islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3691
EURO
34,9702
ALTIN
2.326,20
BIST
9.075,78
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
19°C

SAADET Mİ ŞEKÂVET Mİ

SAADET Mİ ŞEKÂVET Mİ
29 Mart 2023 10:00
A+
A-

-Saadet

Saadet (mutluluk), hayra nâil olma, mes‘ud ve bahtiyâr olma, hoşnutluk durumu; insanın haz duyacağı bir hâl içinde bulunuşu demektir.

Saadet; “bir kimsenin hayra ermesi için insana ilâhî yardımın ulaştırılması”dır. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 340)

İslâmın hedefi insanları iyiye, güzele, hayra sevk ederek onları önce  dünyada, sonra da Âhirette selâmete ulaştırmak ve mutlu kılmak, yani “dareyn saadeti” kazandırmaktır.

İslâm ‘teslimiyet‘ masdarına bina edilirse; “Allah’a teslim olmak, boyun eğmek”, müslüman da “Allah’a teslim olan”,

‘silm‘ masdarına bina edilirse; “barış, huzur ve saadet”, müslüman da Yaratıcısı, kendisi ve çevresiyle barışık, huzurlu, mutlu  (said) insan,

‘selâmet‘ masdarına bina edilirse; “kurtuluş, selim-sâlim olmak”,  anlamına gelir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab 7/240)

İslâm, insanı bizzat hayr olan şeylere sevk eder. Bizzat hayr olan şey de ideal, arzu edilen mutluluk demektir. Bu mutluluk da dünya ve Âhiret hayatını içine alır.

Demek ki Allah’ın (st) Kitabı ve Peygamberi aracılığı ile gönderdiği din; bu iki saadeti sağlayacak ilke ve ölçüler demektir. her insan da bu iki dünya saadetini gerçekleştirecek donanıma sahiptir. Ancak bu noktada rehbere ihtiyacı vardır. O da vahiydir, yani İslâmdır. İnsan hayat yürüyüşünde vahyin rehberliğine uyarsa iki dünya (dareyn) saadetine ulaşır.

Buna göre şöyle demek mümkün: “İslâm insanın mutluluğudur. İnsan da İslâmın maksududur.”

İnsanlar Âhirette de dünyada iken yaptıkları işlere (amellere) göre mutlulular ve bedbahtlar olmak üzere iki gruba ayrılacaklar.

“Bu dünya hayatını ve nimetini isteyenler” (Hûd 11/15)  nasiplerini veya hak ettiklerini temamiyle alırlar. Âhirette ise kendilerine ateşten başka bir şey kalmaz. (Hûd 11/16) Buna karşın “iman edip sâlih amel işleyenler ve Rablerine karşı sorumlu davrananlar cennet ehli olurlar.” (Hûd 11/23) Böylece ebedi mutluluğa ererler.

-Şekâvet

‘Şekâvet’, saadetin zıddıdır. Sözlükte, yorgunluk, mutsuzluk ve perişanlık, ya da “insanın, hayra ermesini sağlayacak olan ilâhî yardımdan mahrum bırakılması” anlamında. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 388)

Şekâvet; “dünyadaki bedbahtlık ve meşakkat”tir.

Hadislerde de saadet ve şekâvet kavramları birlikte geçiyor.

Kişi, işlediği bir fiiller (ameller) sebebiyle perişan olur, sıkıntıya uğrar, zorluklarla karşılaşır. Saadet (mutluluk) hâlinden çıkar ‘şekâvet’e düşer.

Nitekim, ilk insanların Cennet’te yasak meyveyi yemesi, onları sıkıntıya sokmuştu. Onlar Cennet’te bol ni’metlerin ve mutluluk içerisinde iken, yaptıkları hata yüzünden ceza aldılar, sıkıntıya düştüler, saadet hâlini kaybettiler. Kur’an olayı şöyle anlatıyor:

“ Hani meleklere, “Âdem’in önünde secde edin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen secde ettiler; İblis ise bundan kaçındı.

