islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4087
EURO
34,7827
ALTIN
2.401,97
BIST
10.208,65
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
19°C
İstanbul
19°C
Hafif Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
17°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
21°C

Aydınların Dünyevi İktidarla İlişkisi

Aydınların Dünyevi İktidarla İlişkisi
11 Ekim 2023 09:30
A+
A-

Modernleşme süreciyle birlikte gelenek eleştirisinin başlaması, geleneksel ulemanın ve eserlerinin itibarsızlaştırılmaya çalışılmasıyla, değişen siyasi düzende, dünyevi iktidarlara “ilahi – verili” olan değerlerden bağımsız bir alan açılmasının amaçlandığı söylenebilir. Üretilecek olan “yeni nesil bilgi”nin seküler referanslı olması, kurgulanan yeni siyasi düzen için olmazsa olmazdır. Bu sebepten, “Arif-Ulema” kavramalarının gündelik söz ve yazıdan uzaklaştırılması, Arif-Ulema kavramlarının modern tasavvurun ürünü olan aydın-entelektüel kavramlarına devşirilmesi gerekmektedir. Zira Arif – Ulema ve Aydın Entelektüel kavramları farklı referansların ürünüdür.

Modern ve postmodern dönemde iktidarla olabildiğince ittifak halinde olan akademik gelenek (istisnaları bir kenara bırakırsak), genel olarak hüküm süren egemeni meşrulaştırma yolunda bilgi üretmektedir. Üretilen bilginin amacı, dünyevi iktidara siyasi, iktisadi, hukuki, içtimai ve dini açıdan seküler temelli meşruiyet arayışını içermesidir. Fransız teorisyen Michel Foucault’da iktidar kavramını açıklarken bilgi ve iktidar arasındaki ilişkiye vurgu yapar. O’na göre iktidar bilgiyle, bilgi de iktidarla sürekli bütünleşmiş şekilde gelişir. İktidar, aydın – entelektüel üzerinden sürekli bilgi üretir ve üretilen bilgi de sürekli iktidar etkilerine yol açar. İktidar, kendisi yeni bilgi nesneleri yaratır ve yeni bilgi kanıtları biriktirir. Bunun sonucunda bilgi iktidar araçlarınca şekillendirilerek yayılır. Bu yayılmanın fertten topluma, genel kuşatıcılığının sağlanması için çeşitli vasıtalar kullanılır. Bunların başında ise üniversite ve akademik yapı, medya-basın yayın gelir.

Tarihsel süreçte iktidar ve bilgi, dolayısıyla bilgiyi üretenlerle iktidar arasında sürekli olarak mecburi bir ilişki bulunmaktadır. Bilgi hayatı şekillendirmek için ve toplumu kurmak açısından hayati önem arz ettiğinden dolayı, dünyevi iktidarlar da meşruiyet sorunlarını gidermek için bilgiye, dolayısıyla bilgiyi üreten aydına, entelektüele sürekli olarak mecburi bir ilgi duymuştur. İktidarlar için amaç, bilginin kendi bekaları için meşruiyet sorununu çözmesi ve kullanışlı hale getirilmesidir.

Modern dönemde ortaya çıkan ulus devlet, yeni bir akım olan devlet yönetim tarzını da, ancak bilgi ve onu üretenler açısından meşrulaştırabilecektir. Kendisine muhalif olmayacak, iktidarla paralel düşünecek yeni nesil bilgi üreticileri çıkarmak zorunluluğunu hissetmiştir. Bunun gerçekliğini bütün çıplaklığıyla gerek bütün İslam coğrafyasında gerekse ülkemizdeki akademik yapıda görmekteyiz. Medyatik bir rol alan akademik bilginin taşıyıcıları, başta kitap ve sünnet olmak üzere bir usule göre üretilen bilgiden ziyade, genel olarak hermenötik – yorum merkezli izahlar konusunda gayret sarf etmektedir.

Seküler diyebileceğimiz yeni nesil bilgi üreticisi olan akademik gelenek, halk arasında çıkmış geleneksel alaylı ulemaya karşı bir tavır takınmıştır. Modernleşme ile başlayan bu hasım oluş bugün de bütün pervasızlığıyla sürmektedir. Açık oturumlarda söz sahibi olan akademik çevre, muhkem kavramların dahi içini boşaltmaktan çekinmeden yorum merkezli izahlarla, seküler iktidarların menfaatine bilgi pompalamayı bir görev bilinciyle yerine getirmektedir. Birçok açık oturumda şahit olduğumuz ilahiyat kökenli akademisyenlerin, Kur’an kavramlarını çarpıtmakta, esasa karşılık gelen kitabi özü ya bilerek örtmekteler ya da gafletle hareket etmekteler. Bir bakıma Protestan İslam’ın zuhuruna gayret göstermekteler.

