islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5961
EURO
34,7231
ALTIN
2.497,98
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Siyaset Kutsallaştı mı?

Siyaset Kutsallaştı mı?

Son aylarda, Siyasetti yoğun bir mücadele kendini hissettiriyor. Sanki, ülkenin en önemli meselesi, siyasi yarışta  x veya y grubunun kazanması gibi bir hava estiriliyor. Bunu, özellikle medya en üst seviyeye taşıyor.

Siyaset, bir dünya görüşü değildir:

Burada dikkatimizi çeken konu, siyasetin bir dünya görüşü ve hatta din gibi kabul edilerek, diğer siyasi görüşlerin düşman veya ıslah olmaz suçlu gibi görülmesidir. Mutlaka, geçmişte yanlış ve hatta ciddi derecede kötü ve olumsuz tutum ve politikalar geliştiren siyasi hareketler olmuştur. Fakat, her siyasi liderin sürekli olarak çok iyi veya çok kötü olması diye bir durum olmadığı gibi, siyasi mücadele niteliğinin de, bu karşı grupları birbirleri ile “çatıştırmaya yönelik bir mantık” taşımaması gerektiğini de  bilmek gerekiyor.

İyi dediğimiz siyasi partilerin de, çoğu zaman saldırma, alay etme ve karşısındaki mahkum etme tavrıyla hareket ettiğini  biliyoruz. Dolayısıyla, siyasette mutlak iyi ve mutlak kötünün, zaman, lider ve diğer faktörlere bağlı olduğunu anlamamız gerekiyor. Bunun için de, siyasetin temsilcisi lider ve partilere yönelik değerlendirmeleri ölçülü bir şekilde yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Özellikle Türk  toplumunda, Meşrutiyet döneminde beri, Batılı Anayasa’nın İttihat Terakki yönetimi tarafından aynen kabul edilmesiyle birlikte, Batı’nın sosyal yapısındaki arızaların zaman içinde bizde de aynen görülmeye başladığını biliyoruz. Çünkü  Batı siyasi sisteminin temelinde, “düşman kardeşler”mantığıyla, birbiriyle uyumsuz ve birbirinden kopuk sosyal sınıfların var olduğunu görmekteyiz.

Hatta büyük fikir adamımız Said Halim Paşa, “Batı’nın siyasi ve hukuki sistemini almak ile, sosyal yapıyı değiştirmenin mümkün olmadığını” o zaman söylemiştir. Nitekim, dediği gibi sosyal yapı iyi bir yönde değişmediği gibi, ciddi problemlerle yüz yüze gelindi. Herşeyden önemlisi, siyaset dendiğinde “çatışma, kavga ve zıt dünyalar” gibi konularla yüzyüze geldik.

Maalesef Türkiyede çoğunluk, gerek kendi değerleri ve gerekse tarihi geçmiş içinde yaşadığı, dinlediği bilgiler dahilinde bir siyasi tercihte bulunmaktadır. Hatta, öyle ki; Üniversitede yaptırdığım bir araştırmada, siyasi tercihlerin çoğunlukla dededen, babadan gelen bilgiler veya belli olayların tesiriyle yapıldığını, siyasi tercihlerde, parti programı, ülke gerçekleriyle uyumlu hizmet gibi konulardan çok, geleneksel veya duygusal his ve olayların geçerli olduğunu görmüştüm.

Bir diğer önemli konu ise, sosyal ve kültürel değerlerin, siyasi anlayışımızda ve parti sisteminde geçerli olmadığı ve çoğu zaman, karşı olduğumuz ve kendisini onaylamadığımız siyasi görüşe kızarak veya onu eleştirip, mahkum etmek isteyerek bir siyasi yöneliş içine girdiğimizi görmekteyiz. Böyle bir yönelişte, siyasi mücadeledeki kavga ve mahkum etmeyi bir yana bırakırsak; sanki dini bir inancı benimsemiş ve diğer inançları ise “batıl kabul eden” bir tutum ortaya çıkmaktadır.

Siyaset’i kutsallar savaşı olmaktan çıkarmak:

Siyaset, bir yönetme tarzı ve sanatıdır. Batılı anlayış gereği, parlamenter sistem içinde partiler vasıtasıyla yürütülmektedir. Bu konu da tartışılması gereken bir husus olmakla birlikte, şimdi tartışacağımız  mesele; siyasetin kuralları ve mantığı ile hareket etme konusundaki çarpıklıktır.

Buna göre, bir siyasi partiyi benimsediysek, o mutlaka doğru iş yapar!.. diye inanıyor ve kabul ediyoruz. Böyle bir bakış olmazsa, zaten o siyasi partinin benimsenmesi mümkün olmaz.. Karşıdaki siyasi parti ise, her yönüyle kötüdür ve ondan da hiçbir zaman iyi ve doğru bir söz ve icraat olmaz!… Bu mantık, aslında hayatın tabii ve sosyal kanunlarına aykırı bir durumdur. Çünkü bazan, beğenmediğimiz ve kendisini tenkit ettiğimiz insanlardan bile doğru bilgi ve tespitler çıkabilmiştir. Bu durumda, bizim siyasi tercihlerimiz, sıkıntılı bir mantığa dayanmaktadır.

Bir diğer husus ise; komşumuz A, x partisine oy vermesine rağmen; biz onunla iyi geçinir ve güzel komşuluk yaparken, x partisini hiçbir şekilde tasvip etmeye yanaşmamaktayız. Hatta, X partisine karşı yaptığımız mücadeleyi, o komşumuza layık görmeyi düşünmemişimizdir. Bu arada tarihi olaylar; her zaman kötü görülenlerle mücadele edilmediğini, bazan onlarla işbirliğine de gidildiğini  göstermektedir.

Bütün bu durumlar, siyasi hareketlerdeki tercihlerin temelsiz, aşırı ve hatta hayalci bir mantığa oturduğunu göstermektedir. O yüzden, sağlıklı olan; doğruyu söyleyen ve yapan ile, yanlışı yapanı birbirinden ayırmak ve hatta , doğruyu söyleyip de yanlışı  yapanı da, hak ve iyilik temsilcisi gibi görmemektir. Siyaseti, ne sadece samimiyet ve ne de bağlılıkla ölçmek durumunda olamıyoruz. Hatta, bazan körü körüne taraftarlık yaparak, bile bile yanlış tutumlara bile girilebiliyor. Sonuç olarak, duyguyla değil; akıl ile meselelere bakmak gerekiyor.

Prof. Dr. Sami Şener

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar
  1. Hasan Yalçın dedi ki:

    İlmi ve akli güzel tesbit ve ifadeleriniz için teşekkürler ve tebrikler…