islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Kibir ve Tevazu Dengesini Nasıl Koruyabiliriz?

Kibir ve Tevazu Dengesini Nasıl Koruyabiliriz?

Allah’ın salat ve selamı efendimiz Hz. Muhammed‘in, ehlibeytinin ve ashabının üzerine olsun. Bugün zihnî dünyamda meçhul bir bilgeye eskilerin tabiri ile bir ârife kibir ve tevazu ile ilgili bazı sorular yönelttim. Aldığım cevapları sizlerle paylaşmak istedim:

Soru: Kibir hakkında bizi aydınlatabilir misiniz? Kibir, nedir?

Ârif: Kibir veya tekebbür, kendisinde olmayan özellikleri varmış gibi göstermeye çalışarak büyüklük taslamaktır. İnsanın, kendisini beğenmesi, böbürlenmesi, kendisinde bir büyüklük vehmetmesi, ululuk iddiasında bulunması, başkalarını hor ve küçük görmesi anlamına gelir. İnsanları küçük, kendini ise herkesten daha üstün ve değerli görme hâli, bir ahlâkî sapma durumudur.

Soru: Kibirli bir insan, o halde duyarlı bir insan olamaz değil mi?

Ârif: Kendini aşırı beğenen kendi arzu ve heveslerinden başka bir şeyi önemsemeyen bir insan, başkalarına verdiği acıdan pişmanlık duyabilir mi, başkalarının çektiği ıstıraptan hiç rahatsızlık duyabilir mi? Merhamet sahibi olabilir mi?

Soru: İslâm’da kibrin konumu nedir?

Ârif: İslâm, kibrin, sadece Yaratan’a ait ve başkasına verilmez bir sıfat olduğuna işaret eder ve insanların, kibirli olmalarının yerine, tevazu ehli olmalarını önemle tavsiyede bulunur.

Soru: Kibrin değişik türleri var mıdır?

Ârif: Kibri, iç ve dış olmak üzere iki bölüme ayırabiliriz. İç kibir, kişinin, birçok alanda başkalarından farklı ve üstün olduğunu düşünerek, şeytanın tahrikleriyle nefsinde oluşan sevinç ve gururdur. Dış kibir ise nefiste oluşan kibrin dışa yansıması ve kendisini konuşma, tavır, tutum ve davranışlarda açıkça göstermesidir.

Soru: Dışa yansıyan unsurlar veya işaretler nelerdir mesela?

Ârif: Tevazu göstermemek. Hemen herkese kin ve haset beslemek. Gıybet etmek, haset etmek ve düşmanlık beslemek. Herkesten saygı ve tazim beklemek. Fakirlerin ve muhtaçların bulunduğu sosyal ortamdan uzak durmak ve daha çok zenginlerin ve şöhret sahibi ünlülerin aralarında bulunmak.

Soru: Kibrin sebepleri nelerdir?

Ârif: Toplumda hemen her meziyet, üstünlük, ayrıcalık, farklılık, kibir sebebi veya vesilesi olabilir. Mesela bilim, güzellik, makam-mevki, servet-zenginlik, akraba çokluğu, asalet-soy ve aşiret bağlılığı, erkek evlat, nüfuz, şöhret, son model araba, havuzlu villa, cemaat taassubu, başarılı olmak, çok seyahat etmek, bedence kuvvetli olmak gibi özelliklerin hepsi, kişiyi mağrur yapabilir.

Soru: Demek kişinin sahip olduğu her neyse o kendisi için bir imtihan olabileceği gibi bir kibir riski de taşıyabilir. Doğru mu?

Ârif: Evet, kibirlenme malzemeleri, kişiden kişiye değişmektedir. Mesela Karun, malıyla-zenginliği ile kibirlenirken, Hitler, büyüklüğünü üstün germen ırkında görerek, büyüklük taslamıştır.

Soru: Günümüzde de tekebbürün popüler sloganları var mıdır?

Ârif: “İmkânsız bir şey yok”, “istediğimiz her şeyi yapabiliriz”, “önümüzdeki tek engel zaman”, “küçük dağları biz yarattık”, “yaratıcı olunuz” gibi sözde kişisel gelişime destek vermek maksadıyla ortaya atılan sloganlar, haddizatında tekebbüre bir davetiyedir.

Soru: Kibirlenmenin toplumsal, maddî ve manevî zararları nelerdir?

