islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
19°C

SÖZLERİNDEN DÖNENLER

SÖZLERİNDEN DÖNENLER

Önceki makalelerde “âyet bükücüler” olarak İsrâiloğulları’ndan küfre/şirke sapan “Yahudileri” veyâ “Yahudileşenleri” ele almaya çalışmıştık. Şimdi ise bu ikinci bölümde “Hırıstiyanlar” veyâ “Hıristiyanlaşanlar” üzerinde duracağız. Ama baştan hemen şunu söyleyelim ki; ilk bölümde Yahudiler için yazdıklarımız Hıristiyanlar için de geçerlidir. Çünkü birinci bölümde verdiğimiz/değindiğimiz âyetlerde Yahudiler tek başına değil Hırıstiyanlarla birlikte anılmaktaydı. Bu nedenle o âyetlere tekrar dönmeyeceğiz. Konuya girmeden önce şunu hatırlatalım ki; Kur’ân’da Hırıstiyan tanımlaması/ismi geçmez, tüm âyetlerde Hz. İsâ’nın bağlılarından “Nasârâ” -tekili nasrânî- diye bahsedilir ve yaygın yoruma göre bu tanımlama, Hz. Îsâ’nın doğduğu köyün ismi olan Nâsıra’dan gelmektedir. Bir başka görüş ise bu ismin, Hz. Îsâ’nın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle “yardım etmek” anlamındaki “nasr” kökünden türediğidir. Aynı zamanda kaynaklarda bu ismin ilk defa Antakya’da kullanıldığı belirtilmektedir.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki; Hz. İsâ, Hırıstiyan olmadığı gibi O’na bağlılıklarını ifâde edenler de Hırıstiyan değildi. Daha da ilginç olanı Hırıstiyan veya Hıristiyanlık kelimeleri İncillerde bile yer almamaktadır. O dönemde Hz. İsâ’ya iman edenlerin kendilerini tanımlamak için kullandıkları ifâdeleri şöyle sıralamamız mümkündür:. “Şâkirdler , Kardeşler , Azizler/Mukaddesler , İnananlar , Seçilmişler , Çağırılmışlar , Fakirler , Dostlar , Nâsıralılar, Celileliler.” Aslında Hz. İsâ lokal/yerel bir peygamberdir ve sadece İsrâiloğulları’na gönderilmiştir. Bunu da kendi diliyle şöyle açıklamıştır: “Öteki ulusların yolunu tutmayın! Samîriyeliler’in şehirlerine de uğramayın! Bunun yerine İsrâil halkının yitik koyunlarına gidin!”. Bunun anlamı bağlılarından tebliğ ettiği öğretiyi/uyarıyı asla İsrâil’den ve Hz. Mûsâ’nın şeriatinden soyutlamamaları ve bu bölgenin dışına taşımamalarıdır.

Fakat Pavlus, Hz. İsâ’nın bu emrine ve korumak istediği düzene karşı çıkmış; Hz. İsâ’nın öğretisine göre değil, kendisinin din anlayışının propagandasını yapmak üzere ferdî bir hareketle İsrâil’in dışındaki uluslara kendine özgü “Mesîh İsâ” imajını tanıtıp empoze etmeyi gâye edinmiştir. Sonunda da Yahudilerin dışındaki ulusların Hıristiyanlığa kazandırılması için, Hz. İsâ’nın teyid etmiş olduğu Mûsâ Şerîatı’nın tümünden de vazgeçmiştir . Bu gelişen zaman içerisinde Hıristiyanlık önce MS.1 yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun gölgesinde küçük bir Yahudi mezhebi olarak ortaya çıkmıştır. Ve 4. yüzyılda da Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olduktan sonra hızla dünya ölçeğinde yayılmıştır. Hıristiyanlık 16.yüzyılda İspanyollar tarafından Amerika kıtasına, daha sonraki yüzyıllarda da Britanya İmparatorluğu vasıtasıyla Asya ve Afrika kıtasına taşınmıştır.

Şimdi bu kısa girişten sonra tevhid akidesine bağlıyken, Hz. İsâ’yı ilâhlaştırarak inançlarından sapan Hırıstiyanların Allah’a verdikleri sözü nasıl unuttukları üzerine Mâide/14. âyette anlatılanlara dönebiliriz. Bu âyette şöyle denilmektedir: “Ve [aynı şekilde], ‘Biz Hristiyanız!’ diyenlerden kesin bir taahhüt almıştık. Ama onlar da, akıllarından çıkarmamaları emredilen şeylerin çoğunu unutmuşlardır. Bu nedenle, onlar arasında Mahşer Günü’ne kadar [sürecek] düşmanlık ve kini arttırdık. Ve zamanı geldiğinde Allah onlara neler işlediklerini gösterecektir.”

