islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
18°C
Salı Az Bulutlu
19°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C

Kur’an’da Geçen “Evlerinizi Mabed Edinin” Ayetinde Neler Anlatılmaktadır?

Kur’an’da Geçen “Evlerinizi Mabed Edinin” Ayetinde Neler Anlatılmaktadır?

16 Mart 2020 Pazartesi günü Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, koronavirüsün yayılma riskine karşı cami ve mescitlerde cemaatle kılınan vakit namazları ve Cuma namazıyla ilgili açıklamada bulunarak, virüsün yayılma tehlikesi ortadan kalkıncaya kadar cami ve mescitlerde cemaatle namaza ara verildiğini açıkladı.

Başkan Prof. Dr. Erbaş, kamuoyu ile paylaştığı Din İşleri Yüksek Kurulu kararını şu ifadelerle aktardı:

“Din İşleri Yüksek Kurulumuz, Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir salgın olarak ilan edilen, henüz tedavisi bulunamayan ve bu nedenle binlerce kişinin ölümüne sebep olan yeni tip koronavirüs sebebiyle Cuma namazının yanı sıra vakit namazlarının da cemaatle kılınması hususunu değerlendirerek şu açıklamayı yapmaya ihtiyaç duymuştur.

Yetkili mercilerin verdiği bilgiye göre;

  • Yeni tip koronavirüs, bulunduğu ortamda insandan insana hızlı bir şekilde yayılarak çok kısa sürede salgın haline gelmekte;
  • Virüs ilk bulaştığı anda fark edilemediğinden hastalığı taşıyan kişiler, aynı ortamda bulunan diğer insanlar için büyük bir tehlike oluşturmakta;
  • İnsanların toplu halde bulundukları mekânlar, söz konusu virüsün yayılması için oldukça uygun bir ortam oluşturup hastalığın salgın hale gelmesinde yüksek bir risk oluşturmaktadır.

Ülkemizde vaka sayısının artmaya başlamasıyla birlikte, kamu otoritesi tarafından, tedbir olarak insanların bir araya geldiği organizasyonlar iptal edilmiştir. Yaşanan bu olağanüstü durum dikkate alındığında câmi ve mescitlerde, namazların cemaatle kılınmaya devam edilmesi halinde virüsün yayılma riskinin artabileceği anlaşılmaktadır…”

Diyanet İşleri Başkanı tarafından yapılan bu açıklamanın ardından –her zaman olduğu gibi- lehte ve aleyhte pek çok şey söylendi… Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir dinî otoritenin varlığından “rahatsız” olan kesimin duygu ve düşüncelerinin söyleme dönüşen ifadelerini burada zikretmeye lüzum yok. Ama kimi çevrelerin dindarlık adına; camiye, cemaate ve Cuma’ya sahip çıkma nâmına, alınan bu kararı eleştirmesi, kabul etmemesi, “Diyanetin bu işe âlet olmaması gerekirdi.” cümlesini dillendirmesi, tek kelimeyle İslam Tarihi ve Asr-ı Saadet’ten yeterince haberdâr olunmadığına bir işarettir. Aynı zamanda bu kişilerin, Sevgili Peygamberimizin Sünnet-i Seniyye’sine de ve her biri kandil misali yolumuzu aydınlatan hadis-i şeriflerine de vukûfiyetinin bulunmadığı anlamına gelmektedir. Başka bir izah söz konusu değildir!.. Zira, İslam Dini’nin koruma altına aldığı ve mutlaka korunmasını istediği beş temel esas bağlamında “din, akıl, can, nesil ve mal” aynı derecede öneme sahip iken, “bir canı kurtarmak, tüm insanlığı; bir cana kıymak ise tüm insanlığı öldürmek” olarak kabul edilmiştir. (Bkz. Maide, 32) Bu dini insanlığa tebliğ eden ve yaşadığı dönemde bu dinin güzelliklerini etrafındakilere öğreten Son Nebi, yanındaki kimseyi kokusundan dolayı rahatsız edeceği endişesiyle “Soğan, sarımsak yiyen mescidimize gelmesin” talimatını verirken, 14 asır öncesinden günümüze yol gösterici rehberliğiyle modern karantinanın, izolasyonun tâ kendisini öğretiyordu, sonradan gelecek ümmetine… “Bir yerde bulaşıcı hastalık olduğunu duyarsanız oraya adımınızı atmayınız. Şayet sizin bulunduğunuz yerde çıkarsa orayı terk etmeyiniz!” . Bu açık ve net beyanlar karşısında başka söze hâcet var mı?..

Lehte görüş beyan eden İslam âlimleri, konunun uzmanları, muhtelif dernek, cemaat ve sivil toplum kuruluşları yanında ülkemizin ilim, irfan, sanat, kültür ve siyaset alanından yüzü aşkın ismin buluştuğu Türkiye Düşünce Platformu da bugün bir bildiri yayınlayarak, “alınan kararın isabetli olduğunu ve bu kararı desteklediklerini” ifade ettiler…

Bugünkü yazımızda, geçtiğimiz hafta Salı günü yurtdışından dönen bir kişide tespit edilen ilk virüs vak’asından bu yana geçen bir haftalık süreçte krizi canla başla yönetme çabası içinde olan devlet yetkililerinin, sağlık camiasında gece gündüz demeden hizmet verenlerin tüm gayretlerine rağmen 191 vak’a tespiti ve yine önce 89 sonra 61 yaşlarındaki iki kişinin vefatınlarına dair üzücü haberlerin var olduğu şu ortamda, yetkililerin “dış temaslarımızı azaltıp daha ziyade evlerimizde vakit geçirmemizi” isteği üzerinde düşünmeye, farklı bir bakış açısı aramaya çalışacağız.

