islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4720
EURO
34,8866
ALTIN
2.432,48
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Salı Az Bulutlu
16°C
Çarşamba Az Bulutlu
18°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
19°C

SİNEMAYA İLGİM VE GÖRÜŞLERİM

SİNEMAYA İLGİM VE GÖRÜŞLERİM
2 Ağustos 2023 11:00
A+
A-

İnsan Hayatı Bir Filmdir

İnsan hayatı, senaryosunu Allah’ın ve kendisine cüzî irade verilen insanın yazdığı, erkek ve kadın her ergin kişinin başrolüne çıktığı , yönetmenliğini Peygamberlerin üstlendiği, kayıt ve çekim işlemlerini ilgili görevli meleklerin yaptığı ve ilişkide olunan insanların figüran olarak konumlandığı bir filmdir.

Kasımpaşa’daki Dört Sinemaya da Giderdim

Bütün akıllı telefonlar sinemayı da içerdiği için olacak 2019 Kasımpaşa’sında bir tek sinema yok. Ama benim çocukluğumda dört tane sinema vardı. Yan yana olan Ünal ve Zafer ile Yavuz ve Geyikli Sinemaları. Ben hafızlık yaptığım yıllarda 10-12 yaşlarında iken 1955-57 yıllarında her birine bir çok defa gitmişimdir. Ünal ve Zafer sinemalarına daha çok aileler giderdi. Geyikli’de kovboy filmleri oynardı.

Kenan Pars ve Eşref Kolçak’ın başrollerinde de oynadığı “Kanlarıyla Ödediler” filmi ile Muhterem Nur’un başrolüne çıktığı “Kara Sevda” hatırladığım filmler arasında.

Sinemaya gitmeye nasıl alışmış veya alıştırılmıştım, arkadaşlarım var mıydı, parayı nerden bulurdum, hatırlamıyorum. Babam, iş yoğunluğu sebebiyle beni takip etmezdi veya edemezdi. Annemin takibi de yeterli olmazdı. Sinemaya giderdim ama hafızlık ezber çalışmalarını büsbütün boşlamazdım. Ama kayıp aylarım oldu. Son dönemde Çay TV de program yapan Necati Hutoğlu Hocama annem tarafından teslim edilince, hayatım düzene girdi ve 1958’in ilk yarısında hafızlığımı tamamlayabildim.

Süleymaniye Camii imam hatipliğine tayin edildiğim 1970 yılı başlarına kadar sinemayla ilgim olmadı. Çünkü 17 yaşında evlendim.

19 yaşı başlarında babamın yaptırdığı camide imam oldum. İlkokulu ve İmam-Hatip Okulu’nun dört yıllık orta kısmını okul dışından bitirdim, 1966/1967 yılında iki çocuk babası olarak da İmam Hatip Okulu’nun lise kısmına girdim. Bir diğer anlatımla sinema ile ilgilenemeyecek kadar meşguldüm.

Süleymaniye Camii İmam Hatipliğimde Sinemaya İlgim

Süleymaniye Camii imam-hatipliği yıllarında sinemaya ilgim arttı. İslâm’ın tebliğinde sinemanın etkin bir biçimde kullanılabileceği kanaatindeydim. Bugün de aynı inançtayım. Günümüzde sinema yanı sıra televizyon dizileri de önem kazanmaya başladı ve yozlaşma da giderek arttı. Biz, Hat ve Tezhîb dışında sinema dahil güzel sanatların önemini bir türlü kavrayamadık. İki üç müspet örnek dışında Ak Parti yönetimindeki TRT’ ve ATV’de bile kültürel çöküş devam ediyor.

Ben Kur’ân’ın tebliğ metodunda diyaloğa ve sahnelemeye yer verildiği inancındaydım. Bundan 30 yıl kadar önce İsav’ın tertiplediği ve Osman Sınav’ın da katıldığı sinema konulu sempozyumda uzunca bir tebliğ sunarak görüşlerimi açıklamıştım. Bu tebliğim, ‘İslâm Zaviyesinden Güzel Sanatlara Bakışımız’ adıyla yayınlanmıştır.

