islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
18°C

HAMAS’IN EL-AKSA SELİ OPERASYON RAPORU

HAMAS’IN EL-AKSA SELİ OPERASYON RAPORU
25 Ocak 2024 14:40
A+
A-

Hamas’ın El Aksa Seli operasyonu hakkında yayınlamış olduğu rapor, birçok medya kuruluşunda ve internet sitelerinde kısmen yer buldu. Dünya kamuoyu ile paylaşılan bu rapor, Filistin meselesini anlamak adına mihenk taşı konumunda bir rapordur.

Mirat Haber olarak bu raporun tamamını okuyucularımızın dikkatine sunmak adına tamamını yayınlıyoruz.

HAMAS’IN “EL-AKSA SELİ OPERASYON” RAPORU

Sadık Filistin halkımız, Arap ve İslam ülkeleri;

Dünyanın dört bir yanındaki özgür halklar ve özgürlük, adalet ve insan onurunu savunanlar!

İsrail’in Gazze Şeridi ve Batı Şeria’ya yönelik devam eden saldırganlığı ışığında ve halkımız bağımsızlık, onur ve şimdiye kadarki en uzun süreli işgalden kurtulma mücadelesini sürdürürken, İsrail cinayet makinesi ve saldırganlığına karşı en iyi cesaret ve kahramanlık örneklerini sergilemektedir. Halkımıza ve dünyanın özgür halklarına 7 Ekim’de yaşananların gerçekliğini, ardındaki saikleri, Filistin davasıyla ilgili genel bağlamını açıklamak, İsrail’in iddialarını çürütmek ve gerçekleri bir perspektife oturtmak istiyoruz.

B i r i n c i

Neden El Aksa Seli Operasyonu?

1- Filistin halkının işgale ve sömürgeciliğe karşı mücadelesi 7 Ekim’de değil, 30 yıllık İngiliz sömürgeciliği ve 75 yıllık Siyonist işgal de dahil olmak üzere 105 yıl önce başlamıştır. 1918 yılında Filistin halkı, Filistin topraklarının %98,5’ine sahipti ve Filistin topraklarındaki nüfusun %92’sini temsil ediyordu. İngiliz sömürge yetkilileri ve Siyonist Hareket arasındaki koordinasyonla kitlesel göç kampanyalarıyla Filistin’e getirilen Yahudiler, tarihi Filistin topraklarında Siyonist Varlığın ilan edildiği 1948 yılına kadar Filistin topraklarının en fazla %6’sının kontrolünü ele geçirmeyi ve nüfusun %31’ini oluşturmayı başardılar. O dönemde Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkı elinden alınmıştı.

Siyonist çeteler Filistin halkına karşı onları topraklarından ve bölgelerinden sürmeyi amaçlayan etnik temizlik kampanyasına girişmiştir.

Sonuç olarak, Siyonist çeteler Filistin halkının %57’sini sürdükleri Filistin topraklarının %77’sinin kontrolünü zorla ele geçirmişti. 500’den fazla Filistin köyünü ve kasabasını yok etmiş ve Filistinlilere karşı düzinelerce katliam gerçekleştirmişti. Ve bunların hepsi 1948’de Siyonist Varlığın kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Dahası, saldırganlığın devamı olarak İsrail güçleri 1967’de Filistin’in çevresindeki Arap topraklarının yanı sıra Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs de dahil olmak üzere Filistin’in geri kalanını işgal etmiştir.

2- Bu uzun on yıllar boyunca Filistin halkı her türlü baskıya, adaletsizliğe, temel haklarının gasp edilmesine ve apartheid politikalarına maruz kalmıştır. Örneğin Gazze Şeridi, 2007’den bu yana dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştüren 17 yıllık boğucu abluka. Gazze’deki Filistin halkı ayrıca, hepsi de “İsrail “in suçlu taraf olduğu beş yıkıcı savaşın\ saldırının acısını çekti. Gazze halkı 2018 yılında da İsrail ablukasını, sefalet içindeki insani koşullarını barışçıl bir şekilde protesto etmek ve geri dönüş haklarını talep etmek üzere Büyük Dönüş Yürüyüşü gösterilerini başlattı.

Ancak İsrail işgal güçleri bu protestolara acımasız bir güçle karşılık vermiştir. Birkaç ay içinde 360 Filistinli öldürülmüş, 5.000’den fazlası çocuk olmak üzere 19.000 kişi de yaralanmıştır.

