islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
17°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Az Bulutlu
18°C

İlmî İslâm(cılık), Kapitalizmin Sonunu Getirecektir

İlmî İslâm(cılık), Kapitalizmin Sonunu Getirecektir
9 Şubat 2018 13:05
A+
A-

Face sayfasında arkadaş olduğum siyaset bilimcisi Prof. Dr. Adem Çaylak,İslâmcılığın slogancı yönünü eleştirmekle kalmıyor “Slogancı İslâmcılık, Kapitalizmin Ekmeğinin Yağıdır”sözüyle içi boş ve dolayısıyla içi iyice doldurulmamış olan İslâmcılığın kapitalizmi beslediğini iddia ediyor. Bu kısa fakat çarpıcı cümle, beni çok düşündürdü. Adem Hoca,bununla da yetinmeyip, başka bir vesile ile bu cümlenin âdeta bir açıklaması olan şu ifadeyi de kullanmış: Kapitalizm, kendisine sloganlarla saldıranların çokluğu ile büyüyen ve güçlenen sömürücü bir toplumsal ve iktisadi sistemdir.”

Buna göre faizli sömürü sistemimin odağı olan kapitalizmin halen ayakta kalabilmesinin ötesinde küresel boyutuyla güç kazanmasının asıl sebebi, Müslümanların/İslâmcıların kapitalizme karşı alternatif evrensel bir model sunamamanın çaresizliği/tembelliği içinde kapitalizme karşı sadece sloganlarla “cihat” etmeleridir. Doğrusu bu tespitte, bir gerçeklik payı var. Zaten Müslümanların ekseriyeti kapitalizmin modern bir versiyonu olan neo-liberal sistemin içinde ya işveren/yatırımcı, ya da işçi/tüketici olarak entegre oldukları için, gayri ihtiyari olarak ne yazık ki kapitalizmle bir sorun yaşamamaktadır. İslâm’ı haklı olarak bir sosyal/siyasî/iktisadî nizam olarak gören şuurlu Müslümanlar (İslâmcılar) ve özellikle İslâm âlimleri ise ortak bir platformda buluşup, İslâm’ın dünya görüşünü ne akademik (teorik), ne de pratik (uygulamalı) boyutuyla yansıtabilmiştir.

Modern dünyada “İslâmcılık” kavramını kimler ve neden ortaya atmıştır ve biz Müslümanlar bu kavramdan ne anlamalıyız? Peki, İslâmcılar, İslâm’ın dışındaki tağutî sistemlere karşı neden herkesin benimseyebileceği bir model geliştirme hususunda acziyet içindedir?

İslâmcılık veya Siyasal İslâm Ne Anlama Gelir?

İslâmcılık, çoğu zaman “Siyasal İslâm” kavramıyla eş tutulmaktadır. Onun için bu yazımda İslâmcılığın tanımını “Siyasal İslâm” üzerinden değerlendireceğim. İslâm’ın başına “siyasal” (politik) sıfatın eklenmesi ne anlama gelmektedir? Objektif olarak değerlendirildiğinde “Siyasal İslâm”, İslâm’ın devlet yapısı, yönetimi ve organizasyonu gibi siyasî ve idarî konularına işaret eden bir kavramdır. Ne var ki bu kavrama, ortaya atan kişilerin dünya görüşleri ve niyetlerine göre bazen birbirine zıt ve yoruma açık birçok farklı anlamlar yüklenmek istenmektedir.

Genelde İslâm’ın siyasî görüşün varlığından veya bu doğrultuda bir uygulamaya geçilmesinden rahatsız ve tedirgin olan bazı kesimler, Siyasal İslâm kavramı üzerinden olumsuz bir toplumsal algı oluşturmak istemektedir. Bu kesimlere göre Siyasal İslâm, İslâm dininin politik emeller uğruna istismar edilmesi, bazı siyasî partilerin İslâm’ı kendi dünyevî amaçları doğrultusunda kullanması ve(ya) ikiyüzlü politikacıların dinî istismarcılıktan nemalanmak istemesinin genel bir adıdır. Dolayısıyla bu yaklaşıma göre İslâm dininin, “laikliğe aykırı” olması hasebiyle toplum hayatında her türlü siyasî-iktisadî görüş ve faaliyetlerden uzak tutulması gerekmektedir.