Benim İmam Hatipliğimin ilk yıllarında yayınladığım ‘ Hayatımız Filme Alınıyor ‘ başlıklı hutbem en fazla önem verdiğim hutbelerimdendir. Âhiret hayatına imanı da pekiştiren bu hutbem, sinemaya ilgimin ve bu çizgide Kurân’a bakışımın bir ürünü olmuştur. Çok da beğeni kazanmış, camilerimizde okunmuştur.

Süleymaniye Camii İmam Hatipliğim yıllarında zaman zaman sinemaya giderdim. O tarihler yanılmıyorsam Tercüman gazetesinde filimler kalitelerine göre yıldızlanırdı. Dört yıldızlı bazı filmlere giderdim. İstiklal caddesinden Taksime çıkarken solda büyük bir iş merkezinde birinin adı Dünya olan iki sinema vardı. Onları tercih ederdim. Daha sonra Mecidiyeköy’de Hodri Meydan isimli bir sinema kulübü kurulmuştu. Kaliteli filmlerin tekrarı oynatılırdı. Oraya da gittim.

Türkan Şoray’ın Hazal filmi ile Marlon Brandon’un Baba filmi, izlediklerimden hatırlayabildiklerim. Oldukça tanınmış bir insandım, sinemaya gittiğim için tedirginlik duyardım ama sinemayı ve sinema izleyicisini de yakından tanımak gerekiyor.

Sinema Yapımına Onay Veremedim

Müteahhitlikle uğraşan Necati abim, bir gün bana, “içinde sinema olan bir iş merkezi teklifi geldi, sinemayı çalıştırmak da bize düşebilir” ne dersin, demişti. Onay veremedim. Daha sonra araştırmacı yazar Ertuğrul Düzdağ ile konuyu görüştüğümde bana ‘yanılıyorsun’ dedi ve ekledi:

  • Biz Müslümanlar sinemaya el atmadığımız için oynatılacak filmler de üretemedik. Zaruret de duymadık. Sinema sahibi olursak film çekimi işine de el atarız. Bu iş bir süreçtir. Hak vermemek mümkün değil.

Bizim camiada sinema işine el atanların başında Mesut Uçakan ve Salih Diriklik gelir. İkisi de gencecikti. Hatırladığıma göre Milli Türk Talebe Birliği bünyesinde faaliyet gösteriyorlardı. Yönetmen Yücel Çakmaklı ve onunla filmler çeken Ali Osman Emirosmanoğlu, onlardan önce miydi sonra mıydı bilmiyorum. Bu arada sinemacı olarak Mehmet Tanrısever ve İsmail Güneşi de hatırlatalım.

Mesut Uçakan ve Salih Diriklik

Mesut ve Salih 12 Eylül öncesinde Süleymaniye Camiine gelirlerdi, onları sinemaya teşvik ederdim. Şu son dönemlerde Mesut Uçakan’ın bizim sinemacılarla ayda bir yaptığı sabah kahvaltısı toplantılarından birine katılmıştım. Yapıcı ve yönlendirici bir konuşma yaptım. Bir genç sinemacı kalktı şöyle dedi:

  • Hocam! Bizim bildiğimiz hocalar sinemaya engel olurdu, siz ise teşvik ediyorsunuz. İlginizin özel bir sebebi var mı?

Şu cevabı verdim:

  • Ben Ülkemiz şartlarında İslâm alimi konumunda olan bir insanım. Sinema ile ilgilenmenin İslâm alimi olmanın gereği olduğuna inanıyorum. Dönemimizde Dinimizin, ortak aklın ve ilmin gerektirdikleri mânasına hem Marûf ve hem de Marûf’un zıddı anlamına Münker olabilen böylesi etkili bir kuruma ilgisiz kalmanın kabul edilebilir bir mazereti olamaz.

