islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
35,4636
EURO
36,6196
ALTIN
3.076,80
BIST
9.819,27
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
10°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Pazar Az Bulutlu
11°C
Pazartesi Az Bulutlu
11°C

EVRENSEL VAHYİN/DİLİN KİSVESİ OLMAZ

EVRENSEL VAHYİN/DİLİN KİSVESİ OLMAZ
3 Ocak 2025 09:00
A+
A-

EVRENSEL VAHYİN/DİLİN KİSVESİ OLMAZ

Evrene baktığımızda bu güzellikler geçidinde yer alan her varlığın bulunduğu ortama uygun olarak çeşitli renklerden oluşmuş, kendilerine özel fıtrî giysilerle yaratılmış olduğunu görüyoruz. Böcekten çiçeğe, balıktan kuşa, küçükten büyüğe, ehlîden vahşiye kısaca tüm canlılar olağan üstü renkleri/desenleri üzerlerinde taşıyorlar. Bu zengin çeşitliliğe, sonsuz renk armonisine, ilâhî sanata bakıp da hayran olmamak mümkün değildir. Şüphesiz bu sonsuz renk/desen rezonansı Allah’ın “Ganiyy” yani mutlak zengin oluşunun varlıkta açığa çıkan bir tecellîsidir. Zât’ı tek olan varlığın, sıfatlarını böyle cömertçe âleme yansıtması/yayması şüphesiz bir hikmete dayanmaktadır. Yoksa Allah dileseydi varlığı tek düze, tek renk yaratırdı. Bu gerçeklikten olacak ki; Kur’ân Allah’ı bize “En güzel boya vuran” olarak tanımlamaktadır: “İşte Allah’ın boyası! Allah’tan daha güzel boyası olan kim vardır? Biz yalnız ona kulluk ederiz!1

Görülüyor ki; âlem bu kadar renkliyken, vahyin dili bu âlemin en üstün/değerli varlığı olan insanı tek tipe/desene/renge/giysiye indirgemez ve bütün insanları aynı tonda buluşmaya zorlayamaz. Bu nedenle Kur’ân, özel bir din sınıfına izin vermediği gibi, özel bir din kisvesini de kabul etmeyen bir kitaptır. Hiç kimsenin Allah ile kul arasında bekçilik/vekillik yapmak gibi bir hak ve yetkisi yoktur. Bu zorunluluğu ifade eden birçok emir Hz. Peygamber’e bile yöneltilmiştir.2 Çünkü bu emrin çiğnenmesi dini saltanat aracı yapan bir sınıf doğurarak zulme/engizisyona kapı açar. Engizisyon, Allah ile kul arasına girmeyi meslek edinen, bunu “din” olarak pazarlayan zihniyetlerin ürünüdür ve insanlığa tarihin en kanlı zulümlerini musallat etmiştir. Hiç kimse bir başkasını Allah’a yaklaştırmaktan söz edemez. Çünkü insana Allah’tan yakın hiçbir varlık yoktur.3 Vahyin dilini kullanan kişi, insanı Allah’a yaklaştıran değil, Allah’ın insana en yakın varlık olduğunu duyuran/belleten kişidir. Ayrıca din de “ruhbâniyet4 de yoktur.5

Vahyin dilinde din sınıfı olmayınca “din kisvesi” de yoktur. Vahyin muhatabı olan Hz. Peygamber, hitap ettiği insanların herhangi birisi gibi giyinmiştir. Dinin çizdiği sınırlara uymak koşuluyla herkes şeklini, rengini, desenini, kalınlık ve inceliğini iklim ve zamana göre belirleyerek zevkine uygun kıyafetini seçmek ve giymekte özgürdür. Elbette Nijerya’daki biriyle Sibirya’daki birinin giysileri şekil ve tip yönünden birbirinden farklı olacaktır. Kur’ân’ın Arap yarımadasına inmesinden hareket ederek, bu vahyin öğretilerini Arap kültür ve örfünün değerleriyle kaynaştırarak insanlığın önüne çıkarmak ve bunu dinin bir parçası olarak geniş kitlelere benimsetmeye çalışmak doğru değildir. Herkes kendi coğrafyasının/tarihinin koşulları, geleneği, zevki doğrultusunda giyinecektir. Elbiselerde üstünlük ve kutsallık aramak, bunu tek tip kıyafet hâlinde sınırlandırmak vahyin diliyle örtüşmemektedir. Kısaca giyim/kisve/libas İslâmî ve İslâmî olmayan diye ikiye ayrılamaz.

