islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4487
EURO
34,7895
ALTIN
2.446,57
BIST
9.940,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Tarih Boyu Yıkıcı ve Siyonist Kıskaçta Kudüs-ü Şerif

Tarih Boyu Yıkıcı ve Siyonist Kıskaçta Kudüs-ü Şerif

Kudüs-ü Şerif veya Yahudilerin “barışın şehri adını verdikleri Yeruşalim, antik çağlardan günümüze kadar çok boyutlu anlamlarıyla bu özelliklere sahip nadir şehirlerden biridir. Kadim dünyada sıradan bir şehir iken İsrail peygamberlerinden Yuşa zamanında alınması için çaba gösterilen (Yuşa, 10/1-4) ama başarılı olunamayan Kudüs, önceleri Yebusiler adındaki bir kavmin elinde bulunuyordu. Bundan dolayı şehre Yebus adı da verilmekteydi. İlk kral olan Talut’un ölümünden sonra savaşçı peygamber Hz. Davud (a.s.), kral olmuş ve ilk icraat olarak Kuzey ve Güney kabileleri toparlamayı başararak Kudüs’ü putperestlerin elinden kurtarmış ve şehri krallığının politik ve dini başkenti yapmıştı.

Yahudi geleneğine göre şehre Yeruşalim adını veren Hz. Davud (a.s.)’dır. Hz. Davud (a.s.), şehirde önceleri Yebusilerin kalesi olarak kullanılan ve şehrin en yüksek tepesini oluşturan Zion adlı yerde yeri kraliyet sarayı olarak inşa ettirmiş, Ahit Sandığını şehre getirerek onu dini açıdan da ulusun başkenti yapmıştı. Hz. Davud (a.s)., Ahit Sandığı’nı İsrail’in ibadet ettiği, toplanma çadırının içine koymasına rağmen toprak ve kral sahibi olan kavme bir tapınak inşa etme düşüncesindeydi. Yahudi kaynaklarına göre devrin peygamberi Nathan’ın vahyiyle Tanrı’nın bu tapınağı inşa etmesini istemediğini öğrenen Hz. Davud (a.s.), bu fikirden vazgeçer. (I. Tarihler, 17.bab). Tapınak inşa etmek oğlu Hz. Süleyman’a (a.s.) nasip olacaktır.

Kudüs’un görkemli önemi Hz. Süleyman (a.s.) döneminde artmıştı. Zira Hz. Süleyman (a.s.), babasının rüyasını gerçekleştirmiş ve Süleyman Mabedi diye bilinen tapınağı ve saray kompleksini inşa etmişti.  M.Ö. 922 yılında Hz Süleyman (a.s.), ölünce İbrani krallığı ikiye bölünmüş ve Kudüs’ün şanlı statüsü gittikçe düşmeye başlamıştı.  Yahuda (Judah) ve Bünyamin (Benjamin) adlı güney kabileleri Kudüs’ü başkentleri kabul etmişler, şehir politik açıdan ayrılmış olmasına karşın, kuzey kabileleri tarafından ibadet için gelinen kutsal şehir olmayı sürdürmüştü.

Bu bağlamda dini-politik açıdan tarih boyunca Kudüs’ü etkisi altına almak isteyen üç farklı egemenlik türü ve politik tavrı mevcut olmuştur: “tahrip edici (Babil- Roma)”, “tekelci (Siyonist ve Evanjelik)” ve “koruyucu güçler (Müslüman)”.