3-Resmi rakamlara göre, (Ocak 2000 ile Eylül 2023) arasındaki dönemde İsrail işgali 11.299 Filistinliyi öldürdü ve büyük çoğunluğu sivil olmak üzere 156.768 kişiyi yaraladı. Ne yazık ki, ABD yönetimi ve müttefikleri Filistin halkının son yıllarda çektiği acılara aldırış etmemiştir. Ve İsrail saldırganlığına kılıf hazırlamıştır. Sadece 7 Ekim’de öldürülen İsrailli askerlere ağıt yakmakla yetindiler. Ne olduğuna dair gerçeği araştırmadılar. İsrailli sivillerin hedef alındığı iddiasını kınarken yanlış bir şekilde İsrail söyleminin arkasında yürüdüler. ABD yönetimi, İsrail işgalinin Filistinli sivillere yönelik katliamlarına ve Gazze Şeridi’ne yönelik acımasız saldırganlığına mali ve askeri destek sağlamıştır. Ve ABD yetkilileri hala İsrail işgal güçlerinin Gazze’de işlediği toplu katliamları görmezden gelmeye devam etmektedir.

4-İsrail’in ihlalleri ve vahşeti, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de dahil olmak üzere birçok BM kuruluşu ve uluslararası insan hakları grubu tarafından belgelenmiştir. Ve hatta İsrailli insan hakları grupları tarafından da belgelenmiştir. Ancak, bu raporlar ve tanıklıklar görmezden gelindi ve İsrail işgalden henüz sorumlu tutulmadı. Örneğin, 29 Ekim 2021’de İsrail’in BM Büyükelçisi Gilad Erdan, Genel Kurul’da yaptığı bir konuşma sırasında BM İnsan Hakları Konseyi için hazırlanan bir raporu yırtarak BM sistemine hakaret etti. Ve kürsüden ayrılmadan önce bir çöp kutusuna attı.

Buna rağmen bir sonraki yıl -2022- BM Genel Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine atandı.

5-ABD yönetimi ve Batılı müttefikleri İsrail’e her zaman hukukun üstünde bir devlet muamelesi yapmıştır. İşgali uzatmak ve Filistin halkına baskı uygulamak için gerekli kılıfı sağlamıştır. Ayrıca “İsrail “in bu durumu daha fazla Filistin toprağını kamulaştırmak ve kutsallarını ve kutsal yerlerini Yahudileştirmek için kullanmasına izin vermiştir. BM’nin son 75 yılda Filistin halkı lehine 900’den fazla karar çıkarmış olmasına rağmen, “İsrail” bu kararların hiçbirine uymamış ve uymayı da reddetmiştir. ABD VETO’su, “İsrail’in” politikalarına ve ihlallerine yönelik herhangi bir kınamayı önlemek için BM Güvenlik Konseyi’nde her zaman hazır bulundu. Bu nedenle ABD ve diğer batılı ülkeleri suç ortağı olarak görüyoruz.

6-“Barışçıl çözüm süreci “ne gelince. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörmesine rağmen; “İsrail”, işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te geniş çaplı bir yerleşim birimi inşası ve Filistin topraklarının Yahudileştirilmesi kampanyasıyla Filistin devletinin kurulmasına yönelik her türlü olasılığı sistematik olarak yok etti. Barış sürecinin destekçileri 30 yıl sonra bir çıkmaza girdiklerini ve bu sürecin Filistin halkı üzerinde yıkıcı sonuçları olduğunu anladılar.

İsrailli yetkililer, bir Filistin devletinin kurulmasını kesinlikle reddettiklerini çeşitli vesilelerle teyit etmişlerdir.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, El-Aksa Seli Operasyonu’ndan sadece bir ay önce, Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar uzanan, Batı Şeria ve Gazze’yi de kapsayan “İsrail “i tasvir eden sözde bir “Yeni Ortadoğu” haritası sundu. O sırada tüm dünya – BM Genel Kurulu Filistin halkının haklarına yönelik kibir ve cehalet dolu konuşması karşısında sessiz kaldı.

7-75 yıllık acımasız işgal ve ıstırabın ardından, kurtuluş ve halkımıza geri dönüş için yapılan tüm girişimlerin başarısızlığa uğramasının ardından ve ayrıca sözde barış sürecinin feci sonuçlarının ardından, dünya Filistin halkından aşağıdakilere yanıt olarak ne yapmasını bekliyordu?

