islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5490
EURO
34,7341
ALTIN
2.492,91
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
15°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C

Maliyenin zekâttan vergi alması, sosyal midir?

Maliye Bakanlığının zekât alan yoksulların parasına göz diktiğinden haberiniz var mıdır? İnanmayacaksınız ama Türk Vergi Kanunu, bunu emrediyor. Bir sosyal hukuk devletinde bu uygulamanın ne kadar sosyal olduğunu başlığımızda sormuş olduk.

Maliyenin zekâttan vergi alması, sosyal midir?

Prof. Dr. Ali Seyyar

Maliye Bakanlığının zekât alan yoksulların parasına göz diktiğinden haberiniz var mıdır? İnanmayacaksınız ama Türk Vergi Kanunu, bunu emrediyor. Bir sosyal hukuk devletinde bu uygulamanın ne kadar sosyal olduğunu başlığımızda sormuş olduk. Aslında “Maliyenin Zekâttan Vergi Alması, İslâmî Midir?” diye sormak isterdim ama laiklik ilkesini belki de ihlal edebilirim korkusu ile böyle tahrik edici bir soru sorma ihtiyacı duymadım. Peki, tam da tercihen mübarek Ramazan ayında ödenen zekât ve sadaka konusu şimdi nereden çıktı diyebilirsiniz.

Efendim, konuyu ben hatırlatmadım. 19 Nisan 2021 tarihli T24 haber sitesinde şu başlık benim dikkatimi çekti: “Doç. Dr. Murat Batı yazdı: Belli bir tutarın üstünde zekât alanlar vergi ödeyecek!” (1) Doç. Dr. Murat Batı, Samsun, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ali Fuad Başgil Hukuk Fakültesi, Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanıdır. Yani bu konunun uzmanı. Uzmanı derken, Türk Vergi Kanununa göre tabiî ki de uzman.

Şimdi ilk önce Batı’yı dinleyelim: “(Yoksul) kişilere zekât, bağış, sadaka ya da benzeri bir isimle yapılacak her türlü yardım, belli bir parasal sınırı aşınca maalesef vergi de doğacaktadır. Buna göre zekât ya da sadaka alanların, bir karşılıksız intikal/aktarım sonucu menfaat elde etmelerinden dolayı vergi de ödemeleri gerekmektedir. Bu vergi, veraset ve intikal vergisidir. “Bağışın, zekâtın vergisi mi olur?” dediğinizi duyar gibiyim; evet, vergisi var. 2021 yılı için tek seferde yapılan 7.703 TL’lik bağış, yardım, sadaka, zekât vs. hangi amaçla olursa olsun vergiye tâbi olmaktadır.”

İşte duydunuz. “Maliye Bakanlığı bu durumda nasıl bir işlem yapıyor?” sorusuna ise Batı, şöyle cevap veriyor: “Gelir İdaresi Başkanlığı ise çoğu zaman bu durumu “dini değerlerle” yapıldığını düşündüğünden sanırım pek işlem yapmamakta ve görmezden gelmektedir. Ama siz siz olun bana çıkmaz demeyip, 2021 yılı içinde 7.703 TL’nin üstünde bu tarz bir yardım ve özellikle banka gibi ispatı güçlü bir kurum vasıtasıyla yapıldıysa 1 ay içinde vergi dairesine gidip vergi dairesine işlemlerinizi başlatıp verginizi ödeyin. Benden uyarması.”

İşte ey yoksul vatandaşlarım, duydunuz. Bunun şakası yok. Eğer bir hayırsever zengin Müslümandan 7.703 TL’nin üzerine zekât aldıysanız şanslı bir vatandaş sayılırsınız ama aynı zamanda Türk Vergi Sistemine göre zengin sayılmış olacağınızdan dolayı vergi mükellefi de oluyorsunuz. Ne kadar mı vergi vereceğim diyorsun benim dürüst vatandaşım? Açıklayayım: Vergi dairesi, çok merhametli bir kurumdur. 7.703 TL’lik miktarını dikkate almaz. “7.703 TL’yi aşıyorsa aşan kısmın ortalama %10 kadar vergi ödenmesi gerekmektedir. Vergi dairesine gitmez ve dolayısıyla da ödemezseniz hem ceza, hem de geciktirdiğiniz için her ay için aylık % 1,6 gecikme faiziyle ödemeniz gerekecektir.”

