islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5304
EURO
34,8798
ALTIN
2.441,91
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
18°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C

Müslümanın Kanı Haramda, Malı Helâl Mi?

Müslümanın Kanı Haramda, Malı Helâl Mi?

Doğu Akdeniz’de yaşanan sıcak gelişmelere bakınca aslında iki olayın üst üste veya iç içe yaşandığına şahit oluyoruz.

Bu iki olayın ayrı ayrı ve sonra da birlikte çözümlenmesi gerekiyor. Birinin çözümünün diğerinin bedeli olmaması gerekiyor.

Peki, bu iki olay nedir?

Birinci Olay; Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. İsrail, çoluk-çocuk ve kadın-yaşlı demeden bir soykırım yapıyor. Günlerdir Gazze’yi bombalıyor. Zaten adeta bir açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze’yi, 7 Ekim Hamas Saldırılarını gerekçe göstererek haritadan silmeye çalışıyor. Orantısız bir şekilde çıldırmış gibi saldırıyor da saldırıyor…

Ancak sivilleri katletmenin ötesinde bir “başarı” (!) elde ettiğini söyleyemeyiz. Buna Başarısız başarı diyoruz. Çünkü sivilleri katletmenin kendileri için “kutsal bir görev” olduğunu ilan eden hastalıklı bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

İsrail bu tür saldırıları, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kurulduğundan bu yana yapıyor. Filistinlileri katlediyor, topraklarını işgal ediyor, işgali sürekli genişletiyor, masum insanları evlerinden yurtlarından sürüp çıkarıyor, itiraz edenleri ise süresiz hapse atıyor…

Bütün bunlar karşısında BM’nin İsrail’e karşı almış olduğu hiçbir kararı kabul etmiyor. O kararları yok sayıyor ve bildiği inandığı gibi hareket etmeye de devam ediyor.

Gazze’de uygulamış olduğu bu vahşet karşısında insanlık vicdanı daha fazla sessiz kalamadı ve bütün dünyada bir tepki, bir uyanış oluştu. Batı’da dahi halkların büyük tepkileri karşısında değişik kademelerdeki idareciler İsrail’e “dur” demeye başladılar. Türkiye de bu konuda elinden geleni yapıyor. Oldukça aktif bir dış politika izliyor.

Tabi, öncelikle herkes, bir an önce ateşkes olması ve ateşkesin de kalıcı hale gelmesi için gayret ediyor. Silahlar sussa, maşeri vicdan biraz rahatlayacak. Ama esas çalışmalar da ondan sonra başlayacak. Katledilen on binlerce hayat, sarılması gereken yüzbinlerce yara, inşa edilmesi gereken dev bir altyapı ve üstyapı, tazminatlar ve yeniden yapılandırılması gereken bir Filistin Devleti. Muhakkak mahkemesinin yapılması gereken binlerce kanunsuzluk, sorumsuzluk ve vahşet…

Nihayetinde, tesis edilmesi gereken bir barış.

İkinci Olay; Doğu Akdeniz’de muazzam hidrokarbon yatakları tespit edildi. Şu anda görünürde ve şimdilik 2 milyar varil petrol ve 4 trilyon metreküp doğalgazdan bahsediliyor. Biliyorsunuz rezervler görünür, mümkün ve muhtemel olarak üç kategoride değerlendirilir. Bu görünür rezervin boyutunu anlamak için Avrupa’nın yıllık gaz ihtiyacı ile kıyaslamak sanırım daha açıklayıcı olur.

Avrupa’nın yıllık gaz ihtiyacı yaklaşık 400 milyar metreküptür. Bu da demektir ki Doğu Akdeniz’de halihazırdaki görünür gaz rezervi Avrupa’nın en az 10 yıllık ihtiyacını karşılayacak miktardadır. Buna daha petrol rezervleri ile mümkün ve muhtemel doğal gaz rezervlerini katmıyoruz. Mümkün ve muhtemel rezervlerle birlikte hesap ettiğimizde ise Doğu Akdeniz gazının Avrupa’nın 100 yıldan fazla bir müddette ihtiyacını giderecek kadar çok olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye açısından da hesaplayalım. Yıllık doğalgaz tüketimimiz yaklaşık 60 milyar metreküptür. Buradaki sadece görünür gaz rezervi, bizim 70 yıllık tüketimimize bedeldir.

Şimdi son yıllarda yılda neler olduğuna bakalım. Tabi, yazıyı uzatmamak için çok geri gitmeyelim ve detaya girmeyelim.

Rusya, NATO’nun genişlemede ısrar etmesi karşısında 24 Şubat 2023 tarihinde Ukrayna’ya Özel Askeri Operasyon başlattı. Seçici ve dikkatli vuruşlarla adeta Ukrayna’yı etkisiz hale getirdi ve NATO’yu kısmen caydırdı.

Bu vesile ile Avrupa’ya gaz tedarik eden Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatları kapatıldı ve daha sonra da patlatıldı. Artık Rusya’dan gaz alımı kesin bir şekilde bitirilmiş oldu. Lakin Amerika, Avrupa ile yaptığı görüşmelerde onlara gaz tedarik etme garantisi verdi. Bu tedariğin LNG’lerle ve yeni boru hatları ile olacağı da söyledi.

Peki, Avrupa’ya gaz nereden gelecek?

Şimdi açıkça görülüyor ki Avrupa’nın bu ihtiyacı Doğu Akdeniz’den tedarik edilecek.

Bunun için ne gibi hazırlıklar yapıldı?

