islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5601
EURO
34,8812
ALTIN
2.435,32
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
18°C

“İDEAL DİL” ARAYIŞLARININ ORTAYA ÇIKARDIĞI SONUÇ: “KUR’AN ALLAH KELAMIDIR”

“İDEAL DİL” ARAYIŞLARININ ORTAYA ÇIKARDIĞI SONUÇ: “KUR’AN ALLAH KELAMIDIR”
12 Ocak 2022 10:03
A+
A-

Yüce Allah insanlara risaletle ilgili mesajlarını kelimelerle iletmiştir. Bu yönüyle ilahi kitaplar, mesela Kur’ân, doğrudan Allah’ın kurduğu cümlelerden oluşur. Hem bu cümleler hem de cümleleri oluşturan kelimelerle Yüce Allah, insanların asla yapamayacakları anlam örgülerini kurmuştur. Bu bir meydan okumadır. Buradaki meydan okumayı farklı kılan, bir metin üzerinden hem de insanın asla ulaşamayacağı bir ideal üzerinden yapılıyor olmasıdır. Küçüğünden büyüğüne, okumuşundan cahiline toplumda herkesin iletişim için kullandığı kelimeler üzerinden, yani konuşma dili (doğal dil) üzerinden meydan okuma bir metnin ilahi olduğunun delillerinden biridir.

İnsanlar herhangi bir dilin kelimelerini kullanarak matematiksel düzeyde iletişim imkanı geliştiremezler. Bunun tek ve nihai örneği ilahi kitaplardır. Bunun dışındaki tüm teşebbüsler bugüne kadar başarıya ulaşamadığı gibi bundan sonra da başarısızlığa mahkum olacaktır. Şöyle ki; dilin işlevi ve kullanılışına yoğunlaşan Analitik Felsefe akınına mensup filozofların dilsel ifadelerdeki belirsizliği ve kapalılığı sorun olarak tanımlayıp, konuşulan dilin (doğal dil) dışında ideal (bilimsel amaç için belirsizlikten uzak/formel) bir dil oluşturma bağlamında yaşadıkları tecrübeler ilgi çekicidir.

Aritmetiği mantığa indirgeyen Friedrich Ludwig Gottlob Frege (ö. 1925), dilin kusurlu yapısından formel bir yapı oluşturularak kurtulabileceğini düşünür. Çünkü ona göre gündelik dil, kusurlu ve yarı objektiftir. Bundan kurtulmanın yolu ise mantıktır. Gündelik dilin yetersizliklerini aşıp yeni bir dil ortaya koymaya çalışan Frege, gündelik dilin iletişim için uygun olduğunu fakat felsefe ve bilim yaparken bu gündelik dilin yetersiz ve hatta hatalara açık olabileceğini ifade eder.[1]

“The Philosophy of Logical Atomism” adlı eserinde ideal dilin temellerini izah eden Bertrand Arthur William Russell (ö. 1970), Alfred North Whitehead (ö. 1947) ile birlikte “Principia Mathematica” isimli eserinde ideal bir dilin cümle kuruluşuna dair ilke ve kurallarını (sentaks) belirlemiş olsa da mantıksal bakımdan mükemmel, muğlak olmayan, tam/kesin bir dilin günlük hayattaki iletişim için uygun olmadığını söylemiştir. Yani insanların günlük hayatta kullanageldikleri dil ile matematiksel düzeyde iletişim olamayacağı gibi, şayet başarılabilecekse ideal bir dil de günlük iletişime uygun olmayacaktır.

