islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Çok Bulutlu
22°C
Cumartesi Çok Bulutlu
22°C
Pazar Hafif Yağmurlu
19°C

ASR-I SAADETİ GÜNÜMÜZE TAŞIMAK

ASR-I SAADETİ GÜNÜMÜZE TAŞIMAK
28/09/2025 10:00
A+
A-

“Asr-ı Saadet” dediğimiz dönem, sadece tarih ve siyer kitaplarında okuduğumuz, geçmişte kalmış bir hatıra değildir. O, Allah’ın kelâmının kalplerde mayalandığı, Resûlullah’ın (s.a.s.) örnekliğiyle şekillenen, sahabenin samimiyeti ve fedakârlığıyla ete kemiğe bürünen canlı bir hayat rehberidir. O günün insanı, Kur’an’ı sadece ezberlenip namelerle süslenen bir metin olarak değil; hayatın yönünü belirleyen canlı bir yol haritası olarak gördü. İşte bu yüzden o dönem, bizlere “yaşanabilir bir hayatın mümkün olduğunu” gösteren bir pusula olarak bugüne sesleniyor.

Kur’ân-ı Kerîm, Asr-ı Saadet dönemini sadece tarihî bir hatıra olarak nakletmez; bilakis o hayatı Müslümanlar için bir model olarak sunar. Nitekim Ahzâb sûresinin 21. âyetinde şöyle buyrulur:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ
“Andolsun ki, Allah’ın Resûlü’nde sizin için en güzel örnek vardır.” (Ahzâb 33/21)

Bu âyet-i kerîme, Resûlullah’ın (s.a.s.) hayatının yalnızca kendi dönemine değil, kıyamete kadar bütün müminlere hitap eden bir rehberlik taşıdığını göstermektedir. Burada önemli olan nokta şudur: Asr-ı Saadet, geçmişte yaşanıp bitmiş bir dönem değil, bugünün Müslümanı için de yol gösterici ilkeler manzumesidir.

Bu ilkelerden bazılarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

1. Adalet: Resûlullah’ın şu sözü, adaletin kişiye, konuma veya akrabalığa göre değişmeyeceğini ortaya koyar: “Kızım Fâtıma da olsa hırsızlık yapsa cezasını uygularım.” (Buhârî, Hudûd, 11). Burada mesaj açıktır: İslâm’da adalet, kişisel yakınlık ların da üstünde bir ilkedir.

Adalet duygusu, ruh sağlığının temelidir. Haksızlıkların hüküm sürdüğü yerde öfke, kırgınlık ve güvensizlik büyür; adaletin hâkim olduğu yerde ise insanın iç dünyası huzur bulur.

2. Kardeşlik: Kur’an, müminler arasındaki ilişkiyi şu şekilde tanımlar: “Müminler ancak kardeştir.” (el-Hucurât 10). Bu kardeşlik, sadece akrabalık bağlarına değil, iman bağına dayalıdır. Bu bağ, toplumda yardımlaşma, dayanışma ve güven ortamının tesisini hedefler.

Kardeşlik bağı, insanın dayanıklılığını artırır. Sosyal destek, paylaşma ve aidiyet duygusu, bireyi yalnızlığın yıkıcı etkisinden korur; sahabe toplumundaki güven ortamı bunun en güçlü örneğidir.

3. İman Ahlâkı: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îman, 12). Burada iman ile ahlâk arasındaki kopmaz bağ açıkça ortaya konmuştur. İman, bireysel bir duygu olarak kalmamalı; toplumsal hayata güven, dürüstlük ve emniyet olarak yansımalıdır.

İman, insana varoluş güveni kazandırır. Çünkü kalpte taşınan iman, insanı yalnızlık, kaygı ve boşluk duygusundan kurtarır; Allah’ın himayesinde olma bilinciyle ruhu sükûna erdirir.

Dolayısıyla Asr-ı Saadet’in bize öğrettiği en temel hakikat şudur: İslâm, yalnızca ibadetlerle sınırlı bir din değil; adaletten kardeşliğe, ahlâktan toplumsal düzene kadar hayatın bütün alanlarına yön veren bir sistemdir.

Asr-ı Saadet’i bugüne taşımak;

İktisatta faizi terk edip helal üretimi ikame etmektir,

Siyasette emaneti ehline vererek adaleti tesis etmektir,

Ailede sadakati kuşanmaktır,

Toplumda güveni yeniden tesis etmektir.

Asr-ı Saadet’in ana öğretisi şudur:

İman, eğer hayatın bütününü kuşatan bir nizam haline gelmezse, kalpte mahpus kalmış bir hissiyattan öteye geçemez. Böyle bir iman, sahibini ne tam manasıyla huzura erdirir ne de toplumu adaletle mamur kılar.

Zira iman, ruhun derinliklerinde aklı, kalbi, iradeyi ve davranışı kuşatan bir güneştir. O güneş, doğmadıkça gönül karanlıkta kalır, toplumda ise düzen bozulur. İnsanın iç dünyasında itmi’nan (sebat, denge, huzur), toplumda adalet, işte bu güneşin ışıklarıyla mümkün olur.

Asr-ı Saadet bize şunu haykırmaktadır: İman; toplumsal düzenin kurucu harcı, ahlâkî istikrarın temeli, ruhî dengenin merkezi, kalbî sükunetin esasıdır. Amelsiz îmân, sedefin içinde gizli kalan incinin ışığını göstermemesi gibidir. İnci, ancak açığa çıktığında değerini bulur; iman da ancak hayata yansıdığında saadeti inşa eder.

O hâlde, bugünün Müslümanı için görev açıktır:
Asr-ı Saadet’i bugüne taşımak; ilmiyle, ameliyle, ihlâsıyla Kur’an’ın gölgesinde yeni bir dirilişi başlatmaktır.

Kadir Bekil

İSLAMİ HABER “MİRAT” -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.