islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5317
EURO
34,8626
ALTIN
2.441,40
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Tarih ve Sorumluluk

Tarih ve Sorumluluk
29 Mayıs 2023 09:00
A+
A-

Tarih, insanlığın  yaşadığı ve şahid olduğu hadiselerin yer aldığı toplum hafızasıdır. Bu hafızanın varlığı, insanların nelerle karşılaşıp, hangi karar ve tutumlara girdiğinin sonuçlarını vermesinden dolayı önemlidir.

İnsan, aklı ve tecrübesi ile tarihi olaylardan ibret alır ve geleceği için bir değerlendirme yapar. Hadiselerin hangi şart ve faktörler içinde gerçekleştiğini analiz ederek, nasıl bir yol tutması konusunda bir değerlendirme yapar.Kur’anı Kerim, geçmiş insan toplumlarının hayatlarından özellikle doğru yoldan sapma konusunda  örnekler verip, doğru yolun önemi ve değeri hakkında ikazlarda bulunurak  bir durum tesbiti yapmamıza imkan verir.   İnsan, din ve akıl sahibi bir varlık olarak, kendi geleceğini kendi elleriyle hazırlar. Sorumluluğunu başkalarının eline vermez. Sorumluluğun devri,siyasi ve mesleki alanlar açısından devredilebilir niteliktedir. Bu devir olayı da, gözü kapalı bir şekilde gerçekleşmez.

İslam dini, şahsi ve toplumsal konularda, sorumluluk verdiği kişinin hayat tarzına ve yaptığı işlerin düzgünlüğüne bakarak yetkinin verilmesini ister, ama kontrolu da elden bırakılmamasını öğütler.

Özellikle toplumu ilgilendiren konular, amme yani kamu işleri konusunda, bu hususa özellikle dikkat edilir. Kamu hakkı, İslam’da her müslümanın sorumluluğu altındadır.

Modern toplumun denetimsizliği:

Rönesans ile birlikte Batı dünyasında, kamu ile ilgili konular, devletin eline verilmekle birlikte toplum iradesinin dışında kalmıştır. Demokrasi ile birlikte herkesin yönetimde rol aldığı kabul edilir, ama; tüm yetkiler siyasi partilere bırakılır. Siyasi partiler de, kendi bağlılarını manevi ve siyasi bir bağlılığa sokarak, hata ve yanlışlardan uzak bir kutsallık oluşturarak, kendine bağlar. Böylece siyasi inanç, bütün hata ve yanlışları meşrulaştıran mistik bir tesir içinde varlığını sürdürür.

Sorumluluğun kaynağı hak ve hukuk, bir inanç ve ahlak sistemi olarak, bütün bağlılıkların üzerinde yer alması gerekirken; batı kaynaklı siyaset, bir icra makamı olarak, hukukun da iplerini elinde tutar. Böylece, halkın denetleme imkanını elinden alır.Artık kitleler, ”kendi partileri” ne o derece bağlanırlar ki, onların hata yapacağına ihtimal vermezler. Doğu ve müslüman toplumlardaki ruhani ve ahlaki değerler, siyaset yoluyla laik bir kutsallığa bürünmüş olur. Bir manada siyaset, dinin yerine geçer.Belki de, son asırda toplumları dejenere eden en önemli konu, siyasetin değerlerin yerini alarak, şahıs ve grup menfaatini en üst düzeyde sürdürülmeye çalışılmasıdır.

Sorumluluk kaybı,  sosyal bir hastalık mıdır?

Toplum, sorumluluk değerleri içinde görevini yapamadığında, yerini taraftarlığa bırakır. İnsanlar, kendilerine ait olan rol ve görevleri, şuur kaybının neticesi olarak  siyaseten ait oldukları kuruma bırakırlar.

Bu durum Ziya Paşa’nın “ Hakim ola davacı, Ol muhzır (dinleyiciler) dahi şahit. Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet” dizelerini hatıra getirir.
Halkın kendine ait denetleme rolünü devrettiği siyasi iktidar, kendi kendini ne kadar denetleyebilir ve hatta, onları hukuku uygun hale nasıl getirebilir?.. Elbette, böyle bir sistem, sürekli hata ve haksızlıklar içine girme durumu ile karşı karşıya kalacaktır.

Siyaset, tüm idari sistemi elinde tuttuğu için, ard niyet veya menfaatlerin hedefi olmak durumundadır. Siyasiler ve bürokratlar, birçok haksızlık ve menfaat edinme talepleriyle karşılaşacaktır. Üstelik te, en yakınları tarafından..

Tarihi olaylar, haksızlık, rüşvet, iltimas ve menfaat alışverişleriyle birçok büyük devletin paramparça olduğuna şahit olmuştur. Üstelik, bu devletin yöneticileri de kendilerini hak ve doğruluk içinde olduklarını zannettikleri bir dönemde..

Günümüzde de, yine aynı şartlarla yüz yüze kalmaktayız. Tarihte Babil, Yunan, Roma, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı devletleri gibi birçok devletin, “çok iyi oldukları”nı söyledikleri dönemde çöküş yaşadıklarını unutmayıp; tarihi, ahlaki ve sosyal sorumluluklarımızı unutmamamız gerekiyor. Çünkü devlet, sadece siyasi veya bürokratların değil, daha çok halkın sorumluluğuna verilmiş bir emanettir.

Prof. Dr. Sami Şener

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. SELİM BİLMEN dedi ki:

    Evet abi, insanımızı tekrar eğitimden geçirerek
    Okumaya, düşünmeye,analiz etmeye,tekrardan kendini ÇEK etmeyi anlatarak, Olaylara objektif şekilde bakıp
    Değerlendirmesini sağlamalıyız ki, SAĞLIKLI
    BİR TOPLUM İNŞA EDELİM.
    İŞİMİZ ZOR, RABB’İM YARDIMCIMIZ OLSUN.