KUR’AN’DA GEÇEN “EVLERİNİZİ MABED EDİNİN” EMRİ NE ANLAMA GELİYOR?

Kur’an-ı Kerim, eşi-benzeri olmayan ilim ve hikmet hazinesi… Eski kavimlerden, toplumlardan, kültürlerden anlayış ve yaşayış biçimlerinden haber verirken aslında bugüne dair bilgiler sunan eşsiz bir hazine… Nitekim Yunus suresinin 87. âyeti, iki peygambere, Hz. Musa ve Hz. Harun’a hitap ediyor gibi görünürken, aslında hem indiği dönemin muhatapları olan Ashab-ı Kiram’ın hem de sonradan gelecek Ümmet-i Muhammed’in karakterlerini inşa ediyor… İlgili ayetin meâlini verelim öncelikle…

“Mûsâ’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi madeb edinin/ibadet mahalli yapın ve namazlarınızı gereği gibi edâ edin. (Ey Mûsâ!) İnananları müjdele.”

Âyetteki buyrukların önce Hz. Musa ve Hz. Harun ikilisine olması dikkat çekicidir. Çünkü idare makamında olan onlardır ve toplumları için birtakım evleri edinmeleri ve bu evleri ibadete uygun yerler haline getirip hazırlamaları hususunda toplumlarına öncülük ve rehberlik etmeleri için bizzat Hz. Mûsâ ve Hz. Hârun peygamberlere hitap edilmiştir.

Sonra buyruğun çoğul kalıbı kullanılarak hem onlardan hem de toplumlarındaki bütün yükümlülerden kendi evlerinin, ibadet yerleri olarak hazırlanmasına katkı sağlamaları, evlerini birer ibadet mahalli haline getirmeleri ve Allah’a kulluk görevini ifa etme hususunda ihmal göstermemeleri istenmiştir.

Nihayet, bu kez bizzat Hz. Mûsâ’ya hitap edilerek, bir önceki âyette endişelerini dile getiren müminleri müjdelemesi ve sonunda mutlaka kurtuluşa erişeceklerini bildirmesi emredilmektedir. Peygamberlik görevinde Hz. Hârun, kardeşi Hz. Mûsâ’ya tâbi durumunda olduğu için bu emrin muhatabı Hz. Musa olmuştur.

İlgili ayette göze çarpan hususlardan biri de şudur: Anlaşılan, Allah Teâlâ onların toplum olarak bir göç yaşayacaklarını haber vermektedir. Ancak göç hazırlığının işaretlerini taşıyan ilâhî buyruğun hemen ardından namazı ikame etmeleri, bir diğer ifadeyle namazlarını gereği gibi kılmalarının emredilmiş olması dikkat çekicidir. Çünkü artan birtakım meşguliyet sebebiyle ibadet görevini ihmal etmek söz konusu olabilmektedir. İşte bu süreçte namazın ikamesi için özel bir uyarının varlığına şahit olunmaktadır.

BU AYET BİZE NELER SÖYLER?

Kur’an-ı Kerim’in bize zaman zaman uyarıda bulunduğu emir şu şekildedir: “Hiç düşünmez misiniz?” (Nahl, 17), “Onlar neden bu Kur’an üzerine düşünmüyorlar.” (Muhammed, 24)

Şimdi geliniz ayet üzerine düşünelim. Burada üç farklı emir söz konusudur. İlkinde, insanları idare makamında olanlara, yönettikleri insanlar için tedbir almak, onların selameti için araştırmalarda bulunmak, yer temin ve tahsis etmek, onları sevk ve idare etmek gibi bir vazifeleri olduğu bildirilmektedir. Yani emir, direkt olarak idarecilere, yetki sahibi olanlara yöneliktir.

İkinci olarak, ayetteki buyrukların muhatabı insanlardır. Halk kitlesidir. Onların da idarecilerin kendileri için hayırlarına olacağını düşündükleri hususlarda gereğini yapmaları, bazı durumlarda “evlerin de bir mabed gibi” değer kazanacağını düşünerek davranmalarını istemektedir. Ayet aynı zamanda her hâl ü kârda kulluk vazifesini unutmayıp özellikle namaz ibadetine hassasiyet göstermeyi de vurgulamaktadır.

Üçüncü buyruk ise yine yönetici-idarecilere ve özellikle en üst makamda olan kişiyedir. Burada Hz. Musa (as), kendisine tâbi olmak durumunda olan Hz. Harun’un da üstünde olan bir makamın sahibidir. O halde buyruk en üst makamda olan kişiyedir ve buyruk “müminleri müjdele” diye gelmekte ve söylenenler yapıldığı takdirde sonucun başarı ve mutluluk olacağı müjdelenmektedir.

Devletimizin, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, idareci ve muhtelif mertebelerdeki yöneticileriyle, sağlık sektöründeki fedâkâr çalışanlarıyla, ülkemiz ve milletimiz için gerekenleri yapma hususunda gösterdiği hassasiyet göz önünde, açık ve nettir.

Milletimize düşen ise tedbir kurallarına ve talimatlara uyarak bu süreçte sorumluluk gereği davranışlar sergilemektir.

Ayette özellikle zikredilen “evlerin mabede dönüştürülmesi” ifadesi ise özellikle şuna işaret etmektedir kanaatindeyiz. Zira ibadetin bir anlamı olan “Allah’a kulluk”, asıl zor zamanlarda insan için bulunmaz bir sığınak ve korunaktır; aynı zamanda moral ve motivasyon kaynağıdır. Dilerseniz, uzayan yazımıza burada son verelim ve bu konuyu sonraki yazımızda genişçe ele alalım inşâallah…

Sağlık ve esenlik, selamet ve âfiyet dileklerimle…

Prof. Dr. Mehmet Emin AY

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.