islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3410
EURO
35,0620
ALTIN
2.238,57
BIST
8.790,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
9°C
İstanbul
9°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
11°C
Perşembe Az Bulutlu
11°C
Cuma Az Bulutlu
13°C
Cumartesi Az Bulutlu
14°C

ABD’nin yeni Afrika stratejisi: Retorik realiteyi belirler mi?

ABD’nin yeni Afrika stratejisi: Retorik realiteyi belirler mi?
13 Ağustos 2022 11:25
A+
A-

Afrika uzmanı Yusuf Kenan Küçük’ün kaleme aldığı “ABD’nin yeni Afrika stratejisi: Retorik realiteyi belirler mi?” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış olan John Bolton yayımladığı hatıratında Trump’ın kendisine “Neden Afrika’dayız?” sorusunu yönelttiğini aktarır.

Bolton’un bu soruya yanıt verip vermediğini, verdiyse cevabının ne olduğunu bilemiyoruz.

ABD özelinde küresel rekabetin icaplarından demokrasi savunuculuğuna, terörle mücadeleden ekonomik çıkarların güdülmesine kadar birçok hedef bu soruya cevap teşkil edebilir.

Ancak bu yanıtların hepsinin aynı anda verilmeye çalışılması ABD’nin Afrika’ya yaklaşımında üç kritik çelişki ortaya çıkarıyor.

Bu çelişkilere geçmeden önce ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken tarafından 8 Ağustos Pazartesi günü açıklanan ABD’nin yeni Afrika stratejisine göz atmak gerekiyor.

Güney Afrika ziyareti bağlamında Pretorya Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Blinken, Sahra-altı Afrika ülkelerinin egemenliklerine saygı, demokrasi ve iyi yönetişim standartlarının geliştirilmesi, sürdürülebilir kalkınmayı temin ile iklim değişikliğine uyum ve temiz enerjiye geçiş olarak özetlenebilecek dört öncelikli alanda Afrika ülkeleriyle birlikte çalışmak istediklerini söyledi.

Blinken ayrıca, 13-15 Aralık 2022 tarihlerinde Vaşington’da düzenlenecek ABD-Afrika İkinci Liderler Zirvesi’nin bu istikamette önemli bir fonksiyon icra edeceğini söyledi.

Eşit ortaklığa vurgu yapan Blinken, ABD’nin yeni Afrika stratejisinin temelinde Afrika ülkelerinin önemli bir jeopolitik güç olduğu gerçeğinin bulunduğunu ifade etti.

Öte yandan Blinken, Afrika ülkelerini ağır borç yükü altına soktuğu iddiasıyla Çin’i eleştirdi.

Rusya’yı da Wagner grubu aracılığıyla kıta ülkelerinin içişlerine karışmakla suçladı.

Açıklanan strateji dikkat çekici olmakla birlikte Afrika’nın hemen hiçbir zaman ABD’nin temel stratejik öncelikleri arasında yer almadığını belirtmek gerek.

Ronald Reagan’dan itibaren tüm başkanlar sağlık, ticaret ve enerji gibi alanlarda Afrika’ya yönelik simgesel projeler hayata geçirdiler.

Fakat kıta temelde sağlık, göç ve güvenlik sorunlarının kaynağı olarak görüldü.

Bu minvalde kıtaya yönelik sınırlı, dönemsel ve reaksiyoner ilgi, ABD’nin Afrika politikasında birbiriyle bağlantılı bazı çelişkiler meydana getirdi.

Çelişki 1: Küresel rekabette piyonlar vs.
Münhasır yaklaşım gerektiren egemen ülkeler

Açıklanan stratejiyle Biden yönetiminin, kıtayı jeopolitik rekabetin taşrası olarak gören Trump döneminden özellikle söylem bazında ayrıştığı ve “karşılıklı saygıya dayalı ilişkileri” ön plana çıkardığı görülüyor.

Ancak Herman Cohen’in 2020 yılında yayınlanan kitabında da belirttiği üzere, ABD’nin kıtaya yaklaşımını küresel güç dengelerine dayalı çıkarlar belirliyor.

1957 tarihli Ulusal Güvenlik Konseyi değerlendirmesinde Afrika, küresel stratejik rekabette bir muharebe meydanı ve bir ganimet (prize) olarak tanımlanmıştı.

Soğuk Savaş yıllarında ABD, Sovyetler Birliği’nin kıtada nüfuz alanı ve müttefik kazanmasını engellemek için siyasi suikastlar ve vekalet savaşları dahil birçok yola başvurmuştu.