Ârif: Kibirlenen insanlarda sevgi ve muhabbet duyguları zamanla yok olur. Toplumda kin ve haset artar çünkü kibirli insanlar, iddialarıyla hep tartışmaya girer. Kibir, insanı tefekkür ve ibretten mahrum eder. Kibir, nasihati ve uyarmaları çoğu zaman etkisiz hâle getirir. Sistematik hâle getirilen tekebbür kültürü, tevazu sahibi insanların ezilmesine yol açarken, insandaki yıkıcı eğilimleri yaygın hâle getirerek meşrulaştırır, hatta bunları kutsallaştırır. Tekebbür ederek, başkaldıran insan, eşyaya, tabiata, diğer insanlara ve Yaratıcısına yabancılaşır. Toplum hayatında uyumlu, kolektif ve dayanışma içinde hareket etmede zorlanacakları için, gururlu kişilerin sosyal hayatta başarı sağlamaları mümkün değildir, çünkü Peygamberimizin (sav) ifadeleriyle “Kibir edeni Allah alçaltır, alçak gönüllü olanı yükseltir.” Kısacası büyük görünen kişi Allah katında manen küçülür ve muvaffakiyetten mahrum olur. Çünkü “Allah, büyüklük taslayan her zorbanın (cebbarın) kalbini mühürler.” (Mümin: 35).

Soru: Kibirlenenlere karşı bizim tavrımız nasıl olmalıdır?

Ârif: Hangi vasfı ile olursa olsun sana karşı bilinçli bir şekilde kibirlenen adama karşı kibirlenmen, Allah için tevazu sayılır. Zenginlere karşı izzetli ve vakarlı davranmak, bir tevazu sayılır. Allah’a karşı kibirlilik edenin karşısında kibirlenebilirsin, çünkü senin alçak gönüllülüğün budur. Kibirlenenlerin büyüklenmeleri karşısında, bunun Allah’tan olduğunu bilsen de gerektiğinde tevazu göstermeyebilirsin. Çünkü büyüklük, ALLAH’ın bir sıfatadır.

Soru: Peki, misillemede bulunmak yerine mütekebbiri terbiye etmek maksadıyla biz yine de tevazu gösterebilir miyiz?

Ârif: Bu niyetle yapılırsa makbul olur. Çünkü böyle yapmakla belki ona kulluğunu hatırlatabilirsin. Ancak kibirlenen kişiye mutlaka hakikati, en güzel ikna edici ifadelerle anlatmalısın. Kalbin samimî, dilin tatlı, yüzün yumuşak, davranışın ihlâslı, tutum ve davranışların dengeli olmalıdır. Diyalog esnasında mesela bir hikâye ile mütekebbirlerin akıbeti hatırlatılabilir. Belki nefsi bundan etkilenir de gerçeği kabul eder ve ahlâken iyileşme sürecine girer. Bu takdirde sen, onun öğretmeni olursun, ahlâkî ve manevî üstünlüğün sayesinde onu hizaya getirmiş olursun. Sen, Allah ile hakikate ermiş olduğun sürece kibirli insanları da Allah’a döndürmüş olursun.

Soru: O halde bu niyetlerle gösterilen tevazu, dalkavukluk değildir değil mi?

Ârif: Dalkavukluk, karşısındaki insandan korkarak, boyun bükmek veya ondan bir şey ümit ederek yağcılık yapmaktır, yani makam sahibi kişilerin nezdinde mevki edinmek için hoş görünmeye çalışmanın bir göstergesidir. Asıl tevazu ise, yüceliğin Allah’a ait olduğunu bilip, Hakka boyun eğmek, Allah’ı bilmenle arkadaşlık etmendir. Onun için tevazu, ister cahilden, ister çocuktan olsun, Hakkı duyduğun vakit, ona boyun büküp, onu kabul etmendir. Bu kendini bilme hâlidir. Kendini bildiğin tanıdığın zaman Rabbini de tanırsın. Rabbini bildiğin zaman, O’nun katında olup da sana ait olan şeyleri ve de sende olup O’na ait olan şeyleri de bilirsin.

Soru: Tevazuu nasıl yansıtmalıyız? Tevazuun temel esasları nelerdir?

Ârif: Tevazu, gönülde, dilde, hâlde, ibadette, hizmette ve her işte ihlâs ve samimiyetle gösterilmelidir. Mütevazı bir kişi, vakarı, edebi ve güzel ahlâkı ile hakikati her zaman tatlı dil ve güler yüzü ile tebliğ etmelidir. Her yerde, her makamda ve herkese aynı güzel muamelede bulunabilmelidir. Doğruluk ve yumuşak davranmaktan hiçbir zaman ayrılmalıdır. Bir Müslüman, keremi takvada, zenginliği yakînde (marifette) ve şerefi de tevazuda bulmalıdır vesselâm.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.