islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

Modern dünyada müslümanların kutsalı nedir? (1)

Modern dünyada müslümanların kutsalı nedir? (1)

Modernlik, kutsal olarak gördüğü materyalist, liberal veya hümanist değerleri benimseyen bir dünya görüşünün temsilcisidir. Biz buna bir yönüyle modernizm de diyebiliriz. Modernizm, aydınlanma çağı ile gelen zihnî dönüşümün ortaya çıkardığı ideoloji ve hayat tarzıdır. Hümanizm, sekülarizm ve demokrasi temelleri üzerine kurulu; hâkimiyetini insanlara geniş hürriyetler vermede gören, kurtuluşu dinden ziyade akıl ve bilimde arayan, insan biçimci ve insan merkezci dünya görüşüdür. Modernizm, çağdaş sanat ve değişik tarzda yeni mimarî, teknik ve fikrî akımları temsil ederken, modernlik sosyolojik boyutuyla daha çok modern hayat tarzını simgelemektedir.

Modernlik, gelenek, kutsallık, tasavvuf ve İslâm üzerine orijinal fikirler ortaya koyan Mehmet Karahisari, modernliğin, kavramlar üzerinden zıtlıklar inşa ederek, âlemi ve bilimi tahlil ettiğinin ve “ilericiliği” savunduğunun altını çizmektedir. Peki, İslâm düşüncesinde bu türden kavramsal zıtlıklar var mıdır? Ben şahsen Kur’ân-ı Kerim’de geçen yer-gök, dünya-ahiret ve nur-zulmet gibi kavramların dar anlamda da olsa birbirine zıt kavramlar olduğunu düşünmekteydim. Ammâ modern bilimlerin rasyonel akıl ve nefis uğruna bütüncül (küllî) bakışı parçalamak gayesini maksatlı olarak güttüğünü fark edince Kur’ân-ı Kerim’de mezkûr karşılıkların aslında zıtlığı değil bağlamı ve bütünü ifade ettiğini Mehmet Karahisari’nin yazılarından daha iyi idrak etmiş oldum.

Şuurlu bir Müslüman, okuyup tefekkür ettikçe bir taraftan modernliğin “bilimsel” açılımlarının itikadî düşünceye varıncaya kadar manevî yönden ne kadar zarar verebileceğini idrak edebilir, diğer taraftan da dini/hayatı/âlemi bir bütün olarak göstermekten imtina eden modernizm ile sadece İslâm’ın bütüncül kavramlar içeren külliyatı ile baş edebileceğini fark edebilir.

Sekülerliği esas alan modernlik ve modern bilimler, kendilerini “profan” (dünyevî) bir âlem olarak niteler, burada zıtlık “kutsal-profan” veya “din-dünya” bağlamındadır. Dünyevî bakışı önemseyen modern dünyada dinin özellikle bir bütünlük içinde ve bir sistem olarak yeri yoktur. Modern, maddeci, pozitivist ve hatta Marksist düşüncede zaten din, afyondur veya büyüdür. Sosyolojik bir yaklaşımla modernlik, “dünyanın büyüden arındırılması” olarak ifade edilebilir ve buna göre “kutsal” kavramı, aslında bir tür “hurafe” olarak algılanmaktadır.

Dolayısıyla hem materyalist/modern Batı düşüncesinde, hem de Hıristiyanlıkta “kutsal” kavramı ile İslâm düşüncesinde “kutsal” (mukaddes) farklı anlamlar taşımaktadır. Hıristiyan dünyası, İncil’i ‘kutsal kitap’ (kitab-ı mukaddes) olarak isimlendirirken, Kur’ân-ı Kerim’de bu isimlendirmeye yer verilmemektedir. Ancak İslâm âleminde “kutsi hadis” manası, bu tür bir isimlendirmeye yakın olduğu düşünülebilir. Ne de olsa böyle bir isimlendirme, bu özel hadislerin manevî mertebesine ve ilâhî kökenli olmasına işaret etmektedir.

