islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

 MÜSLÜMAN ‘HÂDÎ’YE Mİ MUHTAÇ ‘MEHDİ’YE Mİ ?

 MÜSLÜMAN ‘HÂDÎ’YE Mİ MUHTAÇ ‘MEHDİ’YE Mİ ?
16 Aralık 2023 09:26
A+
A-

MÜSLÜMAN ‘HÂDÎ’YE Mİ MUHTAÇ ‘MEHDİ’YE Mİ ?

İnsanoğlu, kategorik olarak iki ana kaynaktan bilgi elde eder. Bunlardan birincisi, kaynağı insan olan ve insanlar tarafından üretilen bilgiler; ikincisi ise kaynağı Allah olan ve “vahiy” yoluyla gelen bilgilerdir. İnsan, doğru, güzel ve dengeli bir hayat için kendisine yol gösterecek ve kılavuzluk edecek doğru bilgilere, kurallara ve kendisine örnek alacak hayat hikayelerine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacını da  ya bu iki kaynaktan, ya da birinden  elde etmeye çalışır.

Bu nedenle  Kur’an, kendisinin genel anlamda insanlar, özel anlamda ise muttakiler için bir “hidayet” kitabı olduğunu açıklar ve üç aşamalı bir  hidayetten  söz eder. Hidayetin ilk basamağı olarak da Allah’ın insana verdiği duygu, akıl, irade ve vicdan  gibi fıtrî yetileri hatırlatır. Bu anlamda Allah’ın hidayeti, bütün insanlaradır ve insanlar da bu fıtrî yetileri sayesinde, inanırlar ve eylemlerde bulunurlar. Hidayetin ikinci merhalesi ise  Allah’ın, insana yol gösterecek ve kılavuzluk edecek peygamberler göndermesi ve bilgiler vermesidir. Bu da Allah’ın insanı  başıboş bırakmadığını ve onu  yalnızlığa  terk etmediğini  göstermektedir.[1] Hidayetin üçüncü merhalesi de, hidayete  eren kullarından dilediklerine Allah’ın lütfunu esirgememesidir.[2]

“Hâdî”, kavramsal anlamı itibariyle “Doğru yolu gösteren, doğru yola ileten; rehberlik eden”  demektir.  Bu kavramın  on  ayette  yer aldığı; bunlardan ikisinde Allah’a, ikisinde Hz. Peygamber’e izafe edildiği; diğerlerinde ise her hangi bir izafetin bulunmadığı görülmekte ve  Allah’ın hidayet etmediği kimselere, hiç  insanın hidayet edemeyeceği açıklanmaktadır.[3]

Nitekim,

“Kendilerine ilim verilenler (gerçek vahiy bilgisine sahip olanlar ise, bu tür vesvese ve faaliyetlere kulak asmamış) Kur’an’ın, senin Rabbinden gelen hak bir kitab olduğunu bilip ona inanmışlar ve kalpleri huzura ermiştir. Şüphesiz Allah inananlara hâdîdir/ yolun doğrusunu gösterir.”[4]

“Bu hep böyle olmuştur. Biz her peygambere, günaha batmış inkârcılardan bir düşman veririz. Fakat hiç üzülme, sana hâdî/ yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter”.[5] ayetleri,   Allah Teâlâ’nın;

“Küfürde direnen bu kimseler yine (alay ederek), “Muhammed’e Tanrısından açıkça görebileceğimiz bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. Ey Peygamber! Sen sadece bir uyarıcısın (mucize göstermekle yükümlü değilsin). Her kavmin (kendi döneminin şartlarına uygun deliller getiren) bir yol göstericisi olmuştur.[6]

Ey Peygamber! Gerçek şu ki, sen ölülere sesini işittiremezsin, arkasını dönüp giden sağırlara da çağrını duyuramazsın. Yine sen (kalp gözleri) kör olanları sapıklıktan kurtarıp doğru yola ulaştıramazsın. Sen ancak âyetlerimize inanıp iman edenlere sesini duyurabilirsin. Zaten onlar yürekten teslim olmuş; Müslüman kimselerdir”[7] ayetleri de  Hz. Peygamber’in hâdî olduğunu  açıklar.

Kur’an’da “hâdî” den  başka  bir de  “hidayete eren” anlamında “mühtedî”[8]   kavramı bulunmaktadır.