Camide Çekim Yaptık, Ben de Rol Aldım

Konuşup anlaştığımız üzere bir gün Mesut Uçakan, çekim ekibi ve aktörler/figüranlarla Camiimize geldi. (1992) Süleymaniye Camii içinde set kuruldu. Çektiği ÇÖKÜŞ filminin senaryosu gereği Kürsü’de konuşacak hoca etkilenilecek şekilde iç huzuru ile dinlenilecekti. Hoca rolünü ben üstlendim. Sarığım başımda ve cübbem sırtımda kürsüye çıktım. Hazırladığım metne göre ciddi ciddi konuştum. Film yapımcıları, oyuncuları ve figüranlarına yürekten tebliğ yaptım.

Hatıratı okuyacaklardan bazılarının itiraz edebileceklerini tahmin edebildiğin için açıklayayım; -Allah şanını artırsın- Peygamberimiz de Habeş asıllı oyunculara Mescid-i Nebi’de gösteri yaptırmış ve yoruluncaya kadar eşi Hz Âişe’ye de izlettirmişdi.

Mesut Uçakan’ın bu filminin Galası Çemberlitaş’taki Fırat kültür merkezinde yapıldı. Müthiş bir kalabalık vardı. Gecenin konuşmacıları arasında ben de vardım. Çünkü kendime ve fikirlerime güvenim vardı. (1992)

Münib Engin Noyan

Engin Noyan’ı severim, o da beni sever. Kendisiyle Çay TV ve Hilal TV de çokça programlar yaptık. Verdiğim “Cuma Mesajları” isimli 600 küsur sayfalık eserimi okuduğunda bana şöyle demişti:

– Kitaptaki makalelerinizde işlediğiniz konuları biz bugün de beğeni ile okuyoruz. Ama önemli olan bunların 30-40 yıl önce yazılmış olmasıdır.

Bir Hocanın Sinema Konusuna Girmesi Zordur

Engin Noyan örneğini şunun için verdim. Değil kırk sene önce bugün bile bir Selâtin Camii İmam Hatibi’nin sinema konusuna değil sahiplenerek girmesi, yaklaşması bile olası değil gibidir. Bilgi ve bilinç ister ve daha da önemlisi eleştirilere göğüs gerebilmek için şahsiyetinizi, amacınızı ve samimiyetinizi kanıtlamanız gerekir.

O dönemlerde hangi şartlar içinde yaşadığımız hususunda okuyucuya fikir vermek isterim. Yukarıda açıklanan macerayı yaşadığımız yıllardı, 1971 veya 1979 yılı olabilir. Hac için Mekke’deyiz. Kaldığımız otelin lobisine girince ünlü Nakşi şeyhi olup İsmailağa Camii İmam-Hatibi Mahmut Efendinin( Mahmud Ustaosmanoğlu) bacanağı ve müezzini olan merhum Hasbi Abdülkerim’i Suudi televizyonunun birinci kanalını izlerken gördüm. Beni görünce sanki müstehcen; erotik bir film izliyormuş gibi benzi attı, sapsarı kesildi ve sebebini sormuşuz gibi niçin izlediğini anlatmak için bin dereceden su getirdi. Genelde bakış açımız buydu.

Şimdilerde ne oldu da Mahmut efendiyi paylaşamayanlar televizyon kurma yarışına girdiler, televizyon vaizi oldular, caiz olmayan işler de yapılır oldu? Sonuçta bu da bir gelişmedir, olumlu bakmalıyız.