1.) Kudüs’ü Yıkıcı Putperest ve Seküler Güçler: Babil ve Roma

Tahrip edici güçler, bir dinin anlayışını, Allah’ın kanunlarına göre işleyen kaderi, Sünnetullahı, İslam’ı ortadan kaldırmak isteyen güçler. Bu güçler, Davud ve Süleyman peygamberlerin fethedip inşa ettikleri Kudüs’ü kendilerine rakip görüp ona düşmanlık edenlerin yaklaşımını yansıtmaktadır. Söz gelişi M.Ö. 722 yılında kuzeydeki kabilelerin bulunduğu İsrail krallığı Asurlular tarafından yıkılınca Güney Krallığı Kudüs’ün başkentliğinde  hayatiyetini bir müddet daha sürdürmüş, ancak Babililer, Buhtunnasr idaresinde  M.Ö. 587’de Yahuda devletini yıkarak halkı Babil’e tutsak ve köle olarak götürmüş, Kudüs’ü tahrip edip Süleyman Mabedini (Beyt ha-Mikdaş) tüm kurumsal kimliğiyle ve fiziksel görünümüyle ortadan kaldırmıştı. Yaklaşık yarım asır sonra (m.ö. 537) gerçekleşen Babil esaretinden kurtulan ve Filistin topraklarına geri dönmelerine izin verilen Yahudiler, ruhbanların öncülüğünde Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmişler ancak M.S. 67’de tam anlamıyla henüz yapılanması tamamlanan bu mabed sadece üç yıl sonra M.S. 70 yılındaki Yahudi isyanı sonucu Romalı Titus ve ordusu tarafından yakılıp yıkılmaktan kurtulamadı. Kudüs’ün İsrail kimliği tamamen silindi. Yahudiler zorunlu olarak diyaspora kültürüyle tanışmak zorunda kaldılar. Tanrı ile sürekli yürüdüğünü iddia eden ve kendisini “İnsanların Işığı” (Lumen Gentium) gören bir kavim tahrip ve tahrif edici pagan güçler tarafından Tanrı’nın evinden ve Davud’un görkemli şehrinden uzaklaştırıldı.

2.) Kudüs’e Hegemonya Kurmak İsteyen Tekelci Güç: Siyonizm

Bu tavır tarihte haçlıların, Yahudi ruhban geleneğinin asırlar süren tavrı, günümüzde ise Siyonistlerin, Evanjeliklerin ve Filistinli Müslümanlara terör estiren sözde İsrail’in tavrı kabul edilebilir.  Zira bir taraftan Yahudiler, seçilmiş halk öğretisiyle desteklenen ve sosyo-kültürel açıdan oluşturdukları sinagog merkezli tecrit ve elit uzleti anlatan getto zihniyiyle diğer insanları dışlayan ve başka kültürlerinden “arındırılmış” bir salt Yahudi yerleşim yerine dönüştürmek ister.  Bu yüzden Siyonistler de kendilerini Yahudiliğin devamı gören Hıristiyanlar da Kudüs’ün barındırdığı tüm irfan medeniyet ve birikimi tasfiye etmek isterler.

Siyonizm, Yahudilerin kutsal topraklarda ibadet etmelerini oraya yeniden geri dönerek tekrar eski şanlı günlere geri dönmeyi amaçlayan kökleri II. Tapınak dönemine kadar giden, 19. Yüzyılın sonlarından itibaren gelişme gösteren teo-politik bir Yahudi ideolojisini yansıtır. Siyonizm, diğer milletlerden üstün, onlar adına seçilmiş bir halk olan Yahudilerin, Tanrı Yahve’nin kendileriyle ile yaptığı özel ahdin karşılığında onlara vaadedilen toprak, kral ve tapınağın filistinde yeniden yapılandırılmasına yönelik güçlü vurgular yapar. Kudüs, tekelci ve dışlayıcı bir anlayışa sahip siyonizme göre, sadece Yahudiliğe ve Yahudilere aittir. Siyonizm daha özel anlamda Yahudileri, kendilerini vaad- ifa diyalektiğine sahip olan ve hiçbir millete daha önce verilmeyen ilahi ve fiziksel güçlerle donatılmış bir halk görürler.