Bu hazırlıkları uzun uzun anlatmaktan ziyade başlıklar halinde ifade edelim.

Öncelikle Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan devletler istikrarsızlaştırıldı. ‘Arap Baharını bu açıdan da değerlendirmek lazımdır. Türkiye’nin bölgede doğal gaz aramasına çeşitli vesilelerle engel olundu. Türkiye’yi dışlayan bölgesel ticaret/hidrokarbon anlaşmaları yapıldı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden gaz arama ve çıkarma ruhsatları verilmeye başlandı. Daha sonra İsrail de bu ruhsatlardan vermeye başladı. Yakın bir zamanda İsrail Başbakanı Netanyahu, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail, Yunanistan ve nihayetinde Avrupa’ya ulaşan bir ticaret hattı oluşturacaklarını (aslında oluşturduklarını) ilan etti. Doğu Akdeniz’den çıkarılacak gaz, Güney Kıbrıs, Girit, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya sevk edilecek.

Adeta, buradaki hatların güvenliğini sağlamak için de Amerika Gümülcine’ye büyük bir askeri üs kurdu. Rodos ve Girit’e de oldukça büyük askeri yatırımlar yaptı.

Aslında bu yapılanlar, asrın ticaret yolları dönüşümünü de göstermektedir. Amerika, Avrupa’yı Rusya ve Çin’den kopararak kendisine bağlı bir bloka dönüştürmektedir. Bunu yaparken de “derenin kuşunu çayın taşı ile vurmak” diye tabir ettiğimiz bir yöntem kullanmaktadır. Bizim bölgemizin doğal kaynaklarına çökerek, Avrupa’ya gaz tedarik etmektedir. Hem öyle bir tedarik hattı oluşturuyorlar ki bize sadece seyretmek kalıyor. Doğal kaynaklarımız Amerikan (Batı) askeri gücünün nezareti altında talan ediliyor.

Gelin şimdi bu iki olayı birlikte değerlendirelim.

Bu tür çapraz değerlendirmeleri birçok açıdan yapabiliriz. Birçok simülasyon çalışabiliriz. Burada bütün olası kurguları değil de sadece en muhtemel kurgulardan birini çözümleyeceğiz.

Öncelikle şunu ifade edelim. Yağmalanan gaz yatağı, Müslüman coğrafyaya aittir. Müslüman halkların bu talana karşı koyabilecek askeri güçleri olmasa da propaganda güçleri vardır. Oyunu bozma güçleri vardır. Müslüman halklar idarecilerine istikamet tayin edebilirler. Onların bazı konularda dirençli davranmalarına vesile olabilirler.

Bu iki olaya birlikte baktığımızda, şu anda en sıcak gelişmeler birinci olayla ilgilidir. Bütün İslam dünyasının ve hatta bütün insanlığın dikkatleri bir noktaya toplanmıştır. O da Gazze’de uygulanan katliamın bir an önce durdurulması noktasıdır. Bütün İslam dünyasına “Ümmeti Muhammed nerede?” çağrıları yapılmaktadır.

Neticede bir müddet sonra bu katliam durdurulur da ateşkes sağlanırsa, büyük bir başarı elde edilmiş olarak algılanacaktır. Ondan sonra yaşanılacak süreçler, zaman zaman ateşkes ihlalleri vb. gibi gelişmeler, burada hatırlattığımız ikinci olayı akıllara bile getirtmeyecektir. Birinci olay (katliam) ikinci olayın (hidrokarbon yataklarına çökme) adeta perdesi olmuştur.

Peki, Ümmeti Muhammed’in kanı haram da malı helal midir?

İkinci olayın da çok yakından takip edilmesi ve bizim de hakkımız olan hidrokarbon yataklarına çökülmesine müsaade edilmemesi gerekmektedir. Her iki olayın takibinin ayrı ayrı ekiplerle ancak aynı titizlikle yapılması gerekir.

Türk devlet ricali, birinci olayla ilgili çok hassas davrandığını gösterecek şekilde çalışmalar yapıyor. Dışişleri Bakanı adeta bir mekik diplomasisi ile katliamı durdurmak için elinden geleni yapıyor.

Aynı şekilde, örneğin Enerji Bakanının da bir mekik diplomasisi ile talanı durdurmak için elinden geleni yapması gerekir. Adil bölüşüm için gerek teorik gerekse pratik her türlü çalışmayı yürütmesi lazımdır. Bölge ülkeleri ile birlikte kendi bölgemizin zenginliklerinin modern sömürge güçlerine peşkeş çekilmesine müsaade etmemesi gerekir.

Şu anda adeta, “bir olayın bedeli diğer olaydır” gibi bir mecraya sürükleniyoruz. Bu kabul edilemez. Edilmemelidir. Çocuklarımızın hatta torunlarımızın refahı, bizim şimdi atacağımız adımlara bağlıdır. Ne canın bedeli mal ne de malın bedeli can olmalıdır.

Tabi bu iki olaydan hangisinin birinci hangisinin ikinci olay olduğu hususu, sizin bakış açınıza göre değişebilir. Ama değişmeyecek olan gerçek, bu iki olaydan birinin diğerinin bedeli olamayacağı gerçeğidir! Bu eşkıyalık olur. Zulüm olur.

Her iki olay da hassasiyetle takip edilip ayrı ayrı stratejilerle ancak paralel bir süreç içerisinde çözümlenmesi gerekir. Unutulmaması veya unutturulmaması gerekir.

Mevcut bölüşüm, adil değildir.

Kabul edilemez.

Kabul edilmemelidir.

Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN

YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