Vahyin son mesajı olan Kur’ân, insana verilen/lutfedilen giysilerden bahsederken şu sıralamayı yapar: “Ey Âdemoğulları! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim-kuşam [yapma bilgisini] bahşettik; ama Allah’a karşı sorumluluk bilincinin (sağladığı) örtü her şeyin üstündedir. İşte bunda (da) Allah’ın âyetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır.1

Âyet insanoğlu için üç tür giysiden bahsetmektedir. Bunlardan birincisi, mahrem/avret yerleri örten giysidir. Allah, diğer canlılarda olduğu gibi insan vücudunda doğal bir örtü yaratmamış, bunun yerine insanın tabiatına bedenini herhangi bir örtü ile saklaması gerektiğini hissettiren utanma ve hayâ duygusunu yerleştirmiştir. Başka bir ifade ile söylersek; Allah insana, vücudundaki hayâ organlarını gizleme duygusunu ilhâm etmiştir. Bundan dolayı insan, bu ilhâm edilmiş eğilimin doğallığını sezmeli ve Allah’ın yarattığı nesnelerden kendisine bir örtü yapmalıdır. İkincisi, insana güzellik, zerâfet ve estetik kazandıran süs elbisesidir. Âyette bu elbise “kuş tüyü” anlamına gelen “rîş” kelimesi ile anlatılmıştır. yani, kuşun tüyü nasıl onun süsü ise, elbise de insanın süsüdür. Üçüncü giysi ise “takvâ elbisesi”dir. Takvâ; sakınma, Allah korkusuyla günahtan kaçınma, Allah’ın emir ve yasaklarına uymada titizlik gösterme, Allah’ın himâyesine girme, emrini tutup azâbından korunma anlamında Kur’ânî bir terimdir. Bu şekilde titiz davranan insana “müttakî” denir.

Dikkat edilirse âyette ikisi maddî/somut biri mânevî/soyut olan bu giysilerden/kisvelerden bahsedilirken hiçbir desen, şekil, renk verilmemekte sadece iklim, sağlık, mahremiyet ve estetik ön plana alındıktan sonra Allah’a karşı sorumluluk bilincini sağlayan “Takva elbisesi”nin çok daha hayırlı olduğu vurgulanmaktadır. Bir anlamda “Takva elbisesi” diğer iki örtünmenin özü/rûhu olarak verilmektedir. Bir kez daha görülüyor ki vahyin dilinde/tebliğinde “tek tip” bir giysi yoktur ve üstünlük sûrete değil sirete verilmiştir. Özetle söylemek gerekirse, Kur’ân’ın mesajının gelişiyle tüm yeryüzü büyük bir mâbede dönüştürülmüştür. Bu büyük mâbedde toprak post, Allah dosttur. Burada aracısız, özel kisvesiz ve haraçsız ibadet edilir. Böyle bir ibadetin sahipleri, bütün bir ömrü tek bir namaza dönüştürmüşlerdir.

NECMETTİN ŞAHİNER

MİRAT YOUTUBE

MİRATHABER.COM

DİPNOTLAR:

1 Bakara/138: “Sıbğatallâhi ve men ahsenü minallâhi sıbğaten, ve nahnu lehu âbidûne.”
2 Kâf/45; Gâşiye/22; Yûnus/99.
3 Kâf/16.
4 Ruhbâniyet terimi, çoğunlukla bu dünya hayatında hiçbir değerin bulunmadığını iddia etmeye kadar varan rûhbanca bir
hayat anlayışı ile mübalağalı bir zühdü -Hıristiyanlığın ilk döneminin belirgin özelliği olan ama İslâm’ın tasvip etmediği bir tavır-
birleştirir.
5 Hadîd/27.

6 A’râf/26: “Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleyküm libâsen yüvârî sev’âtiküm ve rîşen ve libâsü’t-takvâ zâlike hayrun, zâlike min âyâtillâhi
leallehüm yezzekkerûne.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.