  • İsrail’in mübarek Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirme planları. Zamansal ve mekânsal bölme girişimleri ve İsrailli yerleşimcilerin kutsal camiye yönelik saldırılarının yoğunlaşması.

  • Batı Şeria ve Kudüs’ün tamamını sözde “İsrail egemenliğine” katma yolunda fiilen adımlar atan aşırı sağcı İsrail hükümetinin uygulamaları, Filistinlilerin evlerinden ve yaşadıkları bölgelerden sürülmesine yönelik İsrail resmi masasındaki planların ortasında yer almaktadır.
  • İsrail hapishanelerindeki binlerce Filistinli tutuklu, İsrail’in faşist bakanı Itamar Ben- Gvir’in doğrudan gözetimi altında temel haklarından mahrum bırakılmanın yanı sıra saldırı ve aşağılamalara maruz kalmaktadır.
  • Gazze Şeridi’ne 17 yıldır uygulanan haksız hava, deniz ve kara ablukası.

  • İsrail yerleşimlerinin Batı Şeria’da eşi benzeri görülmemiş bir düzeyde genişlemesinin yanı sıra yerleşimciler tarafından Filistinlilere ve mülklerine karşı her gün uygulanan şiddet.
  • Mülteci kamplarında ve diğer bölgelerde zor koşullar altında yaşayan ve 75 yıl önce sürüldükleri topraklarına geri dönmek isteyen yedi milyon
  • Uluslararası toplumun başarısızlığı ve süper güçlerin suç ortaklığı bir Filistin devletinin kurulmasını engellemiştir.

Tüm bunlardan sonra Filistin halkından ne bekleniyordu? Beklemeye devam etmek ve çaresiz BM’ye güvenmeye devam etmek! Ya da Filistin halkını, topraklarını, haklarını ve kutsallarını savunmak için inisiyatif alması; savunma eyleminin uluslararası yasalarda, normlarda ve sözleşmelerde yer alan bir hak olduğunu bilmesi.

Yukarıdakilerden hareketle, 7 Ekim’deki El-Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail’in Filistin halkına ve davasına yönelik tüm komplolarına karşı koymak için gerekli bir adım ve normal bir yanıttı. İsrail işgalinden kurtulma, Filistinlilerin haklarını geri alma yönünde bir eylemdi. Ve dünyadaki tüm halkların yaptığı gibi kurtuluş ve bağımsızlık yolunda savunma amaçlı bir eylemdi.

El Aksa Tufanı Operasyonu’nda yaşananlar ve İsrail’in iddialarına verilen yanıtlar

İslami Direniş Hareketi – Hamas olarak, İsrail’in 7 Ekim’de gerçekleştirdiği El Aksa Seli Operasyonu ve yankılarıyla ilgili uydurma suçlamalar ve iddialar ışığında aşağıdaki hususları açıklığa kavuşturuyoruz:

1.El Aksa Tufanı Operasyonu 7 Ekim’de İsrail askeri mevzilerini hedef aldı. Düşman askerlerini tutuklayarak İsrail hapishanelerinde tutulan binlerce Filistinlinin esir takası anlaşması yoluyla serbest bırakılması için İsrail makamlarına baskı yapmayı amaçladı. Bu nedenle operasyon, İsrail ordusunun Gazze Tümeni’ni, Gazze çevresindeki İsrail yerleşimlerinin yakınında konuşlanmış İsrail askeri tesislerini yok etmeye odaklandı.

2.Sivillere, özellikle de çocuklara, kadınlara ve yaşlılara zarar vermekten kaçınmak El Kassam Tugayları’nın tüm savaşçıları için dini ve ahlaki bir taahhüttür. Filistin direnişinin operasyon sırasında tamamen disiplinli ve İslami değerlere bağlı olduğunu tekrarlıyoruz. Filistinli savaşçıların sadece işgal askerlerini ve halkımıza karşı silah taşıyanları hedef aldığını yineliyoruz. Filistinli savaşçılar, direnişin kesin silahlara sahip olmamasına rağmen sivillere zarar vermekten kaçınmaya özen göstermiştir. Ayrıca, sivillerin hedef alındığı bir durum olduysa, bu kazara ve işgal güçleriyle çatışma sırasında gerçekleşmiştir.

Hamas Hareketi kurulduğu 1987 yılından bu yana sivillere zarar vermekten kaçınmayı taahhüt etmiştir.