Diyelim ki hiçbir geliriniz yok. Zengin bir Müslüman, size 10.713 TL miktarında zekât verdi. Bu miktar, devletin öngördüğü zekât miktarını aştığı için, 3.000 TL üzerinden % 10 intikal vergisi ödemek zorundasınız, yani 300 TL’lik miktar devlete gidiyor. Ödemede gecikme söz konusu olduğunda işin içine bir de faiz gireceği için, bir de helal paranıza haram karıştırmış oluyorsunuz. Ama zamanında vergi borcunu ödediğinizde yine de net olarak 10.413 TL zekât geliri elde etmiş oluyorsunuz. Peki, tek başına bu para ile bir yıl boyunca geçinebilir misiniz? Üstelik evli ve çocuk sahibiyseniz durum nasıl olur? Bunu sosyal devletimiz pek düşünmüyor olsa gerek?!

Peki, Doğrusu Nedir?

İslâm zekât sisteminin sosyo-ekonomik amaçlarına uygun bir vergi modelimiz olsaydı, böyle bir durumda zekât geliri elde eden yoksul bir vatandaştan vergi alınmazdı. “İslâm’da Sosyal Devlet” kitabımızda da belirttiğimi üzere bir İslâm toplumunda/devletinde her bir insanın asgari hayat standardı düzeyinde yaşama hakkı vardır. Bunun altında olan insanlar, yoksul sayılmakta ve dolayısıyla zekât almaya hak sahibi olmaktadır. Zekâtın toplama ve dağıtım görevi, devleti aittir. Asgari hayat standardı ölçüsünü esas alan devlet, kimden ne kadar zekât alacağını ve kime ne kadar vereceğini bilmektedir. Dolayısıyla zekâttan yararlanan yoksul kesimler, hiçbir zaman vergi ödeme kapsamına girmemektedir.

Kısaca somut örneklerle açıklamak gerekirse. Bir ülkede fert başına düşen ortalama gelir 50.000 TL olsun. Bu ülkede bir yılda asgari hayat standardı olan 25.000 TL altında bir gelire sahip olan her bir fert, nispeten yoksul sayılmaktadır. Diyelim ki bir ferdin hiçbir geliri yoktur. Devlet, topladığı zekât gelirlerinden o kişiye asgari hayat standardına ulaşabilmesi için, 25.000 TL nakdî destekte bulunmaktadır. Böyle bir sistemde bir ferdin geliri 25.000 TL’yi aştığında ancak vergi mükellefi olacağı için, zekâttan istifade eden vatandaşların vergi ödemeleri bundan dolayı söz konusu olmayacaktır.

Görüldüğü üzere bir İslâm toplumunda/devletinde vergi uygulamaları, zekât sistemine göre endeksli olduğu için, hem âdil, hem de sosyaldir. Çünkü İslâm dini, bir siyasî, sosyal ve ekonomik sistem olarak vahiy kaynaklıdır ve buna binaen eşrefi-i mahlûk olan her bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılamada fıtrat ve adalet ilkelerini esas alan bir dünya nizamıdır. Bu ilâhî temel ilkelerden uzaklaşan her bir sistem, insana zulmetmiş olur. Zulmün hâkim olduğu toplumda ise refah, sosyal adalet, sosyal barış ve huzur olmaz. (2)

Gelin, hep birlikte Allah’ın bizden istediği sosyal sistemi birlikte inşa edelim ve şu Âyete kulak verelim:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın…” (Âl-i İmrân: 103).

“Allah’ın ipi”nden maksat, Kur’ân-ı Kerim’in emirleridir. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışmak”, hep birlikte İslâm dinine uygun bir sosyal sistem oluşturmak ve ilahî ilkeler doğrultusunda bu sistemi hayata geçirmek anlamında anlaşılabilir. Fert ve toplum olarak dünyada saadet içinde yaşamak istiyorsak içine vergi ve faizin bulaştığı gönüllülük esasına dayanan yarım yamalak bir zekât sistemi değil Bâtılın karışmadığı bütünüyle Hak unsurlarından oluşan bir zekât modeline ihtiyacımız vardır, vesselâm.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.