Siyonizm, vaadedilen toprakların kutsallığını katmanlar halinde anlar. Buna göre Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölge Yahudi halkına  Tanrı tarafından hibe edilmiştir. Bu topraklar Tevrat kadar mukaddestir. İkinci katmanda ise tarihte Hz. Yuşa ile başlayan, Davud ve Süleyman kral peygamberler tarafından fethedilen Yahudilerin fiili toprakları bulunur. Üçüncü katmanda siyonistlerin ezeli- ebedi başkent kabul ettikleri Kudüs şehri yer alır. Dördüncü katmanda ise Zion tepesinde yer alan Beyt ha-Mikdaş ( Beyt’ül- Makdis/Süleyman Mabedi) varken son ve çekirdek katmanda ise bu mabedin içinde kutsal ahit sandığının bulunduğu kutsalın en kutsalı denilen mekan yer alır. Yahudilere göre yeryüzündeki en mukaddes yer burasıdır ve şimdilerde Müslümanların elindedir.

Siyonizme göre Kudüs’ün önemi de katmanlar halinde anlaşılabilir; öyle ki başlangıçta putperest bir şehirken kral Davud sayesinde kutsanmış ve İsrail politikalarının merkezi olmuş, Ahit Sandığı ve içindeki Tevrat’ın bulunduğu Mabed’in bu şehirde olmasıi Tanrı’nın gizemli varlığı olan Sekine’nin( şakinah) ağlama duvarında kain oluşu gibi sebepler Kudüs’ün önemi için yeterlidir.  Babil’den itibaren Yahudilerin Kudüs özlemini Mezmurlar şöyle dile getirir; ”Ey Kudüs! Seni unutursam sağ elim kurusun. Seni anmazsan dilim damağım birbirine yapışsın.” (Mezmurlar 137).

Apokaliptik Yahudi literatürü, Kudüs’un son günlerdeki dünya başkenti olarak maddi alem içindeki rolünü Siyonizm için güçlü olarak vurgular; Amots oğlu Yeşaya’nın Yahuda ve Yeruşalim’le ilgili görümü: RAB’bin Tapınağı’nın kurulduğu dağ, Son günlerde dağların en yücesi, Tepelerin en yükseği olacak. Oraya akın edecek ulusların hepsi. Birçok halk gelecek, “Haydi, RAB’bin Dağı’na, Yakup’un Tanrısı’nın Tapınağı’na çıkalım” diyecekler, “O bize kendi yolunu öğretsin, Biz de O’nun yolundan gidelim.” Çünkü yasa Siyon’dan, RAB’bin sözü Yeruşalim’den çıkacak. RAB uluslar arasında yargıçlık edecek, Birçok halkın arasındaki anlaşmazlıkları çözecek. İnsanlar kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri,  Mızraklarını bağcı bıçağı yapacaklar. Ulus ulusa kılıç kaldırmayacak, Savaş eğitimi yapmayacaklar artık.  Ey Yakup soyu, gelin RAB’bin ışığında yürüyelim. (İşaya, 2/1-5).

Sonuç olarak gayet masum olarak anlaşılabilen metin Siyonizm için eskatolojik ve aşırı politik anlamlar içerir; mesela, bütün insanların İsrail’in köle olması, On Emrin verildiği Sina dağı’nı temsil eden İsrail peygamberler geleneği yerine II. Tapınak döneminde gittikçe güçlenen ruhbanları ima eden Zion dağının en yüce dağ oluşu, Kudüs’ün sadece İsrail’in değil tüm dünya için anahtar roller üstlenmesi, İnsanlığın karanlık içinde İsrail’in ise tüm insanlığın Işığı olması temel anahtar ifadeler olarak göze çarpmaktadır. Ancak buradaki temel nokta, Siyonistlerin teolojiye bulandırılmış siyasi anlayışında İsa Mesih dışında başka bir mesihin gelip Kudüs’ü ve tapınağı kurması ve kral olarak devleti idare etmesidir.

 

Prof. Dr. Mustafa Alıcı

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.