Gazze ile birlikte Batı Şeria’da da öldürmeler devam ediyor. Bir taraftan ateşkes beklentileri, diğer taraftan her gün bir saldırı ve onlarca çocuk ölümü tadıyor. Diğer taraftan da halklar bulundukları yerlerde protesto eylemlerine devam ediyorlar. Ama değişen bir şey yok. Söylemden eyleme geçen bir durum söz konusu değil!
İnsanların kendi başlarına kaldığı zaman bastıran hüzün ile birlikte yaşamaya alışık olmadıkları ayan beyandır. Vicdanlar gerçek anlamda bir hüzün damıtmakta ve televizyonda gördükleri her ölüm haberi yeniden vicdanı kanatmaktadır. Travmatik bir sosyo-psikolojik halin dışavurumu olan şiddetin açığa çıktığı zeminde yaptıkları hatayı çocuk öldürerek gidermeye çalışanların yaşadığı bir dünyayı onlarla paylaşmanın derin acısı da ayrı bir travma olarak önümüzde durmaktadır.
Dine yöneltilmiş büyük saldırılara rağmen, hala üç bin yıllık sahte bir inanca dayandırılan ‘Bu topraklar bize Allah tarafından verilmiştir; Arz-ı Mevud ve Yahudi ırkının dışında kalanların malları, canları ve kanları helaldir’ fetvası ise herhangi bir eleştiriye tabi kılınamamaktadır. İnsanlığın geldiği noktada insanlığın tükenişini izlemek büyük bir yara açmaktadır insanda… Bir taraftan insan sonrası üzerine geliştirilen felsefi ve bilimsel teknolojik gelişmeler, diğer taraftan da en soft biçimi ile üretilmiş mitolojik sahte maneviyatlar ile insanlığın ulaşacağı bir zemin ve zaman kalmamıştır. İnsanlar yok olurken, yerine geçecek olan yapay zekâ ile nasıl bir yaşam alanı ile karşı karşıya kalınacağı konusunda ise müphemlikler özellikle sürdürülmektedir. İnsan aldatmanın en kolay yöntemi; muğlâklaştırarak ne evet, ne hayır diyerek varlığını idame ederken, insanları belirli bir noktaya teksif etme ve onları aldanışın kucağında serkeş ve sarhoş bir şekilde başıboş bırakmakta yatmaktadır. Bu durumdan derin haz alan muktedirler ile birlikte yaşam sürmektedir.
Bir el dünyayı yeniden dizayn ederken, Yahudi inancını ve elini kullanmaktan geri durmamaktadır. Diğer taraftan da batılı değerlerin yok oluşuna rağmen, batılının desteğini de sürdürdüğü bir zemini muhafaza ederek bu yapılmaktadır. Ama işin tuhaf tarafı, iki milyar nüfusa sahip Müslümanların ise ne kendi dinleri İslam ile uyumlu bir yaşam, ne de reel gerçeklik ile uyumlu bir tepki üretmede yetersizliklerini kabullenmeleridir. Sanki her şey onların dışında olup bittiği zaman kendileri hesaba çekilmeyecek gibi bir psikolojik vasatta yaşayıp duruyorlar. Oyun Müslümanlar üzerine kurulu olduğu halde bu oyunu bozmak bir tarafa, bu oyuna destek rolünü oynamaya da pek istekli görülmektedirler. Zaten son otuz yılın her anında dökülen müslüman kanının uyandırdığı bir müslüman vicdanı olmadığı gibi bir yıla yayılmış Filistinli mazlum halkın kanının dökülmesine de seyirci kalmaktan öte bir tepkisellik geliştirilememektedir. Kısmi tepkisellikler ise herhangi bir şeyi değiştirme zemini sunmamaktadır. Elbette ki istisnai durumlar var. Bu duruma gönülden tepki verenler de var. Ama iki milyar içindeki sayıları o kadar az ki… Adını anma ile anmama arasındaki gerilim ile yaşamayı başarmak zor olmasa gerek!
Kıyamete doğru koşar adım gidildiği bir dünyada Müslümanların hesap verme şuurlarında bir kayıp hazine olarak varlık kazandığını görmek gerçekten acıtıcı bir yara olarak gönlümüzde makes bulmaktadır. Sanki ölmeyecek gibi kendilerine dayatılan yaşam tarzını içselleştirerek varlık kazanmalarını normalleştiren Müslümanlar, kayıp hanelerini her geçen gün çoğaltarak devam ettirmektedirler. Yürekleri paralayan acı sözleri ise duymaktan gına gelir gibi tavır takınarak vicdanını yokluğa tevdi etmektedir.