1990’lı yıllardan itibaren ise Çin, kıtada artan ekonomik etkisi nedeniyle ABD’nin çıkarlarına bir tehdit olarak algılanmaya başladı.

Barack Obama’nın başkanlığı döneminde ABD’nin stratejik tehdit algısının Çin’e kaydığı “Asya’ya yöneliş” politikasıyla teyit edildi.

Trump’ın başkanlığının ikinci yılında (Aralık 2018) açıklanan Afrika stratejisi, kıtada Çin’le rekabete endeksliydi.

Yine Trump döneminde kabul edilen kıtayla ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine matuf “BUILD Act” ve “Prosper Africa” gibi inisiyatifler büyük ölçüde Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne karşı koymayı hedefliyordu.

2014 yılından bu yana etkinliğinin artması nedeniyle Rusya’nın kıtada ABD’nin radarına takıldığını belirtmek gerek.

Afrika’da Rusya ve Çin’i dengeleme politikasının Biden yönetiminde de devam ettiği görülüyor.

Bu minvalde nisan ayında Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen “Rusya’nın Afrika’daki Zararlı Faaliyetleriyle Mücadele Kanunu” zikredilebilir.

Ancak büyük güçlerin rekabetine dayalı bu yaklaşım, Afrika ülkeleri nezdinde ABD’nin kendileriyle egemen birer ülke olarak ilgilenmediği, küresel rekabetin birer piyonu olarak görüldükleri algısını güçlendiriyor.

Dahası Afrika ülkeleri, ABD’nin Çin’e yönelik sert eleştirilerinin Afrika ülkelerinin haklarının savunulmasından değil, kıtada Çin’in gerisinde kalmış olmanın verdiği hayal kırıklığından kaynaklandığına inanıyor.

Eleştiri getirilirken alternatif oluşturulamaması nedeniyle ABD’nin Afrika ülkeleri nezdindeki tesir gücünün de azaldığı müşahede ediliyor.

Nitekim ABD’nin geleneksel müttefiki olan Etiyopya’da iç savaşın durdurulmasına yönelik girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.

Bağımsızlığını dahi ABD’nin siyasi ve ekonomik desteğine borçlu olan Güney Sudan’da ise Cumhurbaşkanı Salva Kiir ve Yardımcısı Riek Machar’ın 10 yıldır yapılamayan seçimleri iki yıl daha ertelemelerine engel olamayan ABD “ne haliniz varsa görün!” tavrı takınmak zorunda kaldı.

Çelişki 2: Terörle mücadele vs.
Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu

Terörle mücadele konusu, 1998 yılında Nairobi ve Darüsselam büyükelçiliklerinin el-Kaide tarafından bombalanmasının ardından ABD’nin Afrika politikasının en önemli bileşenlerinden biri haline geldi.

11 Eylül saldırılarının ardından benimsenen terörizmle küresel savaş konsepti, çok sayıda Afrika ülkesini terörle mücadelede cephe hattı haline getirdi.

Bu bağlamda ABD, son 20 yıldır demokrasi ve insan hakları karnesine bakmaksızın terörle mücadelede kendisiyle işbirliği yapan Uganda Cumhurbaşkanı Museveni gibi Afrikalı liderlere destek veriyor.

Biden’ın sekiz yıl boyunca yardımcılığını yaptığı Obama, bir taraftan Afrika ziyaretleri sırasında muadillerine demokrasi ve iyi yönetişim telkinlerinde bulunurken, diğer taraftan ABD’nin üslerine ev sahipliği yapan ülkelerdeki anti-demokratik uygulamalara ve devlet başkanlarının görev sürelerini uzatmalarına sessiz kalıyordu.

Halihazırda Afrika ülkelerindeki 10’un üzerindeki üssünde 6000 civarında askeri bulunan ABD’nin kıtaya yönelik kalkınma yardımlarının en az üçte birinin güvenlik sektörüne gittiği biliniyor.

Örneğin insan hakları karnesi zayıf olan Uganda ordusunun toplam bütçesinin yüzde 10 ila yüzde 15’i ABD yardımlarıyla karşılanıyor.

Trump dönemine kıyasla Biden yönetimi insan hakları ve demokrasiyi önceleyen bir diskur benimsemiş olmakla birlikte Afrika politikasının genel çerçevesinin değiştiği söylenemez.