Peki, Kur’ân-ı Kerim’de “kutsal” kelimesi hiç geçmiyor mu? Enteresan bir biçimde Kur’ân-ı Kerim’de “kutsal” kelimesi, mekân ve ruh bağlamında zikredilmektedir. Mekâna dair kullanımda (kutsal vadi tuva) o yere dair bir tecelliyi, ruha dair kullanımda ise (ruhu’l-kuds) mertebeyi göstermek bağlamında ele alınmaktadır. Bu cümleden olmak üzere Hıristiyanlıkta yer alan “kitab-ı mukaddes” bağlamı manen uygun olsa gerek. Kur’ân-ı Kerim’de ruha bir ilahî iltifat olarak Hz. İsa’nın “Ruhullah’ (Allah’ın ruhu) olarak ifade edilmesinin karşılığı olarak değerlendirilebilir (Tahrim: 12; Nisa: 171). Kaldı ki her insan, peygamber olmasa da Allah’ın ruhunu taşımaktadır.

İslâm’da haddizatında kutsal, “el-Kuddus” esma-i ilahisinin tecellisine dair bir kavramdır. Yani kutsalın hakikati, Allah’ın en güzel isimlerinden birisi olan el-Kuddus isminde gizlidir. Kutsal, bu bağlamda bu ismin tecellisi olarak algılanması gerekmektedir. Said-i Nursi’nin bu bağlamdaki şu sözleri anlamlıdır:

“İsm-i Kuddüs’ün cilve-i âzamından gelen tanzif (temizlik) ve nezafet (paklık), bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.” (Lem’alar)

Bu doğrultuda Kuddûs ismi, Allah’ın bütün noksanlıklardan münezzeh ve mukaddes olduğunu ders vermekle, bizi manen temiz bir kul olmaya davet etmekte ve özellikle ibadet ederken (namaz kılarken), Allah’ın huzuruna ihlasla ve imanlı bir kalp ve temiz bir bedenle çıkılması gerektiğini de uyarmaktadır.

O halde şuurlu bir Müslüman, ateist, deist, materyalist ve modern insanlardan farklı olarak Allah’a “Rabbim, Sen her şeye kâdirsin” demek suretiyle O’na takdis eder ve “Rabbim, Sen her türlü acizlikten münezzehsin” diyerek, O’na tesbihte bulunur ve âlemlerin Rabbi olan Allah’ın kudreti karşısında kendi acziyetinin bilincine varır.

İnsanı, sadece dünyaya ait bir varlıkmış gibi görmek isteyen modernlik ise, insanı ve toplumları dünyevileştirme çabalarıyla insanı ve toplumları, kutsaldan yani kendi öz ruhundan, maneviyattan, ahiretten, dinden, imandan kısacası Rabbinden ayırmak istemektedir. Şuurlu Müslümanlar modernliğin bilimsel ve kavramsal teorilerine ve sinsî akıl oyunları vasıtasıyla ortaya koyduğu dayatmalarına karşı hem ilmî, hem de manevî yönden çok dikkatli ve rikkatli olmak zorundadır. Modern dünyada yaşayan Müslümanlar, modernizme rağmen kutsal olan manevî değerlerini korumak istiyorsa, Kur’ân-ı Kerim ve Sünnetin temel ilkelerini sistemleştirmek ve İslâmî bir hayat tarzının modelini oluşturmak zorundadır.

Aksi takdirde İslâmî sistem içinde yaşayamayan Müslümanlar, İslâmî bir hayat tarzı da sergileyemez, belki kendilerini halen “dindar” olarak görebilir ammâ hiç fark etmeden modernliğin etkisi altında kalıp “dini bütün” olma vasfını kaybedebilir. Bireysel olarak “dini bütün” vasfını yitiren Müslümanlar, kendilerini “dini bütün” olmayan tağutî sistemlerin içinde bulur, bu sistemlerin bir unsuru olarak hayatlarını idame eder ve hatta farkına varmadan bu sistemlerin pasif savunucuları bile olmaya başlar. Ne demek istediğimi gelecek yazılarımda inşallah açıklama fırsatı bulurum, vesselâm.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.