Müslüman kimdir sorusuna verilecek bir cevabın tek dayanağı öldürülmelerine rağmen, sürülmelerine rağmen, her türlü işkence ve yokluğa rağmen, Allah’a olan imanlarından en küçük bir şüphe meydana gelmeyen Filistinli kahramanlar olmalıdır.
Filistinli Müslümanlar gibi bir iman sahibi olmak isteyenlerin her şeyi göze alarak ve başkalarından bir şey beklemeden yapılması gerekeni kendisi yapmak üzere harekete geçmeleri şarttır. Müslümanların ahiret inancını yeniden tez elden hatırlamaları elzemdir. Yeryüzündeki yaşam serüveninin bir imtihan olgusu içinde gerçekleştiğini ve burada yaptıkları her eylemden hesap vereceklerini bilmeleri zorunluluk addetmektedir.
Korkunun ecele faydası yoktur. Bu salt bir cümle ve yargı değildir. İlahi iradenin yaşam üzerindeki iktidarının da açık bir şekilde ifadeye kavuşmasıdır. Allah’ın hesap dışı tutulduğu bir yaşam pratiğine yenik düşmüş Müslümanların yeniden uyanışını sağlayacak olan şey; Allah’ın her an onların yanında ve onların gözetleyicisi olduğunu hatırlamaları, ilahi iradenin ve ilahi meşietin kesinliği yanında insan iradesinin yetersizliğini idrak etmeleri elzemdir. Allah ile kopartılmış bir bağın esaret üreteceği kesindir. Son iki yüzyılın hikâyesi bu durumu güzel bir şekilde açıklığa kavuşturmuştur. Yeniden iman etmek, yeniden Allah ile buluşmak ve ona güven duymaktır. Bir mümin olarak Allah’ı hesaba katarak varlığının ve yaşamının anlamını yeniden idrak etmesi ve bulması kurtuluşunun yegâne şartıdır.
Gözlerimizin önünde süregelen bir soykırımın ve zulmün ayyuka çıkan seslerini duymazlıktan gelmenin kabul edilebilir bir tarafı olmadığı gibi ateşe ve cezaya müstahak olmayı da içermektedir. Korkulacak yegâne güç Allah’tır… Allah’tan başkasından korkan birinin müslüman adını alması büyük bir yanılgı olarak kayıtlara geçecektir. Zalimlerin gücü Allah’ın gücü karşısında bir hiç mesabesindedir. Bu temel gerçeği kavramadan iman etmenin imkânsızlığını da Müslümanlar artık öğrenmelidirler!
Müslümanların küçük ve yavaştan aldanışları kabullenmeleri bugünü getirmiştir. Eğer bugünü yeniden yaşamak istemiyorlarsa Müslümanlar, aldanışlarına bir son vermeleri elzemdir. Teknolojik bağımlılığı, dünyaya tamahkârlığı, nefsinin arzularını yaşama güdüsü ve ahireti unutmuş bir zihni tutum ile Müslümanlar kendilerini cehenneme hazırlamaya devam ediyorlar.
Tek bir kurtuluş umudu vardır: Allah’a tam bir teslimiyet ve O’nun yegâne muktedir oluşuna olan imandır. Bu iman üzere hatalara, yanlışlara, zulme ve soykırımlara karşı durulmalı ve kendi konforunu bir tarafa bırakarak bu konforun kendisini zelil kıldığını bilmelidir artık! Konforunu bozmayan Müslümanların her gün konforları yerle yeksan edildiği halde bir karşı hamle yapmaya muktedir olamamaktadırlar. O yüzden buradan cesaret alan zalimler, her türlü oyun, desise ve ayartıcı aygıtları devreye koyarak Müslümanları aldatmaya devam ediyorlar. Müslümanlar ise bu aldanışa karşı kendilerini uyaranlara karşı tutumlar sergileyerek kendi konfor alanlarını muhafaza dürtüsüne yenik düşmektedirler. Ama özel gecelerde ağlayarak salya sümük affa mazhar olmaları için dua etmeye de utanmıyorlar. Hâlbuki üzerine düşeni yaptıktan sonra ancak yaptığın duanın kabulü mümkün olabilir. Tam bir kalbi durulukla hatadan ve günahtan beri olduğun gibi Allah’ın her an seninle birlikte olduğunun idrakine de sahip olman şarttır.
Ey Müslüman senin destekleyicin her gücün fevkinde olan ve her şeye gücü yeten Allah’tır. Eğer sen Allah’ı varlığında ve eyleminde hissedebilirsen eğer, O hep seninde yanında yer alacaktır. O’na dayanan asla yenilgi tatmaz! O her türlü kurtuluşa mazhar olacaktır.
Abdulaziz Tantik
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-