Hâlbuki “Siyasî İslâm” kavramı, bütün bu ideolojik tartışmalardan uzak olarak tamamen nötr bir çerçevede de ele alınabilir. Bu durumda “Siyasî İslâm”, İslâm’ın siyasî ve idarî düzen ile ilgili temel esaslar ve âdil devlet yönetimi ile ilgili evrensel değerlerden başka bir şey değildir. Bu bağlamda Siyasal İslâm’ın temel referansı, Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın da ifade ettiği üzere Müslümanların oluşturduğu bir kamu yönetimi, idarî sistem ve(ya) bir devlettir. Dolayısıyla Siyasal İslâm’ın nihaî hedefi, din ile devleti, siyaset ile toplum hayatını birbirinden ayırmayan İslâmî devletin oluşturulmasıdır. Buna göre Siyasal İslâm, gerçek anlamda bir devletin İslâmî esaslara göre yapılandırılması ve toplumun İslâm hükümleriyle yönetilmesi gerektiğini savunan bir dünya görüşüdür. Bu dünya görüşü ekseninde İslâm tarihinde ortaya değişik fikrî akımlar ve siyasî hareketlerin de ortaya çıktığı herkesin malumudur.

Kapitalizme Karşı İslâmcılığın Siyasî, İktisadî ve Sosyal Modeli Geliştirilmelidir

Gizli veya açık bir biçimde İslâm düşmanlığı yapan dâhilî ve haricî “aydınları” bir yana bırakırsak İslâmcılıktan, Kuran-ı Kerim ve Sünnete uygun bir dünya görüşünü hayata geçirmek isteyen bir fikrî akımın olduğunu kabul etmek gerekir. Bu bağlamda teorik de olsa “İslâm Devleti” ve “İslâm Ekonomisi” üzerine birçok kitap yazılmıştır. Ne var ki kapitalizmin zayıf halkalarının bütünün bilmeden ve örneğin sadece faiz üzerinden eleştiri yapmak, kapitalizmi ortadan kaldırmak için yeterli olmayacaktır. Kapitalizmin en büyük karın ağrısı, felsefesi materyalizme dayandığı ve hep güçlüden yana olduğu için, sosyal/toplumsal/insanî yönü ile zayıf ve sosyal politikalar açısından da yetersiz olmasıdır. Onun için insan fıtratını dikkate almayan, zayıfların/muhtaçların temel ihtiyaçlarını göz ardı eden (vahşî) kapitalizmle mücadele çok yönlü ilmî çalışmalarla yapılmalıdır.

Bunun için İslâm’ı hem kamusal, hem de sosyal (toplumsal) yönüyle ele almak, İslâmcılık kavramını insanî/fıtrî/manevî/hukukî ve sosyo-politik yönüyle daha da zenginleştirmek gerekir. Bu bağlamda somut tezahürleri açısından bakıldığında İslâmcılık kavramının içinde “İslâmî Sosyal Devlet” modelinin varlığını da kabul etmeliyiz. İslâmî Sosyal Devletin ise hiçbir ayırım gözetmeksizin toplumun bütün fertlerinin temel fıtrî/manevî ve sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kapsamlı sosyal politikalar uygulayan bir hukuk devleti olduğunu söyleyebiliriz.