Alman Hukukçu ve siyaset kuramcısı Carl Schmitt, dünyevi iktidarların beka meselesinin halli için bir yanının teolojik bilgiye dayanması gerektiğini söyleyip, siyasal ilahiyattan bahsederken, modern iktidarların bütün kavramlarının dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramları olduğunu ifade etmektedir. Dini kavramları dünyevileştirmek için belli bir bilgiye ve bilgili kişiye ihtiyaç kaçınılmazdır. Bu faaliyeti de iktidar adına yapacak aydın-entelektüele ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın giderilmesi, iktidarın mecburiyetleri arasında olduğundan, kendi tarafında saf tutacak dini alanda teologlarla, toplumsal alanda sosyologlarla, bilim alanında materyalist fizikçilerle bilgiye olan ihtiyacını giderir. Aydınlar ve entelektüeller, toplumsal hareketlerin vazgeçilmez aktörlerindendir. Yönlendirme ve dönüşümlerde kilit rol oynarlar. Batı’dan ithal edilen bir kavram ve bu kavramın ortaya çıkardığı kişiliği, şahsiyeti ifade eden aydın-entelektüel, geleneğin ötelenerek, modern tasavvurun yeniden toplumsal zemine kurgulanmasında etkin rol oynarlar.

Modern dönemle başlayan iktidar kurgusunda, Carl Schmitt’in ifade ettiği gibi bütün ilahiyat kavramlarının modern devlet tarafından dünyevileştirildiği dönemdir ve bu dönem sürmektedir. Bu durum halkı Müslüman olan coğrafyalarda kurulan iktidarlarda böyle olduğu gibi, modern devletin çıktığı batıda da aynı şekilde seyretmiştir. Kilisenin hayatla bağları koparılırken, dine ait kavramlar dönüştürülerek hayata müdahil edilmiştir. Buna bir örnek verilecek olursa batıda egemenlik kavramı üzerinde düşünülüp nasıl bir zemine oturtulacağı tartışılarak, egemenliği dinin bir kavramı olan “Kadir-i Mutlak” üzerine inşa etmişlerdir. “Kadir-i Mutlak” kavramını, “devletin egemenliği”ne uyarlayan batılı felsefeci ve siyaset kuramcıları, egemenliğe, dolayısıyla da devletin egemen ideolojisine ilahi bir vasıf giydirmişlerdir.

Modern dönem iktidarları için bilgi ve dolayısıyla bilgiyi üreten akademik gelenek, dünyevi iktidarların meşruiyet sorununu çözen ve ayakta durmasını sağlayan en önemli unsurdur. Bir bakıma iktidarı ayakta tutan üretilmiş bilginin taşıyıcılığını ve yayılmasını sağlayan aydın-entelektüeldir. Modern dönem iktidarların hiçbir masraftan kaçınmadan sürekli üniversite açmaları, akademik bir dünya kurma çabaları, bilgiyi tekellerine almak aynı zamanda da akademik çevre dışında üretilen bilgiyi yok saymak açısından önemlidir. Üniversitede üretilen bilgi meşru, alaylı kesimin ürettiği bilgi gayri meşru – korsandır.

Alaylı kesimin ürettiği ve iktidarın gayri meşru – korsan olarak nitelediği bilgi, dünyevi iktidarlar için büyük risk taşır. Bu riskin maksimuma indirilebilmesi için de, aydın-entelektüele ihtiyaç vardır. Zira onların varlığı, iktidar tarafından toplumsal hareketlerle ilişkilendirilir ve kullanışlı hale gelen siyasi fırsata dönüşür. Aydınlar, bir toplumsal hareketin ortaya çıkması için ya da oluşmuş bir toplumsal hareketin güç kazanması için siyasi fırsatlar olarak değerlendirilirler. Buna göre, onlar toplumsal hareketi yükseltir, harekete katılımın artmasını sağlar, statükoyu meşrulaştırır, hareketi medyatikleştirir ve güncel kılar. Bu tavır ve davranışın aydın-entelektüel tarafından temsil edildiğinde, her zaman müsamaha gösterilebilir düzeyde kalması sağlanır.

Konu ile ilgili söylenecek daha çok şey vardır. Lakin biz, bu kadarla yetinelim. Edward Said’in “Entelektüel iktidara hakikati söyleyebilendir” sözüyle, yazımızı bitirelim.

YAKUP DÖĞER

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.