Gereksiz olduğu söylenemese de gündelik yanlış kullanımlara sebep olduğuna dikkat çeken Ludwig Josef Johann Wittgenstein (ö. 1951), gündelik dilin hatalarına düşmemek için mantıksal dilbilgisine-mantıksal sözdizimine- boyun eğen bir dilin gerekliliğini vurgular. Ona göre bu ideal dil görecelilikten kaçınmamızı sağlayıp anlamın objektif verilmesini de sağlayacaktır. Gündelik dilin aynı sözcüğü farklı anlamlara referans olarak sunabilmesinden kaynaklanan hatalar, sembolik dilde, aynı göstergenin farklı sembollerle karıştırılmasına izin vermez, sembolik dil mantıksal gramere ve mantıksal sentaksa boyun eğer.[2]

Felsefe’de kullanılmak üzere ideal dil teşekkülü için uğraş vermiş başkaları da olmuş. Ancak belki imkansız görmesi sebebiyle Max Black (ö. 1988), felsefede kullanılmak üzere, ideal bir dil inşası yerine bazı tedbirlerle mesela dildeki belirsizliğin objektif ölçütlerle tespit edilmesi suretiyle eldeki dil ile idare edilebilir olduğunu söylemiştir.

Friedrich Waismann (ö. 1959)’a göre, bir kavramın ve dilsel ifadenin; bir ögenin, bir durumun veya bir özelliğin tanımı/belirleyicisi olarak kullanımı (bir tanımlama yapmak için ve tüm durumlara eşitlemek; matematik kurallarına tabi kılmak için) mümkün değildir.

Williard van Orman Quine (ö. 2000)’e göre belirsizlik bir dilin öğrenilmesindeki ilk aşamada çok mühim bir rol oynar. Belirsizlik ve kesinlik hiçbir şekilde birbirini tamamen dışarıda bırakamaz. İfadelerdeki belirsizlik bir ressamın kullandığı karışık renk paletine benzer. Kesin ifadeler açısından hatta, bu bir avantaj olabilir.

Adam Schaff (ö. 2006) da tüm hatalardan ve dilin kusurlarından soyutlanmış mükemmel bir dilin imkanını mantıklı görmez. Formel dili “büyük bir bilimsel kazanım olarak” över ama akabinde sadece belli bilimsel amaçlar için gerekli ve böylece faydalı olacağını ekler. Günlük hayatta böyle bir dil “sadece gereksiz değil; bilakis engelleyici”dir de. Schaff, “mükemmel dil” kavramına karşı çıkar.[3]

Görüldüğü üzere felsefe ve bilimde kullanılmak üzere ideal bir dilin inşasını gerekli gören ve bu konuda gayret gösterenler, bunun sebebi olarak günlük dilin zaaflarına dikkat çekmişlerdir. Bazıları da bunun ulaşılamayacak bir ideal olduğunu söylemişlerdir. Hatta günlük dildeki bazı belirsizliklerin iyi taraflarının olabileceğini söyleme noktasına gelenler bile olmuştur. İşte Kur’an’ın metni de tam bu noktada bir mucizeyi gerçekleştirmiştir. Kur’ân, içinde (ayetler, ifadeler arasında) herhangi bir çelişkinin olmadığını[4], dili hiçbir hataya mahal vermeden kullandığını[5], hiçbir kapalılık ve belirsizliği içermediğini[6], bunu da halkın kullandığı dil[7] ile yaptığını bildirmiştir. Bu tüm insanlığa meydan okumadır.

İlginçtir, felsefeci ve matematikçilerden oluşan bazı bilim adamlarının hayal ettiği ama başarılamaz olduğunu da itiraf ettikleri ideal dili, halkın konuştuğu dil üzerinden gerçekleştiren Kur’an, nüzul dönemi muhaliflerince sıkıcı bulunmuştu.[8] Bunların üzerinden yüzyıllar geçmiş olsa da günümüzde de bunlarla aynı meşrebe sahip olan, Kur’an metninin önemsenmemesi gerektiğini hatta bu sebeple ona kitap değil hitap demenin daha uygun olacağını söyleyen Müslümanlar (!) ile Kuran’ı dağınık, sıkıcı ve usandırıcı bulan gayr-i müslimleri de katabiliriz.