Mühtedî, Allah’ın kendisine  verdiği akıl ve  irade  sayesinde  O’nun gösterdiği istikamette  hareket eden kimseyi tanımlar. Günlük  dilde ise  İslâm’a girmeyi ifade eder. Zira her ihtidada hem Allah’ın yol göstermesi, hem de insanın kendi kendine  karar vermesi söz konusudur. Buna karşılık  Kur’an’da   “hidayete erdirilmiş, kendisine doğru yol gösterilmiş kişi” [9]  anlamına gelen “mehdî” kavramı yoktur. Ancak bu kavramın bazı rivayetlerde yer alması sebebiyle terimleştirildiği ve kurtarıcı beklentisini ifade eden bir inanca  dönüştürüldüğü de  görülmektedir. Nitekim  kimi “Sünnî Müslümanların 1400 yıldır Mehdi’yi; Şiî Müslümanların ise 1300 yıldır kaybolan 12. İmamı bekledikleri”  biliniyor. Bu inancın  sadece Müslümanlıkta olmadığı, Yahudîlik, Hristiyanlık ve ilkel dinlerde de görüldüğü; nitekim “Hindular’ın 3700 yıldır Kalki’yi; Budistler’in 2600 yıldır Maitreya’yı; Yahudiler’in 2500 yıldır Mesih’i;  Hristiyanlar’ın ise 2000 yıldır Hz. İsa’yı bekledikleri” müşahede ediliyor. Dahası bu inancın “bazı dinî ve siyasî hareketlere  güç kaynağı  oluşturduğu”  da  anlaşılıyor.[10]

İnsanlar, kendilerinin yapması gereken işleri  yapmayıp da  neden bir başkasına havale ederek  kendilerini kurtarmasını beklerler?

Veya  neden  bazı  Müslümanlar,  Kur’an ve Hz. Peygamber gibi iki “hâdî” var iken bir mehdi  beklentisi içine girer?  Elbette ki  böyle bir inancın ve bekleyişin temelinde yatan bir çok dinî, sosyal,  siyasî  ve psikolojik sebepler söz konusudur. Zira çaresizlik ve korku, insanları  böyle bir kurtarıcı fikrine yöneltmektedir. Ve onlara psikolojik bir  rahatlık sağlamaktadır. Ancak  böyle bir düşünce gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi?  bilinmemektedir. Buna rağmen İslâm aleminde  zaman zaman kendilerini mehdi olarak tanıtan bazı kişilerin ve  meczupların  ortaya çıktığı görülmekte, fakat toplumun  bunlara  itibar etmediği de bilinmektedir.  Bilinen bir şey varsa o da  bu beklentinin  şu ana kadar  gerçekleşmemiş olduğu ve kıyamete yakın gerçekleşebileceği inancıdır.

Yalnız bu beklentide bir sorunun olduğu  görülüyor. Bu da bazı Müslümanların, iman ettiği kitapta yol gösterici olarak Kur’an ve Hz. Peygamber gösterildiği halde, bunların  dışında bir  kurtarıcı arayışında ve beklentisinde  olmalarıdır. Zira Kur’an, bir hidayet kitabı olarak Müslümanlardan, hiçbir şey yapmadan oturup beklemelerini değil,  çalışıp çalışmalarını;  başkalarından değil, sadece Allah’tan yardım talep etmelerini istemekte ve bu konuda onları sorumlu tutmaktadır. Nitekim Kur’an’ın,

Bir topluluk, kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah da o toplumun durumunu değiştirmez” [11] . İlkesi ile bu konuya açıklık getirdiği;

Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabitkadem eyler/ sizi güçlü ve dirençli kılar” [12]   ayeti ile de  bu ilkeyi desteklediği  anlaşılmaktadır.   Dolayısıyla hâdî dışında bir kurtarıcı aramak, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in bu konuda yeterli olmadığı algısını oluşturur ki, bundan daha vahim bir  düşünce hatası olamaz. Zira Kur’an, Müslümanlardan acze düşmemeleri için çalışıp çabalamalarını, güçlü olmalarını,  dolayısıyla da  kuvvet hazırlamalarını istemekte; Hz. Peygamber’in  de “Gücünüzün yettiği oranda  kuvvet hazırlayınız[13] ayetinde yer alan “kuvvet”i , “ atmak[14] olarak  açıkladığı  ve  “acizlikten, tembellikten, korkaklıktan  Allah’a  sığındığı” [15]   bilinmektedir.   Tenzil döneminde  “atma”, o günün  şartları gereği  ok, mızrak veya mancınık  olarak algılansa da,  bugün  biz  “atma”yı  her türlü harp araç ve gereçleri olarak  anlamaktayız.  Bu nedenle  Müslümanlar, Kur’an’ın  bu sesine, Hz. Peygamber’in bu   açıklamasına kulak vermek  zorundadır.  Çünkü Kur’an,  Müslümanlardan  bunu talep etmekte ve şunları söylemektedir:

“Ey Peygamber! İşte Biz buyruğumuzla sana da bu yollarla ruhu; gönüllere hayat veren bu Kur’an’ı vahyettik. Oysa sen bundan önce kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Biz Kur’an’ı bir ışık kıldık. Kullarımızdan dilediklerimizi (ona kulak verenleri) onunla doğru yola ulaştırırız. Şüphesiz senin yaptığın şey insanları (bu Kur’an’la) doğru yola çağırmaktır.