Bizler Sorumluyuz

Gerçekten biz İslâm’ın bağlısı ve öğreticisi gibi görülen insanlar, toplumun gelişimi ve geri kalışından büyük ölçüde sorumluyuz. Sinemanın ilk ürünlerini verenler onu icad edenlerdi. Onlar kendi dünyalarını yansıttılar. Biz de kendi değerlerimizi yansıtabilirdik. Ama itiraf edelim geri kaldık. Peki dün geri kaldık da ibret mi aldık. Sinemayı ve televizyon dizilerini çok çok aşan Sosyal Medya’da da geri kalmadık mı? İslâm’ı bir hayat düzeni olarak algılayamadığımız için bir iddiamız da yok gibi.

Sinemanın Meşruiyeti

Müslümanlar arasında sinemanın meşruiyeti hâlâ tartılıyor mu bilmiyorum. Ülkemizde onlarca İlahiyat Fakültesi olmasına rağmen sinema konusunda bildiğimiz kadarıyla Prof. Dr. Vecdi Akyüz hocanın gözetiminde bir tek doktora çalışması yapılmıştır. Oysaki bir çok doktora çalışmasının yapılması gerekirdi. Çünkü sinema konusu acildir. Gel gör ki İslâm, problemlerin çözüm kaynağı görülmediği için insan hayatına dokunacak konulara yer verilmiyor. Kişisel olarak bizim sinemanın meşruiyetini kabul edip etmeme problemimiz olmamıştır. Biz bu konuyu ‘Tapınma İçin Olmadıkça Resim ve Heykel Yapılabilir mi?’, ‘İslâm ve Sinema I-II’, ‘İslâmî Sinemanın problemleri I-III’ gibi makalelerimiz ve ‘İslâm Zaviyesinden Güzel Sanatlara Bakışımız’ isimli tebliğimizde verdiğimiz bilgilerle açıklık getirmiştik.

Hatırat kitapları konuların tartışılacağı/açıklanacağı yer olmasa gerektir. Ne var ki hatırat da olsa amaç bilgilendirme/düşündürmedir. Biz de bu vesile ile konuya biraz daha yakından bakmak istiyoruz.

Niçin Sinema

Sinema Rabbimizin kurduğu düzenin bir taklididir. Çünkü; Kur’ân’ın bildirisine göre İnsan Hayatı, kayıt ve çekim işlemleri ergenlik çağından başlayıp ölüm gelinceye kadar devam eden bir filimdir. İnsan, kendisine de izlettirilecek olan bu hayat filmine göre sorgulanacak, azaplandırılacak veya Cennet’le mükâfatlandırılacaktır.

(Açıklama ve kaynaklar için “Hayatımız Filme Alınıyor” isimli makalemize bakılabilir.)

İslâmî Sinema’nın Amacı

Amaç, Şanı Yüce olan Allah’ımızın insanlığa gönderdiği son İlahî Kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’in ve Onu bizlere örneklendirerek tebliğ eden evrensel nitelikli son Peygamber Hz.Muhammed’in sunduğu ölçüler içinde dünya hayatı huzurlu, âhiret hayatı mutlu güzel kul olmak ve insanların güzel kullar olmasını sağlayacak kültürel katkılar sunmaktır.

İslâm Açısından Sinemanın Önemi

Mükellef müminlerin namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek gibi bir görevi de ‘Mârûf’u emretmek ve ‘Münker’den menetmektir.

Açıklayalım:

Mâruf İslâmî kurallara, olgun-müşterek akla ve bilimsel verilere uygun olan söz, iş, sanat, yasa, kurum vs.dir. Münker ise Mârûf’un zıddıdır.

Sinema ve televizyon, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz dönemlerin kollektif çalışmayı gerektiren ve Mârûf veya Münker niteliğe bürünebilen kurumlarıdır. Mârûf olacak sinemanın/televizyonun gerçekleştirilmesi ve Münker vasıflı sinemanın/televizyonun değişime uğratılması farz (mutlaka yapılması gerekli) görevdir.

Rabbimizin Hayır’a çağıran ve Mârûf’u emredip Münker’den meneden bir cemâatin/topluluğun oluşturulmasını emretmesi, sinema ve televizyonun her bir alanı ile ilgilenen bir grubun olması gereğini işaret etmektedir. (Âl-i İmran’ın 3/104)

İslâmî Sinemanın Tanımı

  1. İslami sinema tabiri tartışılabilir ise de çerçevesi Kurân âyetleri ve Peygamberimizin buyruklarıyla belirlenmiş konuların aktarıldığı sinema, İslâmî Sinema olarak nitelendirilebilir.

Bu tür filimler öğretici olacak içerikleriyle gereklidir. Özellikle Müslümanlara yönelik olarak hazırlanmalıdır.

  1. İslâm’ın yücelttiği insana, ana babaya ve akrabaya saygı-yardım, düşkünleri/yaşlıları koruma, güvenilir olma, doğru sözlülük, sözleşmelere bağlılık, tevazu, kibirden-bencillikten korunma, zulme ve zalime karşı direniş, sevgi – dostluk, fedakârlık, hukukî ve sosyal adalet, aile hayatının kutsallığı, helâl kıskançlık, tüm canlı ve cansız varlıkların insan için yaratıldığı ve korunmaları gereken emanet oluşu, iffet ölçüleri korunarak yaşanan aşk, vs. gibi Kur’ân’ın Mârûf dediği evrensel mesajları içeren ve tabiî olarak insan doğasının onayladığı sinema da İslâmî Sinema’dır.

Bu anlamda İslâmî Sinema’nın gayr-ı müslim sinemacıların eliyle yapılmış pek çok örnekleri gösterilebilir. Bu tür sinemada önemli olan konular işlenirken İslâm’ın genel ilkelerine ters düşülmemesi ve haram kılınan işlerin meşrulaştırılmamasıdır.

Sinemanın İslâm Açısından Problemleri

İslâmî Sinema’nın bazı problemleri olabilir. Bu problemlere eğilirken dikkate alınması gereken temel gerçek Vahyin iniş süreci olmalıdır. 23 yıl olan bu sürecin ilk 15 yılında mesela faiz, içki-kumar yasağı ve tesettür emri ve sosyal hayatı düzenleyici ceza ve miras türü kurallar yoktur.

Bir diğer anlatımla ilk 15 yılda Tevhid ilkeleri işlenir, sosyal adalete vurgu yapılır ve örneğin zinaya yasak getirilirken Müslümanlar arasında faizli işlemler yapılmaktaydı. Müslüman kadınlar tesettürlü değildi ve içki kullanımı da yaygındı, ama faize, örtüsüzlüğe ve içkiye meşruiyet de verilmiyordu. Bunun anlamı İslâm’ın bütün ilkelerinden onay alacak sinemaya tedrici bir yöntemle gidilebileceğidir.

Biz İslâm’ın bütününe iman şartıyla, haramlar helâlleştirilmeden ( Mekke döneminde olduğu gibi bazı konulara yer vermeksizin ) evrensel mesajlı filmler çekebiliriz. Tarihî dönemlerin ictihadlarından değil ama Kur’ân ve Sünnet nasları/metinlerinden hareketle çözüm üretilemeyecek problem yoktur.

Sinema için söylediklerimiz, Televizyon için üretilmekte olan dizi filmlerimiz için de geçerlidir. Televizyon dizileri konusuna öncelik verilmesi ise çok daha önemlidir.

Nereden Nereye

İşte böyle tam 62 yıl önce Kasımpaşa sinemalarıyla başlayan sinema serüvenimiz, sinemanın nasıl İslâmî çizgiye getirilebileceği konusundaki düşünce cihadımızla devam ediyor. Rabbim hayra koşarken şerre yol açar olmaktan bizleri korusun. Peygamberimizin açıkladığı ölçüye de inanıyoruz:

“Ameller niyetlere göre değerlendirilir.”

(DEVAM EDECEK)

YARIN: YÜKSEK TAHSİLİM, EĞİTİM KURSLARI VE ÖĞRETİM HAYATIM