Kur’ân, kelimelerin anlamları üzerinde oynanarak ilahi kitapların tahrif edildiğini bildirir. Tahrif, bilinçli olarak metin örgüsü ve bağlamı gözardı edip kelimelerin anlamlarıyla oynamak, metnin anlamında sapma meydana getirmektir. Bu yolla anlamında netlik ve teklik olan ilahi metin üzerinde manevra alanı oluşturulur, kurgular metne söyletilmiş olur.

Kur’ân’da, kelimelerin anlamı üzerinden insan eliyle ilahi kitapların tahrif edildiğinden bahsediliyor olması ilahi kitapların bir metin olduğunu gösterir.

Ortada bir metnin olması, anlamaya dair ilke, yöntem ve kavramların varlığını zorunlu kılar. Kendinden önceki ilahi kitaplarda olduğu gibi son ilahi kitap Kur’ân da metni anlamanın ilke, yöntem ve kavramlarına dikkat çeker.

Kur’ân, metni anlamaya dair usul oluşturma bağlamında, ilkeler, kavramlar, yardımcı kaynaklar ihdas etme, metni yorumlama, metni zaman, mekan, kültür vb. ölçütler üzerinden okuma gibi ilahi metne yapılacak beşeri hiçbir müdahaleye izin vermez. Âyetlerin Allah tarafından hüküm ifade eder ve birbirini detaylandırır şekilde oluşturulduğuna vurgu yapar. Kitabı Allah’ın bildirdiği usule göre okumanın bir tercih değil iman/güven meselesi olduğunun altını çizer. 

Kur’ân, âyetlerin anlaşılmasında özellikle de herhangi bir konuyla ilgili detayların tespitinde metnin dilini merkeze almaktadır. Arapça dilbilgisi ölçüt alınarak oluşturulan konuyla ilgili âyet kümeleri, detayların tespitine imkan verir.    

Kur’ân’ın ortaya koyduğu anlama metodunun omurgasını, âyetlerin dilbilgisi açısından tahlili ve âyetlerde geçen kelimelerin anlamının doğru tespiti oluşturur. Bu bağlamda âyetlere, ibareye bağlı kalmadan çeşitli kurgu yahut rivayetler çerçevesinde anlam vermek, âyetlerde geçen kelimelere Kur’ân’ın kendi verdiği anlamın ve kelimenin kendi bağlamının dışında anlamlar yüklemek büyük hata olur.

Kur’ân’da geçen 1700’ü aşkın her kelime kökünün diğer kelime köklerinde bulunmayan bir anlam özelliği vardır. Bu yönüyle Kur’ân’da birbiriyle yüzde yüz örtüşen eş anlamlı kelime yoktur. Yakın anlamlı kelimeler arasında ilişkiler vardır ancak biri diğerinin yerine kullanılamaz. İbaresi neredeyse aynı olan iki farklı âyetteki ufak bir kelime yahut yapısal fark dahi büyük anlam farkı doğurabilir.


[1] Bilal Bekalp, Mantıkçı Paradigma ve Gündelik Dil Felsefesi, International Journal of Social Science, Volume 3/1 Spring 2019 p. 93-112.

[2] Bilal Bekalp, Mantıkçı Paradigma ve Gündelik Dil Felsefesi, International Journal of Social Science, Volume 3/1 Spring 2019 p. 93-112.

[3] Mehmet Akif Duman, Belirsizliğin Yargıçları Yahut Russel, Pierce, Black, Hempel, Wittgenstein, Waismann, Quine ve Schaff’ta Belirsizlik Konusunun Dil Bilimi ve Felsefe Açısından Ele Alınması, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 215 vd.

[4] Nisâ 4/82.

[5] Kehf 18/1.

[6] En’âm 6/114; Hûd 11/1 vd.; Hıcr 15/1.

[7] İbrahim 14/4.

[8] Fussılet 44. ayet bu gözle okunmalıdır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.