Nitekim ABD’nin terörle mücadelede müttefiklerinden olan Çad’da Cumhurbaşkanı İdris Deby’nin ölümünün ardından oğlunun, anayasaya aykırı şekilde devlet başkanlığına getirilmesine Biden yönetimi tepki göstermedi.

Biden yönetimi ayrıca, Mozambik ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki iki silahlı grubu terör örgütleri listesine aldı.

İnsan hakları örgütlerinin sürekli eleştirdikleri insansız hava aracı saldırılarının da Biden döneminde devam ediyor.

Bu bağlamda ABD’nin demokrasi ve insan hakları konusundaki söylem ve eylemleri arasındaki uyumsuzluklar ABD’nin Afrika politikasındaki önemli tezatlardan birini teşkil ediyor ve Rusya ve Çin karşısındaki ahlaki üstünlük iddialarını boşa düşürüyor.

Çelişki 3: Afrika ülkeleriyle ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirme söylemi vs.
ABD ve Afrika’daki yapısal engeller

Afrika ülkeleriyle ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi ABD’nin Afrika politikasının değişmez bileşenlerinden bir tanesi.

2000 yılında kabul edilen Afrika Büyüme ve Fırsatlar Yasası (AGOA) ile hem Afrika ülkelerinin ABD piyasasına gümrüksüz girişine olanak tanınmış, hem de Afrika’ya yönelik ABD yatırımlarının önünün açılması hedeflenmişti.

Uygulamada çok etkin olmamakla birlikte AGOA halen ABD ile Afrika arasındaki ticari ilişkilerin temelini oluşturuyor.

Ancak her yıl düzenlenen ABD-Afrika iş zirveleri ve son 10 yılda hayata geçirilen çok sayıda Başkanlık inisiyatifine rağmen ABD’nin Sahra-altı Afrika’yla olan ticaret hacmi 2008 yılındakinin neredeyse üçte biri kadar.

Aynı dönemde Çin kıtayla ticaret hacmini iki katın üzerinde artırdı.

Dahası, ABD’nin kıtadaki doğrudan yatırımları 2008 yılında 36,6 milyar dolar iken 10 yıl sonra, yani 2018 itibarıyla 34 milyar dolar seviyesine gerilemiş durumda.

Bu durumun ortaya çıkmasında, Afrika ülkelerinin altyapı yatırımlarını finanse etme kapasitelerinin yetersizliği, kıta ülkelerinde iş yapma kolaylığı endeksindeki düşüklük, yolsuzluk, altyapı eksiklikleri, güvenlik sorunları ve siyasi risklerin yüksekliği gibi faktörlerin etkisi büyük.

Öte yandan, ABD özel sektörünün kıtaya yönelik önyargıları, yatırım yapmak isteyenlere hangi ABD kurumunun bilgi, yönlendirme ve teşvik sunacağının net olmaması ile ABD’li firmaların risk iştahlarının düşüklüğünün önemli payı var.

Bu çerçevede, Vaşington’daki Afrika’yla ekonomik ilişkileri geliştirmeye arzusu, yapısal sorunlar nedeniyle ABD özel sektörü nezdinde henüz makes bulmuş değil.

Sonuç:

Dışişleri Bakanı Blinken’in ana hatlarıyla ortaya koyduğu yeni Afrika stratejisinden anlaşıldığı kadarıyla Biden yönetimi, iç içe geçmiş bu çelişkilere çözüm olarak gittikçe kızışan küresel rekabet ile terörle mücadele konularını fazla dillendirmemeyi, ekonomik ilişkilerin önündeki yapısal engelleri ise görmezden gelmeyi seçmiş gibi.

Bahse konu alanlardaki sorunları ise, Afrika ülkelerinin stratejik önemi ve egemenlikleri, küresel sorunların çözümü istikametinde ortaklık, demokrasi ve kalkınmanın ileriye taşınması gibi üst perdeden retorikle kapatmayı yeğlemiş görünüyor.

Aralık ayındaki ikinci Afrika zirvesinin vereceği ivmeyle birlikte Biden yönetiminin bu stratejisi, ABD’nin reel politik odaklı Afrika politikasını bir sonraki seçimlerin yapılacağı 2024 yılına kadar idare edebilir.

Ancak, politikadaki çelişkilere samimi çözüm aranmadan geçen her gün ABD Afrika’da daha fazla zemin kaybedecektir.

https://www.indyturk.com/ YUSUF KENAN KÜÇÜK 

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.