Âyete dikkat edilirse Arapça orijinalinde kendilerinden söz alınanlardan “nasârâ” diye söz edilmesi rağmen -bir çok çeviride/meâlde olduğu gibi- bu çeviride de onlardan “Hıristiyanlar” olarak bahsedilmektedir. Halbuki o dönemde daha öncede ifâde ettiğimiz gibi Hıristiyan terimi/ismi hiç bilinmemektedir. Kur’ân’dan öğreniyoruz ki; her peygamber gönderilmiş olduğu toplumdan Allah adına söz almış, onlarla “Misâk” adı verilen ilâhî bir sözleşme yapmıştır. Bunun farklı bir anlamı da Allah hangi topluma vahiy/elçi göndermişse, gönderdiği o vahiy ve elçiyle o toplumdan ahit almış demektir. Yâni vahiy ve elçi gönderimi aynı zamanda o toplumdan ahit alma anlamına gelmektedir. Ama ne var ki; bazı insânlar dünyada bu ilâhî sözleşmenin gereğine göre hareket ederken, bazıları da bu ilâhî sözleşmeyi unutmuş veya göz ardı etmişlerdir. İşte bu nedenle Allah, insânlık tarihi boyunca çeşitli zamanlarda peygamberler göndermek sûretiyle insânlara ilâhî sözleşmenin gereğince hareket etmelerini hatırlatmış ve onları Allah’ın buyrukları doğrultusunda bir hayat sürmeye sevk etmiştir.

İşte kitap ehli olan “nasrânîler” de önceden Hz. Îsâ’ya biat ederek her konuda kendisine itaat edeceklerine dair söz vermişlerdi. Ancak sözlerinde durmamış, kendilerine verilen emirleri unutup Allah’ın sözlerini işlerine geldiği gibi yorumlamışlardır. Bu verilen sözün ne olduğu bir başka âyette şöyle açıklanmaktadır: “Allah, geçmişte kendilerine vahiy verilenlere, ‘Bunu insanlara açıklayın ve ondan hiçbir şeyi gizlemeyin!’ [buyurduğunda, bunu yapacaklarına] dair onlardan güçlü bir taahhüt almıştı. Ama onlar bu taahhütlerini kulak arkasına attılar. Ve küçük bir kazançla değiştirdiler: Ne kötü bir alışverişti bu!”

Görülüyor ki; onlar, kitabı yâni ilâhî vahyi insânlara açıklamadıkları gibi çok az bir dünya menfaati karşılığında da o ilâhî kitabın âyetlerini tahrif etmişlerdir. Özellikle de son nebî olan Hz. Peygamber’in kendi kitaplarında zikredilen vasıflarını gizlemişler, örtbas etmişler ve insânlara anlatmamışlardır. Yine bunun yanında Hz. İsâ’nın “vekâleten kefaret”ine inanmalarının da kendilerini otomatik olarak kurtaracağına inanmışlardır. İşte bu “alışveriş”, geçersiz/anlamsız bir alışveriştir. Ve onların öteki dünyada kendilerine azabın dokunmayacağı yönündeki zannı bir hayalden, kuru bir temenniden ibarettir.

Tekrar üzerinde durduğumuz âyete dönersek, devâmında Allah’ın Hıristiyanlar arasına -verdikleri sözlerinde durmadıklarından- kıyâmet gününe kadar sürecek bir düşmanlık ve kin koyduğu vurgulanmaktadır. İşte bu, Allah’ın vah¬yini unutanların, vahyiyle ilgiyi kesenlerin, vahiyden uzak ya¬şamaya kalkışanların, vahyi hayatlarından dışlayarak kendi hevâ ve hevesleri istikâmetinde bir hayata yönelenlerin cezasıdır. Zaten tarihte de görülüyor ki; Hıristiyanlık içinde ortaya çıkan çeşitli mezheplerin mensupları arasında asırlarca şiddetli savaşlar cereyan etmiştir ve nitekim XX. yüzyılda yaşanan dünyanın en kanlı iki savaşı da –din dışı sebeplere dayansa bile– yine Hıristiyanlar arasında başlamış daha sonra dünyâya yayılmıştır. Kısaca; onların Hz. İsa’nın gerçek öğretisinden -ve böylece sahih Allah inancından- uzaklaşmaları, sözde Hıristiyan kavimlerini sık sık birbirine düşüren ve sonu gelmez savaşlara ve karşılıklı öldürmelere yol açan düşmanlığın ve nefretin asıl sebebidir.

Özetle anlıyoruz ki; “Hıristiyanlık” ismi Hz. İsâ sonrası dönemde bizzat Hz. İsâ’nın Allah merkezli öğretisine değil, ilk Hıristiyan toplumunun geliştirdiği “İsa-Mesih” merkezli dine tabi olanlara verilen bir addır.

Onlar Hz. İsâ’nın sözleşmesine sadık kalmadıkları gibi onunla olan ahitlerini bozmuşlar ve arkasından da ilâhî vahyin âyetlerini bükerek/unutarak kitapsız/ilimsiz bir hayatın mah¬kûmu olmuşlardır. Bu davranışlarından ötürü de Allah onların arasına kıyâmete kadar hiç eksilmeyecek bir düş¬manlık koymuştur. Şüphesiz bugün Hıristiyanlık olarak tanımlanan inancın arkasında tarihsel Hz. İsâ değil, mimarlığını/kristolojini Pavlus’un kurguladığı yapay/sanal İsâ vardır. Çünkü onun sözleri ölümünden sonra ilk Hıristiyan toplumu ve İncil derleyicileri tarafından zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlara uygun olarak yeniden yorumlanarak, redaksiyon ve revizyona tabi tutularak orijinal bağlamlarının dışına itilmişlerdir. Öyle ki, bu süreçte ölümünü takip eden birkaç on yıl gibi çok kısa bir süre zarfında doğumu, gösterdiği mucizeler, çarmıha gerilişi ve dirilişiyle ilgili anlatılan öyküler, daha ilk yüzyılın sonlarında onu kendisine ibâdet edilen bir Gentile Tanrı’ya dönüştürülmüştür.

NECMETTİN ŞAHİNLER

MİRATHABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.