İslâm’ın bütünlüğünü korumak şartıyla belirli bilim dalları ile kıyaslama imkânı veren “Sosyal İslâm” (İslâm’ın Sosyal Boyutu) gibi iyi niyetli kavramlaştırma açılımları, İslâmcılık akımına ayrı bir zenginlik katacaktır. İhtiyaca binaen tecdid-i ilim sürecinde İslâm âlimlerince geliştirilmiş bu gibi alternatif kavramlar, İslâm’ın bünyesindeki sosyal hayat ve düzenlemelere dair dünyevî unsurların daha iyi tanınmasına da vesile olacaktır. Sosyal İslâm kavramıyla İslâm’ın insan, toplum, yönetim ve devlet bağlamındaki görüşleri ortaya konulurken, ibadet ve ahiret gibi alanların ihmal edilmesi söz konusu değildir. Diğer kapitalist ve seküler sosyal politika sistemleriyle kıyaslama yaparken, Sosyal İslâm kavramının, dünyada yapılması gereken sosyal düzenlemelerin ve iyiliklerin, dünya-ahiret bütünlüğünü göz önünde bulunduran bir inanç sistemine dayandığını da bu vesile ile ortaya konulmuş olacaktır.

Kapitalizmle Mücadele Âlimlerimizin Gayretine ve İslâmcılığın Kavramsal Zenginliğine Bağlıdır

Madem ki İslâm, hayatın bütün sahalarını kapsayan, siyasal, kültürel ve sosyo-ekonomik alanlara yönelik orijinal düzenlemeler getiren ilâhî olduğu kadar evrensel bir dindir, o halde bu dinin dünyaya ait spesifik düzenlemelerin diğer din ve dünya görüşlerinin düşünce ve uygulamalarıyla kıyaslanabilmelidir. Bu çerçevede yeni İslâmî kavramlaştırma girişimleri, bilimsel anlamda kıyaslama ve değerlendirme imkânı sağlayan yöntemsel yaklaşımın bir gereğidir. Günümüzün Müslüman âlimleri, iktisadî anlamda dünyaya hâkim olan kapitalizm ve diğer küresel tağutî sistemlerle mücadele etmek istiyorsa hamaset duygularıyla slogancı bir tavır sergilemek yerine bir araya gelerek, ilmî cihadın öncüleri olmalıdır.

Günümüzün İslâm âlimlerinin, dünyadaki bütün ideolojik izmlerin son kullanım tarihini öne çekebilmeleri için, hem yatay (multi-disipliner), hem de dikey olarak kendilerini hep yenilemeleri şarttır. Küresel bilimsel çalışmaların rekabet hâlinde yürütüldüğü bir çağda iki günü müsavî geçmemesi gereken Müslüman âlimlere büyük görevler düşmektedir. Müslüman âlimler, diğer pozitivist bilim insanlarından farklı olarak, küllî imanın bir gereği olarak bütün ilmî kaynakları yerli yerinde yani İslâmî feraset üzerinden değerlendirebilmelidir. C. Hak, kitabında faize bağlı ekonomik sistemleri savunan ve uygulayanları şiddetli bir şekilde uyarırken, sağlam bir iman ve derin ilmî vukufiyetle İslâm dışı sistemlerle mücadele eden âlimlerin güzel özelliklerini hem saymakta, hem de onları cennetle müjdelemektedir:

“Faizden nehy edilmiş oldukları halde onu almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle, onlardan kâfir olanlara elim bir azap hazırladık. Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisa Suresi: 161-162).

Temelleri doğru kaynaklara dayanmayan hiçbir bilimsel teorinin modeli ilelebet uygulanamaz. Onun için bütün tağutî/beşerî sistemlerin varlığı geçicidir. İslâm dışındaki sistemlerin halen varlığını sürdürebiliyorsa bu Müslüman bilim insanlarının rehavet ve gaflet içinde bulunmalarıyla yakından ilgilidir. Ancak Müslüman âlimler, azimli kolektif çalışmalarıyla ilmi diri tutup, onu Kuran ve Sünnet üzerinden sürekli olarak geliştirdikleri ve uyguladıkları sürece İslâm dünya görüşünün bereketi ve nimeti karşısında da hiçbir beşerî sistem varlığını koruyamayacaktır. Ezcümle ilmî (akademik) ve amelî (uygulamalı) İslâm(cılık), kapitalizmin ve diğer tağutî/beşerî sistemlerin sonunu getirecektir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi