. Aristo mantığını fıkıh usulünün temeline yerleştiren İslam Hukukçuları, sadece “ispat” a değer vermişler; beyan ve hidayete ise gereken değer ve önemi vermemişlerdir. Özellikle “Kıyas” ta münazara ve hasma galip gelme gibi bir çabanın içinde olmuşlardır. Bunun etkisi ile anlama yöntemi yerini, münazara yöntemine; tartışma ise cidal’ e bırakmıştır.  Ona göre böyle bir mantık ve yöntemle Kur’an’ın daha doğru ve daha sağlıklı anlaşılması ve yorumlanması nasıl mümkün olabilir?

Bu mantık,  geleneksel İslâm anlayışının bir amacı haline de gelmiştir. Zira Kur’an’da öngörülen burhanlar, genellikle sadedir ve mukaddime ve önermelerden oluşmamaktadır. Bunun için de anlaşılması kolaydır. Bütün semavî kitaplar ve bu arada Kur’an da insanların kendi dilleri ile indirilmişlerdir. İnsanlar, maksatlarını, bazen dilleriyle, bazen halleriyle, bazen de sükûtlarıyla ifade ederler. Bu durum, bütün kutsal kitaplar gibi  Kur’an için de vakidir. Dolayısıyla Kur’an’ı anlamak için, Kur’an’ın indirildiği dilin ve kültürün öncelikle bilinmesi ve ayetlere bu mantık için de yaklaşılması gerekmektedir. Bu yaklaşım, usulcüler tarafından maalesef gereği gibi yerine getirilememiştir.

Musa Carullaha göre Kur’an’da illetleriyle beyan edilmiş hükümler çoğu kez, kader hükümleri ve tarihi olaylar, kısmen de dinî hükümler şeklinde vakî olmuştur. Kaderle ilgili hükümlerdeki illetler, yaradılışta ve tabiatta bulunan hikmetleri, insanlara açıklamak; tarihî olaylardaki illetler, insan hayatında meydana gelen olgulara dikkati çekmek; dinî hükümlere ait sebepler ise, illetine göre hükmü diğer mekanlara taşımak amacına yöneliktirler. Durum böyle iken usulcüler, uygulamalarında tahsis mantığı ile hareket ederek Kur’an’ın bütünlüğüne yönelik açıklamalarda bulunma yerine, konu alanlarına yönelmişler ve bu konu alanlarını bir bütün gibi algılamışlardır. Yani parçaları bütün yerine koyarak değerlendirmişler ve konu alanları dışındaki hususları ilgi alanları içine dahi dahil etmemişlerdir.

Mesela: “Ey akıl sahipleri ibret alınız[4] ayetini, hukukî alana tahsis ederek, düşünce üretme ve akıl yürütmeyi sadece hukukî alan için varsaymışlardır. Halbuki bu ayet, tarihî olaylar ve kaderle ilgili konuları ihtiva eden ayetler içinde yer almakta ve bu alanlarla ilgili  olarak nazil olduğu anlaşılmaktadır.

Bu yanlı ve alansal anlama yöntemi sebebiyledir ki usulcüler, Kur’an’ın zikrettiği tarihi olgulardan yeterince yararlanamamışlardır. Naslardaki delaleti keşfettikleri kadar, tarihî olgulardaki delaleti keşfetmeye çalışmamışlardır. Şayet çalışsalardı,  Şâri’in kastını daha doğru anlayabilirlerdi. Zira tarihi olayların delaleti, nasların delaletinden daha açıktır. Nasların delaletinde hem ihtilaf hem de fark mevcuttur. Fakat tarihî olgularda  aynı durum söz konusu değildir. Ona göre Kur’an sadece nazarî bilgileri içeren bir kitap değildir. Tam tersine o varlık aleminin bir tercümesidir. Kur’an ayetleriyle istidlal nasıl caiz ise, varlık aleminin ayetleriyle de istidlal caizdir. Dahası Kur’an’ın bizzat kendisi, varlık aleminin ayetleriyle istidlal’e bizi sevk etmektedir.

Kur’an’ı anlamada geçmişte uygulanan yöntemleri ve bu yöntemlerin dayandığı temel mantığı kendine özgü argümanlarla eleştiren Musa Carullah’ın bizce önemi, mevcut olumsuz  durumu uzun bir aradan sonra sorgulamaya açmış olmasıdır. Nitekim  yapılan dinî yorumlar bir dönem sorgulanmadan naklediliyorken, bugün kısmen de olsa sorgulanarak nakledilebiliyor, insanımızın problemlerine az da olsa çözümler üretiliyor veya çözüm yolları gösteriliyor. Hiç şüphesiz bu durumun oluşmasında  Musa Carullah’ın önemli katkısının bulunduğu da bir gerçektir.

Şunu da önemle belirtme gerekir ki, anlamak için bütünü parçalara ayırmak, kabul edilebilir bir yöntem olsa da değerlendirmede parçaları bütün yerine koyma, daha da vahimi parçaları bütünle özdeşleştirme kabul edilebilir bir yöntem olmamalıdır. Özellikle ak-kara, siyah-beyaz, doğru-yanlış gibi sadece iki rengin hâkim olduğu veya iki renkten başka renklerin ve tonların kabul edilmediği bir mantık anlayışıyla Kur’an’a yönelmek ve onu doğru anladığını söylemek, ne ölçüde sağlıklı bir mantığa dayanmaktadır? Kur’an’ı daha doğru ve daha sağlıklı tanımak, anlamak ve yorumlamak için kategorik, indirgemeci ve önyargılı anlayışa dayalı bir mantık yerine, ön bilgiye ve analitik düşünceye dayalı bir mantıkla Kur’an’a yönelmek ve onu anlamaya çalışmak, Kur’an mantığını yakalamamıza ve onu daha doğru anlamamıza yardımcı olacaktır.

              

Prof. Dr. Celal KIRCA

[1]     Said Murad, “Neşşar” DİA ,İstanbul 2007, 33/23.

[2]     Necati Öner, “Türkiye’de İlim ve Mantık Anlayışı, Ankara,1967, s.10. Geniş bilgi için bkz. Ömer Aydın, Kelam Mantık İlişkisi”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 7, Yıl: 2003, ss.1-14.

[3]    Musa Carullah, Uzun Günlerde Oruç, Sad. Yusuf Uralgiray, Ankara 1975, s.152-205.

[4] Haşr,59/2.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.