Bunun üzerine; “Ey Âdem, bu (iblis) gerçekten sana da eşine de düşmandır; sakın sizi Cennet’ten sürüp çıkarmasın, sonra ‘şekâvete’ (mutsuzluğa, sıkıntıya) düşersiniz.“ (Tâhâ 20/116-117)

Buna göre ‘şekâvet’ insanı sıkıntıya sokan, ceza almasına sebep olan, mutsuzluğa düşmesine kapı açan davranıştır.

‘Şekâvet’in temelinde ilâhî yasakları çiğneme anlayışı vardır. Eğer İslâmın zor gibi görünen emir ve yasaklarına uyulursa, hem bu dayanılmaz sıkıntılardan kurtulmak mümkün olur, hem de arzu edilen ‘saadete’ ulaşılır. (Bkz. Hûd 11/106, 108)

Kur’an’ın sıkıntı, zorluk veya güçlük için gönderilmediği aynı kökten gelen bir kelime ile ifade ediliyor. “Tâhâ. Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.“ (Tâhâ 20/2)

İnsanlar Kur’an’ın tekliflerini zor bulabilirler ya da dünyalık zevklerden uzaklaştırıcı sayabilirler. Halbuki Kur’an insanların ‘şekâvete’ düşmelerini önlemek ve onlara ‘saadet’ kazandırmak için indirilmiştir.

Bu anlamda İslâm, yani Allah’ın razı olacağı hayat şekli saadetin kaynağı; bütün bâtıl yollar ise şekâvetin kaynağıdır.

İnsandan beklenen, kendine şekâvet kazandıracak yani onu mutsuzluğa ve bahtsızlığa sürükleyecek yollara gitmek değil, saadet yolunu arayıp bulmaktır.

Sonuçta iyiliğin karşılığı iyilik (Rahman 55/60), kötülüğün karşılığı kötülüktür.

Böyle bir sonuç öncelikle dünyada insanın karşısına gelecektir. “Ne doğrarsan çanağına, o gelir kaşığına”  atasözünde olduğu gibi.

Güzel davrananlara, ya da iyilik edenlere “güzel karşılığın en güzeli” hatta daha fazlası verilecek. (Bkz: Yûnus  10/26) Bu karşılığın bu dünyada müslüman için arzu edilen mutluluk, huzur ve güven duygusu niçin olmasın?

İyilik de yapan kendine yapmış, olur, kötülük yapan da kendine yapmış olur. (Bkz: İsrâ 17/7) Öyleyse; insanın saadeti de, şekâveti de kendi elindedir.

Allah (cc); iyilik yapanlara, hayatını güzelliklerle donatanlara, sorumluluk bilinciyle hareket edenlere, başkalarına da ihsan (iyilik) edenlere daha bu dünyada ödül va’dediyor.

 “… Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat vardır. Âhiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir!” (Nahl 16/30)

“Evet iman eden, sâlih amel işleyen o kimseler ki, kendileri için bu dünyada huzurlu bir hayat, Âhirette de varılacak yerlerin en güzeli ayrılmıştır.” (Ra’d 13/29)

Dünyadaki mükâfat kalbe indirilen sekine, Allah’ın verdiklerinden razı olmanın getirdiği itminan, iman etmenin kazandırdığı emniyet ve görevi yapmanın verdiği mutluluk ve bahtiyarlıktır.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Üç şey insanoğlunun mutluluğundan, üç şey de insanoğlunun bedbahtlığındandır. İnsanoğlunun mutluluğundan olan şeyler; iyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binektir. İnsanoğlunun bedbahtlığından olan şeyler ise, kötü bir eş, kötü bir ev ve kötü bir binektir.” (Ahmed b.Hanbel, 1/169 no: 1445)

“Şüphesiz mutlu kimse, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mutlu kimse, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mutlu kimse fitnelerden uzak kalan, bir belaya uğradığında sabredendir. (Fitneye katılana) vah yazık!”  (Ebû Dâvûd, Fiten/2 no: 4263)

Hüseyin K. Ece

Zaandam

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.