islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5866
EURO
34,8157
ALTIN
2.414,03
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Açık
20°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C

Aklî Süreçlerin Manevî Tekâmüldeki Rolü (6)

Aklî Süreçlerin Manevî Tekâmüldeki Rolü (6)

Bu yazımızda biz aklî süreçlerden bilinçli bir şekilde sürekli olarak akıl yürütmeye bağlı olarak düşünmeyi ve bunun bir sonucu olarak yeni zihnî olgulara ulaşabilmeyi anlamaktayız. Bu doğrultuda manevî tekâmül (gelişim) maksatlı (şuurî ve gayri şuurî) akıl vasıtasıyla iman hakikatlerine giden yolda hayal (tasavvur), idrak (algılama) ve zihnî tasdik süreçleri önem arz etmektedir.

İnsandaki Hayal Gücü ve Tasavvur

Sosyal psikolojide hayal gücü, var olmayan nesnelerin zihinde canlılık kazanmasını sağlayan ve hayal dünyasındaki unsurları birleştirmeye yönelik bir düşünce sürecidir. Hayal (tahayyül), aslında insanın, beyninde tasarlayıp, canlandırdığı ilk şeydir. Beyin ilk önce tahayyül eder, yani her şeyden evvel önce bir şeyi hayalinde canlandırır. Düşünce sonucunda hiç bir kayıt ve şarta bağlı bulunmadan tefekkür şekli ile zihnen tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şeyler ancak hayal etmekle mümkündür.

Ruhun ufuk ötesine uzanmış hâli ve hakikat ışıklarını kendine göre şekillendiren bir mana boyutuyla hayal, marifeti (manevî doğruları) yakalayabileceği gibi, zihin gücünün serbest işlemesiyle (mesela nefsine uyarak) farkına varmadan manevî saplantılara da uğrayabilir. İnsan, nefis taşıması hasebiyle, farkında olsun veya olmasın, hayal hanesinde her zaman iyi ve kötü duygu ve düşünceler barındırabilir. Kötü şeyleri hayal etmek, insanı bazen kötü tasavvurlara, kötü tasavvurlar ise kötü plânlara ve dolayısıyla fiilî kötülüklere (kötü davranışlara) itebilir. Manevî yönden kendini geliştirmek isteyen insanlar bundan dolayı, her zaman güzel düşünmeli ve hayal ve tasavvurlarına kötü duygu ve düşünceleri konuk etmemelidir.

Hayal kurma, belirli manevî kontrol çerçevesinde ve gerçeklere yakın ortamda yapıldığında, zihnî ve manevî gelişim açısından faydalı bir araçtır. Ancak, hayallerin gerçeklerle karıştırılacak boyuta ulaşması hâlinde kişi, bu hayallerin saplantısına girebilir ve insan topluluğundan kopmaya başlar. Bunun için akıllı bir insan, kalbî aklını ve ruhsal zekâsını kullanarak, beyninin oluşturabileceği menfi ihtimalleri, zanları ve kötü duyguları daha başlangıç aşamasında bertaraf etmelidir. Aksi durumda şeytanın ve kötü insanların kişinin kalbine vesvese (vehim), yani anlamsız korku, kuşku ve tereddütler aşılayabilir. Kısacası gerçekle sentezlenmemiş, kalbî ve vicdanî duygularla beslenmemiş bir tahayyülde ancak safsata meydana gelir.

Hayalden sonra kişi, tasavvur noktasına ulaşır. Tasavvur (aydetik hayal), hayal kurma gücünün bir sonucu olarak keskin ve somut hayaldir. Bu yönüyle tasavvur, görülen veya görülmeyen bir şeyi, çok açık bir şekilde zihninde canlandırabilme gücü ve yeteneğidir.

İnsanın İdrak (Algılama) Kapasitesi

Bir şeyin, düşünen insanın fikrine ilk varış derecesi ve ilk görünümü olarak idrak, soyut ve somut hayal gücünün etkisiyle bir şeyin mahiyetini aklen kavramadır. Bir şeyi akıl erdiren ve onu anlayan idrak, kâinatta olan bütün gerçekleri anlayan ruhî akıldır. İdrak, duyu organlarıyla elde edilen duyumların, karmaşık psikolojik bir işlev sonucu öğütlenmesiyle nesne ve olaylar hakkında insanı bilgi sahibi kılar. İdrak sayesinde insan, bir şeyin farkına varır. Farkına varılan şeyi, bilgi sistemine dâhil eden kişi, söz konusu duyuyu, birçok yönüyle yargılayıp değerlendirir. Sadece aklen anlaşılmış bir mesele, henüz tasdik safhasına gelmemiş ise kişi, bu aşamada meseleyi kabul etme açısından henüz kararsızdır ve genelde tarafsız bir tutum sergiler.

Akıl, hakikati keşfetme yolunda idrak kapasitesi ve ufkuyla değişik manevî mertebelere ulaşabilir ve hem kendini, hem de bütün eşya ve hadiseleri farklı boyutlarda da olsa bir mana kazandırabilir. İdrak, kapasite olarak hemen her alanda işlevini sergileyebilir. Bunun tek istisnası belki de gaybî konulardır. Mesela idrak, Allah’ın zatına yönelik tasavvurdaki acziyetini bütünüyle hisseder. Paradoks gibi algılansa da bu acziyet, haddizatında hakikati bulma açısından idrakin gücünü gösteren bir olgudur. Nitekim Hz. Ebu Bekir’in şu sözü bu gerçeğe parmak basmaktadır: “Allah, idrakte aczin bilincine varmak, asıl idraktir. Allah’ın zatının sırrını araştırma ise şirktir.”

Zihnen Kabullenme ve Benimseme (İz’an ve İltizam)

İnsan, bir şeyi akılla kavradıktan sonra eğer doğru olduğuna kanaat getirirse, artık o şeyi kabul eder ve onu belki de benimseyerek tasdik eder. Kişinin, o şeyle ilgili olarak kalben kesin olarak kanaate varması durumu ise iz’an ile tanımlanabilir. Aklî süreçlerdeki mekanizmalar açısından zihnen kabul görülmüş bir şeye teslim olan, o hakikate gönülden bağlanıp itaat eden kişi, artık o hakikatin taraftarlığını da yapmaya başlar. İşte bu mertebeye erişme hâli, iltizam olarak tanımlanabilir. İltizam, “icrasına cehdettiği şeyi, kendi üzerine vacip kılmak” anlamına gelir.

Çoğu zaman İslâm’a saldırmak ve sözde bazı eksiklikler bulmak niyetiyle Kur’ân’ı rasyonel akıl ile incelemeye kalkışan bazı gayri Müslim misyonerler veya ırkçı siyasetçiler dahî, gayri ihtiyari olarak tasavvur, idrak ve iz’an duygusuyla hakikati görebilmekte ve hidayete erişerek, ilk niyetlerinin tam aksine benimsediği Hak ve Hakikati hayata geçirme konusunda kesin kararlılıkla kendine bir görev addedebilmektedir. İşte aklî süreçleri, gereğince yerine getirebilen her akıl sahibi, imanın tadına varabilmekte, büyük bir aşk ve şevk ile bu dava için canını bile verebilmektedir.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.