Bu yol, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin sahibi olan Allah’ın yoludur. Aklınızı başınıza alın! Sonunda bütün işler Allah’a döner.[16]

Bir gün gökyüzü beyaz ve ince bulutlarla paramparça olacak ve melekler (insanların amel defterleriyle birlikte) bölük bölük ineceklerdir.  İşte o gün, gerçek hükümranlığın yalnız Rahmân olan Allah’a ait olduğu açıkça görülecektir. O gün küfürde direnenler için çok çetin bir gün olacaktır.  O gün müşrik pişmanlıktan parmaklarını ısıracak ve şöyle diyecektir : “Keşke ben de peygamberin tuttuğu yolu tutmuş olsaydım.”  “N’olaydı, ben şeytan tabiatlı insanları  dost edinmeseydim.”

“Yemin ederim ki, bana okunup anlatılan Kur’an’dan beni uzaklaştıran odur. Demek ki, şeytan insanı böyle yapayalnız ve çaresiz bırakıveriyormuş.”  İşte o zaman Peygamber şöyle şikâyette bulunacak: “Ya Rabbi! Kavmim bu Kur’an ile alay edip onu terk etmişti” [17]  diyecektir.

Hz. Peygamber’in, “Kavmim bu Kur’an ile alay edip onu terk etmişti”. Tarzındaki  bu şikayeti bizim için  de dikkat çekici bir nitelik arz eder. Onun bu şikayeti, ne kadar Mekkeli müşriklere yönelik olsa da, inananlara da verilmiş bir mesajdır. Bu da “ Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” tarzında bir mesajdır ve ümmete bir uyarıdır. Daha açık bir ifadeyle “müşrikler  Kur’an’a inanmayıp onu terk ettikleri için  bu acıklı duruma  düştüler. Ey inanalar! Siz de dikkat edin,  eğer onu terk ederseniz aynı akıbetle karşılaşabilirsiniz” anlamındaki bir mesajıdır.  Bu nedenle Müslüman,  Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in rehberliğine ziyadesiyle muhtaçtır.

 

Prof. Dr. Celal Kırca     

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE

 

[1] Kıyame, 75/36

[2] Râgıb el-İsfahânî,  Hdy maddesi

[3] R’ad, 13/33.

[4] Hac 22/54

[5]  Furkan,25/31

[6] Ra‘d 13/7

[7] Rum, 30/52-53

[8]  A’raf,  7/178

[9] Yusuf Şevki Yavuz, Mehdi, DİA İslam Ansiklopedisi,  Mehdi, Ankara 2003, 28/371.

[10] Ekrem Sarıkçıoğlu Mehdi, DİA İslam Ansiklopedisi,  Ankara 2003, 28/369.

[11]  R’ad,13/11.

[12] Muhammed,47/7.

[13]  Enfal,8/60.

[14] Müslim, İmare,167.

[15] Müslim, Zikir 50.

[16] Şûrâ 42/52-53

[17]  Furkan,25/25- 30.

Yorumlar
  1. Mürsel Gündoğdu dedi ki:

    Can alıcı soru;
    “Neden bazı Müslümanlar, Kur’an ve Hz. Peygamber gibi iki “hâdî” var iken bir mehdi beklentisi içine girer?
    Bunun sebeplerini teşhis;
    “Elbette ki böyle bir inancın ve bekleyişin temelinde yatan bir çok dinî, sosyal, siyasî ve psikolojik sebepler söz konusudur. ”
    Eleştiri ve özüm;
    “Yalnız bu beklentide bir sorunun olduğu görülüyor. Bu da bazı Müslümanların, iman ettiği kitapta yol gösterici olarak Kur’an ve Hz. Peygamber gösterildiği halde, bunların dışında bir kurtarıcı arayışında ve beklentisinde olmalarıdır. Zira Kur’an, bir hidayet kitabı olarak Müslümanlardan, hiçbir şey yapmadan oturup beklemelerini değil, çalışıp çalışmalarını; başkalarından değil, sadece Allah’tan yardım talep etmelerini istemekte ve bu konuda onları sorumlu tutmaktadır.”
    Kaleminize sağlık hocam.