islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,0077
EURO
37,5394
ALTIN
2.754,30
BIST
9.624,04
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
29°C
İstanbul
29°C
Yağmurlu
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C
Perşembe Açık
30°C
Cuma Az Bulutlu
30°C
Cumartesi Yağmurlu
26°C

İRAN İSLAM DEVRİMİ NEDEN BAŞARILI OLAMADI  -I-

İRAN İSLAM DEVRİMİ NEDEN BAŞARILI OLAMADI  -I-
5 Eylül 2024 09:00
A+
A-

İnsanlığın hayatı, sonunu, başının tayin ettiği bir romandan çok, bitti sanılan yerde yeniden başlayan, olağanüstü dönüm ve atılım noktalarıyla zengin ve önceden kestirilemez gelişmelerle sürprizli bir destan görünümündedir.

İran Devrimi ya da slogan halindeki söyleyişiyle İslam Devrimi, 1979 yılında İran’ın Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki bir monarşiden, Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetiminde İslam hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan İslam Cumhuriyeti kurulmasına dönüşen hareketin adı olarak bilinir.  İran Devimi, dünyada bu adla yaygınlaşarak  ve günümüze kadar da varlığını bu şekilde sürdürmek suretiyle ayakta kalmaya çalışır. Peki bundan sonra da sürdürecek mi?

Humeyni’ye 1 Şubat 1979’daki Fransa’dan uçakla dönüşte eşlik edenlerin çoğu devrimden sonra gerçekleşen siyasi gelişmelerin mağduru oldu. Bir kısmı suikast sonucu hayatını kaybetti, bir kısmı idam edildi, bir kısmı da gizemli bir şekilde ortadan kayboldu ya da sürgüne gönderildi.

Muhammed Rıza Pehlevi, Batılılaşma, ekonomik büyüme, İran’ın antik ve İslam öncesi tarihini ulusal bir gurur olarak aşılamaya odaklandığı 37 yıldan fazla süre ülkeyi yönetmişti. 1960’larda kadınlara oy hakkı verildi ve görece erkeklerle eşit haklar sağlandı. Tahran, bütün gece kulüpleri ve kabareleriyle bir parti şehri olarak biliniyordu, İran şarabı dünyaya ihraç ediliyordu.

1950 ile 1979 yılları arasında geçen dönemde Şah, Ak Devrim ile ekonomi ve toplumsal hayatın her alanına nüfuz eden politikalar geliştirmek arzusundaydı. Ak Devrim, temeli itibariyle toprak reformu çerçevesinde bir modernleştirme programıydı. Doğal olarak, bu dönemde büyük ölçüde toprağa bağlı bir hayat sürdüren geleneksel kitlelerin, toprak reformu marifetiyle yine geleneksel yapılarının parçalanması, ittifaklarının çözülmesi ve yaşam tarzlarına müdahale edilmesi, büyük toprak sahiplerini, ulemayı, esnaf, çiftçi ve tüccarı kızdırmış ve rejim karşıtı bir tutum benimsemelerine yol açmıştı.

Bazı nüans ve anlayış farklılıklarına rağmen 20. yüz yıldaki tüm liberal ve sosyalist devrimlerin ortak sloganı haline gelen “özgürlük, eşitlik, adalet, bağımsızlık” gibi kavramlar İranlı devrimcilerinin de yıldızlaşan ilkeleriydi. Fakat teori ile realite her zaman birbirinden farklı olmuştur.

İran Devrimi, köklü bir monarşiyi sonlandırmıştı. Bu açıdan monarşi karşıtı olması doğaldı. Ancak, diğer monarşi karşıtı devrim veya hareketlerin aksine, İranlı devrimciler, bu özelliği İslam içerisinde bir doktrin haline getirmeye çalışsalar da pek başarılı olamadılar. Aslında İslam siyasi ve idari anlayışının, monarşi karşıtı olduğunun, bu yüzden İslam dünyasında monarşi yönetimlerinin sona ermesi gerektiği propagandasını yaygın bir şekilde yaptılar. Bu propaganda, özellikle Körfez’in Arap monarşilerinde büyük bir endişe kaynağı oldu ve günümüze kadar süren gerginliğin arka planını oluşturdu.

Her Müslüman, gönülden arzu eder ve isterdi ki: ” İran, bundan böyle, daha geniş bir İslam anlayışıyla, gerçekten bir İslam Devrimi yapmak için uzun vadeli bir planla işe girişsin, kültüre önem versin, geçmiş köklerine inerek diriltsin. Hafız, Nizami, Şeyh Sa’di, Attarlar ve nice değerleri bir kalemde çizip atmasın. Hatta bunları İngilizce ve Fransızcaya çevirip oralarda en güzel baskılarla yayınlatsın. Bunun için paraya acımasın. En güçlü Alman, Fransız, İngiliz ve Arap şairlerine mümkünse bu çevreleri yaptırsın. Kültürün silahtan daha etkili olduğunu bilsin. Ve Batıyı içten fethetmek için bu ağır topları harekete geçirse. Yalnız bunları mı asıl büyük topları da elbet. Gazali ve benzeri sayısız İslam büyüklerini de…

İran Devrimi, doğası gereği Pan-İslamist bir hareket idi. Ayetullah Humeyni, sözde tüm dünya Müslümanlarının birliğinden yanaydı ve Müslüman dünyanın karşı karşıya kaldığı problemlerin çoğunun temelinde, Müslümanların İslam’ın kutsal yoluna yabancılaştırılmalarını, Doğu veya Batının çürümüş hayat tarzlarını benimsemelerini, baskıcı ülkelerin entrikalarının bir sonucu olarak ülkelerinin parçalanmışlığını görmekteydi.

Kurtuluşun yegâne yolu İslam’a dönmek, gerçek ve doğru İslami hükümetler kurmak ve suni farklılıkları ortadan kaldırarak ve yeniden birliği sağlamaktı bu devrimin amacı… Müslümanlar ve ezilen diğer milletler, küresel güç dengesini değiştirebilmek, esarete ve sömürüye son verebilmek için birbirleri ile işbirliği yapmalıydılar. Ancak, Ayetullah Humeyni’nin bu düşünceleri, sadece lafta ve teoride kaldı. İslam dünyasında çok fazla destek bulmadı. Bunda da, İran Devrimi’nin Şiilik kalıplarına sokmakta gösterdikleri çaba ve gayretten dolayı Sünni dünyanın olaya kuşkuyla bakması, uzak ve mesafeli durması gerçeği yatmaktaydı. İran’ın bu ve benzeri her çağrısı, “Şiiliğin yaygınlaştırılması propagandası olduğu” şeklindeki karşı propagandayla etkisiz hale getirildi bugüne kadar…

Bozuluş, bir çürüyüşten ileri geliyorsa, ya çürümemiş bir noktadan veya nasılsa canlı kalmış bir filizden hareket etmek en doğrusudur. Bir gövde, tamamen çürüse bile, bir köşesinde veya hemen yanı başında boy atan yeni bir fidan büyüyüp gelişebilir. O filiz veya fidan, büyüye büyüye esas gövdenin çürümüş enkazını da hazmede hazmede kök bağlayıp çürüyen gövdenin yerini alabilir. İran bunu yapmak zorundaydı, fakat yapmadı ya da yapamadı.

Devam Edecek..

Şakir Diclehan

MİRATHABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. AHMED YAHYA dedi ki:

    TEŞEKKÜRLER