Siyonist suçlu Baruch Goldstein’ın 1994 yılında işgal altındaki El-Halil şehrinde bulunan El-İbrahimi Camii’nde ibadet eden Filistinlilere yönelik bir katliam gerçekleştirmesinin ardından Hamas Hareketi, tüm tarafların sivillerin zarar görmesini engellemek için bir girişim başlattığını duyurmuştu. Ancak İsrail işgali bunu reddetmiş ve hatta bu konuda herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Hamas Hareketi de bu tür çağrıları birkaç kez tekrarladı. Ancak Filistinli sivilleri kasıtlı hedef almaya, öldürmeye devam eden İsrail işgalinden sağır bir kulak aldı.

3.İsrail güvenlik ve askeri sisteminin hızla çökmesi ve Gazze ile sınır bölgelerinde yaşanan kaos nedeniyle El Aksa Tufanı Operasyonu’nun uygulanması sırasında bazı hatalar yaşanmış olabilir. Pek çok kişinin tanıklık ettiği üzere, Hamas Hareketi Gazze’de tutulan tüm sivillere olumlu ve nazik bir şekilde yaklaşmıştır. Ve saldırının ilk günlerinden itibaren onları serbest bırakmaya çalışmıştır. Bir hafta süren insani ateşkes sırasında da böyle olmuştur. Filistinli kadın ve çocukların İsrail hapishanelerinden salıverilmesi karşılığında bu siviller serbest bırakılmıştır.

4.İşgalci İsrail’in 7 Ekim’de El Kassam Tugayları’nın İsrailli sivilleri hedef aldığına dair ortaya attığı iddialar tamamen yalan ve uydurmadan başka bir şey değildir. Bu iddiaların kaynağı İsrail resmi söylemidir. Hiçbir bağımsız kaynak bunların hiçbirini kanıtlamamıştır. İsrail resmi söyleminin her zaman Filistin direnişini şeytanlaştırmaya çalıştığı ve aynı zamanda Gazze’ye yönelik acımasız saldırısını meşrulaştırdığı bilinen bir gerçektir.

İşte İsrail’in iddialarına karşı çıkan bazı ayrıntılar:

♦O gün (7 Ekim) çekilen video klipler ve daha sonra yayınlanan İsraillilerin kendi ifadeleri, El Kassam Tugayları savaşçılarının sivilleri hedef almadığını ve birçok İsraillinin İsrail ordusu ve polisi tarafından şaşkınlıkları nedeniyle öldürüldüğünü gösterdi.

♦Filistinli savaşçıların “40 bebeğin kafasını kestiği” yalanı da kesin bir dille yalanlanmış. Hatta İsrail kaynakları bu yalanı yalanlamıştır. Batılı medya kuruluşlarının birçoğu ne yazık ki bu iddiayı benimsemiş ve desteklemiştir.

Filistinli savaşçıların İsrailli kadınlara tecavüz ettiği iddiası Hamas Hareketi tarafından da tamamen reddedildi. Mondoweiss haber sitesinin 1 Aralık 2023 tarihli haberinde, Hamas üyelerinin 7 Ekim’de gerçekleştirdiği iddia edilen “toplu tecavüz” olayına ilişkin herhangi bir kanıt bulunmadığı ve İsrail’in bu iddiayı “Gazze’deki soykırımı körüklemek için” kullandığı belirtildi.

♦İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin 10 Ekim ve Haaretz gazetesinin 18 Kasım tarihli iki haberine göre, Gazze yakınlarında düzenlenen ve 364 İsrailli sivilin hayatını kaybettiği Nova müzik festivalinde bulunanlar başta olmak üzere çok sayıda İsrailli sivil İsrail askeri helikopteri tarafından öldürüldü. Her iki haberde de Hamas savaşçılarının festivalden habersiz festival alanına ulaştığı ve İsrail helikopterinin hem Hamas savaşçılarına hem de festivale katılanlara ateş açtığı belirtiliyor.

Yedioth Ahronoth ayrıca İsrail ordusunun Gazze’den daha fazla sızmayı önlemek ve herhangi bir İsraillinin Filistinli savaşçılar tarafından tutuklanmasını önlemek için Gazze Şeridi’ni çevreleyen bölgelerde 300’den fazla hedefi vurduğunu söyledi.

♦Diğer İsrailli tanıklıklar, İsrail ordusunun baskınlarının ve askerlerinin operasyonlarının birçok İsrailli esiri ve onları esir alanları öldürdüğünü doğruladı. İsrail işgal ordusu, Filistin direnişiyle esir takası yapmaktan kaçınmak için “ölü bir sivil rehine veya asker, canlı ele geçirilmekten daha iyidir” diyen İsrail ordusunun kötü şöhretli “Hannibal Direktifi “nin açık bir uygulaması olarak, Filistinli savaşçıların ve İsraillilerin içinde bulunduğu İsrail yerleşimlerindeki evleri bombaladı.

♦Dahası, işgal yetkilileri öldürülen asker ve sivillerin sayısını 1.400’den 1.200’e düşürdü. 200 yanmış cesedin öldürülen Filistinli savaşçılara ait olduğunu ve İsrailli cesetlerle karıştığını tespit ettikten sonra. Bu da savaşçıları öldürenin İsraillileri de öldüren kişi olduğu anlamına gelmektedir. Zira 7 Ekim’de İsrail bölgelerini öldüren, yakan ve tahrip eden askeri uçakların sadece İsrail ordusuna ait olduğu bilinmektedir.

♦İsrail’in Gazze’de 60’a yakın İsrailli esirin ölümüne yol açan ağır hava saldırıları da İsrail işgalinin Gazze’deki esirlerin hayatını önemsemediğini kanıtlamaktadır.

5.Gazze çevresindeki yerleşimlerde yaşayan İsrailli yerleşimcilerin bir kısmının silahlı olduğu ve 7 Ekim’de Filistinli savaşçılarla çatıştıkları da bir gerçektir. Bu yerleşimciler sivil olarak kayıtlara geçerken, gerçekte İsrail ordusunun yanında savaşan silahlı kişilerdi.

6.İsrailli sivillerden bahsederken, zorunlu askerliğin 18 yaşın üzerindeki tüm İsrailliler için geçerli olduğu bilinmelidir. 32 ay askerlik yapan erkekler ve 24 ay askerlik yapan kadınlar – herkes silah taşıyabilir ve kullanabilir. Bu, İsrail’in “silahlı halk” güvenlik teorisine dayanmaktadır. Ve İsrail varlığını “ülkesi olan bir orduya” dönüştürmüştür.

7.Sivillerin acımasızca öldürülmesi İsrail varlığının sistematik bir yaklaşımıdır. Ve Filistin halkını aşağılamanın araçlarından biridir. Gazze’de Filistinlilerin kitlesel olarak öldürülmesi bu yaklaşımın açık bir kanıtıdır.

8.El Cezire haber kanalı bir belgeselde, İsrail’in Gazze’ye saldırdığı bir ay içinde Gazze’de öldürülen Filistinli çocukların günlük ortalamasının 136 olduğunu, Rusya-Ukrayna savaşı sırasında Ukrayna’da öldürülen çocukların ortalamasının ise her gün bir çocuk olduğunu belirtti.

9.İsrail’in saldırganlığını savunanlar olaylara objektif bir şekilde bakmak yerine Hamas savaşçılarına saldırırken sivil kayıplar olacağını söyleyerek İsrail’in Filistinlileri toplu halde öldürmesini haklı göstermeye çalışıyorlar. Ancak 7 Ekim’deki El Aksa Seli olayı söz konusu olduğunda böyle bir varsayıma başvurmuyorlar.

10.Adil ve bağımsız soruşturmaların anlattıklarımızın doğruluğunu kanıtlayacağından ve İsrail tarafındaki yalan ve yanıltıcı bilgilerin boyutunu ortaya koyacağından eminiz. Buna İsrail’in Gazze’deki hastanelerle ilgili olarak Filistin direnişinin buraları komuta merkezi olarak kullandığı yönündeki iddiaları da dâhildir. Bu iddia kanıtlanmamış ve birçok batılı basın kuruluşunun raporlarıyla yalanlanmıştır.

Üçüncü

Şeffaf bir uluslararası sisteme doğru soruşturma

1.Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) üye bir devlettir ve 2015 yılında Roma Statüsü’ne taraf olmuştur. Filistin, İsrail’in kendi topraklarında işlediği savaş suçlarının soruşturulmasını talep ettiğinde, İsrail’in uzlaşmazlığı, reddi ve UCM’ye başvurdukları için Filistinlileri cezalandırma tehditleriyle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca, adalet değerlerine sahip olduğunu iddia eden büyük güçlerin tamamen işgal söyleminin yanında yer aldığını ve Filistinlilerin uluslararası adalet sistemindeki hamlelerine karşı durduğunu belirtmek de talihsizliktir. Bu güçler “İsrail “i bir devlet olarak hukukun üstünde tutmak ve sorumluluktan ve hesap vermekten kaçmasını sağlamak istemektedir.

2.Başta ABD yönetimi, Almanya, Kanada ve İngiltere olmak üzere bu ülkelere, eğer iddia ettikleri gibi adaletin yerini bulmasını istiyorlarsa, işgal altındaki Filistin’de işlenen tüm suçların soruşturulmasına destek verdiklerini açıklamaları ve uluslararası mahkemelerin görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmelerine tam destek vermeleri çağrısında bulunuyoruz.

3.Bu ülkelerin adaletin yanında duracaklarına dair şüphelerimiz olmasına rağmen, UCM Savcısı ve ekibini, durumu uzaktan gözlemlemek ya da İsrail’in kısıtlamalarına tabi olmak yerine, orada işlenen suç ve ihlalleri incelemek ü z e r e derhal ve acilen işgal altındaki Filistin’e gelmeye çağırıyoruz.

4.Aralık 2022’de BM Genel Kurulu, “İsrail’in” Filistin topraklarındaki yasadışı işgalinin hukuki sonuçları hakkında Uluslararası Adalet Divanı’ndan (UAD) görüş isteyen bir kararı kabul ettiğinde, “İsrail’i” destekleyen (birkaç) ülke, yaklaşık 100 ülke tarafından onaylanan bu adımı reddettiklerini açıkladı. Halkımız – ve onların hukuk ve hak grupları – İsrailli savaş suçlularına karşı Avrupa ülkeleri mahkemeleri önünde – evrensel yargı yetkisi sistemi aracılığıyla – kovuşturma başlatmaya çalıştığında, Avrupa rejimleri İsrailli savaş suçlularının serbest kalması lehine hareketleri engelledi.

5.7 Ekim olayları daha geniş bir bağlama oturtulmalıdır. Ve günümüzde sömürgeciliğe ve işgale karşı verilen tüm mücadele örnekleri hatırlanmalıdır. Bu mücadele deneyimleri, işgalcinin uyguladığı aynı düzeydeki baskıya, işgal altındaki halkın da eşdeğer bir karşılık vereceğini göstermektedir.

6.Filistin halkı ve dünyanın dört bir yanındaki halklar, İsrail söylemini destekleyen bu hükümetlerin kör önyargılarını haklı çıkarmak ve İsrail suçlarını örtbas etmek için uyguladıkları yalan ve aldatmacanın boyutunun farkındadır. Bu ülkeler, çatışmanın temel nedenlerinin işgal ve Filistin halkının kendi topraklarında onurlu bir şekilde yaşama hakkının inkârı olduğunu bilmektedir. Bu ülkeler Gazze’deki milyonlarca Filistinli üzerindeki haksız ablukanın devam etmesine ve İsrail hapishanelerinde temel haklarının çoğunlukla reddedildiği koşullar altında tutulan binlerce Filistinli tutukluya ilgi göstermemektedir.

7.İsrail’in işlediği suçları ve katliamları reddettiklerini dile getirmek ve Filistin halkının haklarına ve haklı davalarına desteklerini göstermek için dünyanın tüm başkentlerinde ve şehirlerinde toplanan tüm dinlerden, etnik kökenlerden ve geçmişlerden gelen dünyanın özgür insanlarını selamlıyoruz.

Dördüncü

Dünyaya bir hatırlatma, Hamas kimdir?

1.İslami Direniş Hareketi “Hamas” Filistinli bir İslami ulusal kurtuluş ve direniş hareketidir. Amacı Filistin’i özgürleştirmek ve Siyonist projeye karşı koymaktır. Referans çerçevesi, ilkelerini, hedeflerini ve araçlarını belirleyen İslam’dır. Hamas, milliyetçi, dini yada mezhepsel gerekçelerle herhangi bir insana zulmedilmesini ya da haklarının baltalanmasını reddeder.

2.Hamas, çatışmasının dinlerinden dolayı Yahudilerle değil Siyonist projeyle olduğunu teyit etmektedir. Hamas Yahudilere karşı Yahudi oldukları için değil, Filistin’i işgal eden Siyonistlere karşı mücadele etmektedir. Oysa Yahudiliği ve Yahudileri sürekli olarak kendi sömürgeci projeleri ve yasadışı varlıklarıyla özdeşleştirenler Siyonistlerdir.

3.Filistin halkı her zaman baskıya, adaletsizliğe, kim tarafından yapılırsa yapılsın sivillere yönelik katliamlara karşı durmuştur. Dini ve ahlaki değerlerimize dayanarak, Yahudilerin Nazi Almanyası tarafından maruz bırakıldıklarını reddettiğimizi açıkça ifade ettik. Burada, Yahudi sorununun özünde bir Avrupa sorunu olduğunu söylüyoruz. Arap ve İslam ortamının ise tarih boyunca Yahudi halkı ve diğer inanç ve etnik kökenlerden halklar için güvenli bir sığınak olduğunu hatırlatıyoruz. Arap ve İslam ortamı bir arada yaşama, kültürel etkileşim ve dini özgürlükler için bir örnek teşkil etmiştir. Mevcut çatışma Siyonistlerin saldırgan tutumundan ve Batılı sömürgeci güçlerle ittifakından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Filistin’deki halkımıza yönelik baskıyı meşrulaştırmak için Avrupa’daki Yahudi acılarının istismar edilmesini reddediyoruz.

4.Uluslararası yasa ve normlara göre Hamas Hareketi, net hedefleri ve misyonu olan bir ulusal kurtuluş hareketidir. İşgale karşı direnme meşruiyetini Filistinlilerin kendini savunma, özgürleştirme ve kendi kaderini tayin etme hakkından almaktadır. Hamas, İsrail işgaliyle mücadelesini ve direnişini her zaman işgal altındaki Filistin topraklarıyla sınırlandırmak istemiştir. Ancak İsrail işgali buna uymamış ve Filistin dışındaki Filistinlilere karşı katliamlar ve cinayetler işlemiştir.

5.İşgale karşı silahlı direniş de dahil olmak üzere her türlü yöntemle direnmenin tüm normlar, semavi dinler, Cenevre Sözleşmeleri ve birinci ek protokolü de dahil olmak üzere uluslararası yasalar ve ilgili BM kararları, örneğin BM Genel Kurulu’nun 22 Kasım 1974 tarihli 29. oturumunda kabul edilen ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ve “sürüldükleri, yerlerinden edildikleri ve köklerinden koparıldıkları evlerine ve mülklerine” geri dönme hakkı da dahil olmak üzere Filistin’deki devredilemez haklarını teyit eden 3236 sayılı Genel Kurul Kararı tarafından meşrulaştırılmış bir hak o l d u ğ u n u vurguluyoruz.

6.Kararlı Filistin halkı ve direnişi, en uzun ve acımasız sömürgeci işgale karşı topraklarını ve ulusal haklarını savunmak için kahramanca bir savaş yürütüyor. Filistin halkı, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere Filistinli sivillere karşı iğrenç katliamlar gerçekleştiren eşi benzeri görülmemiş bir İsrail saldırganlığıyla karşı karşıyadır. Gazze’ye yönelik saldırı sırasında İsrail işgali, Gazze’deki halkımızı gıda, su, ilaç ve yakıttan mahrum bıraktı. Ve onları tüm yaşam araçlarından yoksun bıraktı. Bu arada İsrail savaş uçakları, Filistin halkını Gazze’den sürmeyi amaçlayan etnik temizliğin açık bir işareti olarak okullar, üniversiteler, camiler, kiliseler ve hastaneler de dahil olmak üzere Gazze’nin tüm altyapılarını ve kamu binalarını vahşice vurdu. Ancak İsrail işgalinin destekçileri halkımıza karşı soykırımı sürdürmekten başka bir şey yapmadılar.

7.İsrail işgalinin Filistin halkına yönelik zulmünü meşrulaştırmak için “meşru müdafaa” bahanesini kullanması bir yalan, aldatma ve gerçekleri ters yüz etme sürecidir. İsrail varlığının işlediği suçları ve işgali savunma hakkı yoktur. Ancak Filistin halkının işgalciyi işgale son vermeye zorlama hakkı vardır. 2004 yılında Uluslararası Adalet Divanı (UAD), “İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları” ile ilgili davada, acımasız işgalci güç olan “İsrail’in” Filistin topraklarında böyle bir duvar inşa etmek için meşru müdafaa hakkına dayanamayacağını belirten bir tavsiye kararı vermiştir. Dahası, Gazze uluslararası hukuka göre hala işgal altında bir topraktır. Dolayısıyla Gazze’ye yönelik saldırının gerekçeleri temelsizdir. Ve meşru müdafaa fikrinin özünden yoksun olduğu gibi hukuki ehliyetten de yoksundur.

Beşinci

Neye ihtiyaç var?

İşgal, kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın ya da adlandırırsa adlandırsın işgaldir. Halkların iradesini kırmak ve onları ezmeye devam etmek için bir araç olmaya devam etmektedir. Öte yandan, tarih boyunca halkların ve ulusların işgalden ve sömürgecilikten nasıl kurtulacaklarına dair deneyimleri, direnişin stratejik bir yaklaşım olduğunu ve özgürleşmenin ve işgali sona erdirmenin tek yolu olduğunu doğrulamaktadır. Mücadele, direniş ya da fedakârlık olmaksızın işgalden kurtulan bir ulus var mıdır?

İnsani, etik ve hukuki zorunluluklar tüm dünya ülkelerinin Filistin halkının direnişini desteklemesini, ona karşı işbirliği yapmamasını gerektirmektedir. İşgal suçlarına ve saldırganlığa karşı çıkmalıdır. Filistin halkının topraklarını özgürleştirme ve dünyadaki tüm halklar gibi kendi kaderini tayin hakkını kullanma mücadelesini desteklemelidirler. Buna dayanarak aşağıdaki çağrıda bulunuyoruz:

1.İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının, tüm Gazze halkına karşı işlediği suçların ve etnik temizliğin derhal durdurulması. Geçişlerin açılması ve yeniden inşa araçları dahil olmak üzere insani yardımların Gazze’ye girişine izin verilmesi.

2.İsrail işgalini insani acılara neden olduğu için yasal olarak sorumlu tutmak için Filistin halkına ve sivillere, altyapıya, hastanelere, eğitim tesislerine, camilere ve kiliselere karşı işlenen suçlardan sorumlu tutulması.

3.İsrail işgali karşısında Filistin direnişinin uluslararası hukuk ve normlar çerçevesinde meşrulaştırılmış bir hak olarak mümkün olan tüm araçlarla desteklenmesi.

4.Dünyanın dört bir yanındaki özgür halkları, özellikle de sömürgeleştirilmiş ve Filistin halkının çektiği acıların farkında olan ulusları, İsrail işgalini destekleyen güçler/ülkeler tarafından benimsenen çifte standart politikalarına karşı ciddi ve etkili tutumlar almaya çağırıyoruz. Bu ulusları Filistin halkıyla küresel bir dayanışma hareketi başlatmaya çalışıyoruz. Adalet ve eşitlik değerlerini ve halkların özgürlük ve onur içinde yaşama hakkını vurgulamaya çağırıyoruz.

5.Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere süper güçler, Siyonist varlığa hesap verme yükümlülüğünden muafiyet sağlamayı ve ona hukukun üstünde bir ülke muamelesi yapmayı bırakmalıdır. Bu ülkelerin adaletsiz davranışları, İsrail işgalinin 75 yıl boyunca Filistin halkına, topraklarına ve kutsallarına karşı en ağır suçları işlemesine olanak sağlamıştır. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri, bugün ve her zamankinden daha fazla, uluslararası hukuka ve işgalin sona erdirilmesi çağrısında bulunan ilgili BM kararlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.

6.Gazze’nin geleceğine karar vermeyi amaçlayan ve sadece işgali uzatmaya hizmet eden her türlü uluslararası veya İsrail projesini kategorik olarak reddediyoruz. Filistin halkının kendi geleceğine karar verme ve iç işlerini düzenleme kapasitesine sahip olduğunu ve dolayısıyla dünyadaki hiçbir tarafın Filistin halkına herhangi bir vesayet biçimi dayatma ya da onlar adına karar verme hakkına sahip olmadığını vurguluyoruz.

7.İsrail’in özellikle 1948’de işgal edilen topraklarda ve Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik yeni bir sürgün dalgası ya da yeni bir Nakba yaratma girişimlerine karşı durulması çağrısında bulunuyoruz. Sina’ya, Ürdün’e ya da başka bir yere sürülme olmayacağını ve Filistinlilere yönelik herhangi bir tehcir söz konusu olacaksa bunun, BM’nin birçok kararında da teyit edildiği üzere, 1948’de sürüldükleri evlerine ve bölgelerine yönelik olacağını vurguluyoruz.

8.İşgal sona erene kadar dünya çapında halk baskısını sürdürmeye çağırıyoruz. İsrail varlığıyla normalleşme girişimlerine karşı durmaya, İsrail işgaline ve destekçilerine kapsamlı bir boykot çağrısında bulunuyoruz.

MİRATHABER.COM – YOUTUBE