‘Rehbet’ kelimesinin aslı ‘ra-he-be’ fiilidir. Bu da korkmak, ürkmek, ürpermek, çekinmek, sakınmak demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 6/240)
“Rehbet, ruhb ve rehb” masdarı; acı ve ızdırap duyup büyük bir korkuyla çekinmek demektir. Bu; korku, hüzün ve kaygının birleşimidir. Yani bir şeyin başa gelmesinden dolayı olağanüstü sakınma ve ürkme durumunu anlatırlar. (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s: 296-297)
‘Rehbet’, ürpermek anlamıyla hem insanlardan hem de Allah’tan korkmayı ifade eder.
«Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (rehb’den açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir…” (Kasas 28/32)
“Herhâlde onların içindeki ‘dehşet/yılgınlık(rahbet)’ bakımından siz, Allah’tan (O’na karşı duydukları dehşetten) daha çetinsiniz. Bu, gerçekten onların ‘derin bir kavrayışa sahip olmamaları’ dolaysıyla böyledir.” (Haşr 59/13)
Burada müşriklerin yanlışlıkla insanlardan gelebilecek korkuyu önemseyerek ya da abartarak, Allah korkusunun önüne getirmeleri söz konusu ediliyor.
‘Rehb veya rehbet’ aynı zamanda olumlu bir davranış hâlinde muttaki mü’minlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Rehbet içinde bulunan mü’minler gerçekte Rablerinden hakkıyla korkup ürperirler. Çünkü onlar Rabbin azametini (büyüklüğünü) ve azabının çetinliğini anlayan kimselerdir. (Bkz: Enbiyâ 21/90. Mâide 5/82. A’raf 7/116, 154)
Bu kökten gelen ‘et-terhebu’, aynı zamanda ‘teabbüd’ demektir ki bu da; itiraz etmeksizin boyun eğmek anlamındadır. Rabbimiz yerde ve göklerde olan her şeyin, meleklerin büyüklük taslamadan kendisine ibadet ettiklerini, O’ndan korktuklarını, O ne emrederse yerine getirdiklerini haber verdikten sonra bütün insanlara;
“İki tanrı edinmeyin. O tek bir ilâhtır. O halde yalnızca benden korkup-ürperin (erhebûn).
Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. Din (olayı) da O’nundur. O hâlde Allah’an başkasından mı korkup-çekiniyorsunuz (ittika ediyorsunuz)?” (Nahl 16/51-52) diyor.
Kur’an, İsrailoğullarına verilen ni’meti hatırlattıktan sonra, onlara yalnızca Allah’tan ‘rahbet’ etmelerini (korkmalarını) emrediyor.
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun (ferhebûn).” (Bekara 2/40)
Kur’an, mü’minlere savaş atları veya savaş malzemeleri hazırlamayı, bununla kendi düşmanlarını ve onların bilmediği ama Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutabileceklerini (türhibûn) bildiriyor. (Enfâl 8/60)
Kur’an Firavunun sihirbazlarının korku salmasını da bu fiil ile anlatıyor. “(Mûsâ), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar (isterhebû) . Büyük bir sihir yaptılar.” (A’râf 7/116)
Buna göre ‘rehbet’, hoşlanılmayan şeylerden hızlıca kaçmayı, onları hemen terketmeyi de ifade eder. Kalbin arzu edilen şeye doğru harekete geçmesi anlamına gelen ‘rağbet’ kelimesinin tam zıddıdır.
‘Rağaben ve raheben’: Allah’ın katında olanı umarak ve O’nun azabından korkarak demektir. Bazı hadislerde bu şekilde geçmektedir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 6/181)
“O’nun (Zekeriyya’nın) duasına cevap verdik, kendisine Yahya’yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekte onlar hayırda yarışırlardı, umarak ve korkarak (rağbeten ve rahbeten) bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.” (A’râf 7/154. Enbiyâ 21/90)
Aynı kökten gelen ‘irhab’ develerin ürkmesi manasına geldiği gibi günümü Arapçasında, dehşet saçmak, korkutmak, terör yapmak anlamında kullanılmaktadır. (Sarkis, el-Müncid, s: 282. Heyet, el-Mu’cemu’l-vesîd, s: 376)
Kur’an, ‘rehb veya rahbet’ sahibi kimselerin olumlu ve olumsuz yanlarını ayrı ayrı haber vermektedir. Nitekim yukarıda geçtiği gibi Allah’tan çekinmek (rehbet etmek) mü’minlerin güzel bir davranışıdır.
Rehbet ile haşyet’in anlam benzerliği vardır. Bunun sebebi de korkulan şeyin gücünü bilmekten kaynaklanan bir korkuyu ifade etmeleridir.
‘Rahbet’in fâil ismi olan ‘râhib’, büyük bir korkuyla ürperen, ciddi bir korkuyla çekinen kimse demektir. Bunun çoğulu ‘ruhban’ veya ‘ruhbaniyyûn’dur. Ruhbanlık yapmaya da ‘rehbaniyet’ denmektedir. (M. Fevzi en-Neâl, M. Elfâzı’l-Kur’aniyye, s.352)
Bu da “yoğun bir dinî kaygı ve korku ile kendini ibadete verme” anlamındadır. Râhib de Allah’tan korkan ve uzlet halinde ibadet eden kişiyi ifade eder. (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s: 296. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 6/240)
Türkçe sözlükte ‘râhip’; manastırlarda oturan hırıstiyan din adamı, papaz, keşiş. Müslünalık dışında din adamı. Bunun müennesi (dişil formu) râhibe; kadın rahip, kadın keşiş demektir. (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1359)
Ruhban ve rahbâniyye kelimeleri Kur’an’da hıristiyan geleneğine atıfla dört yerde geçer (Mâide 5/82. Tevbe 9/31, 34. Hadîd 57/27) Mâide 5/82de ‘kıssîsîn’ ile birlikte zikredilen ‘ruhban’a tefsirlerde “ibadetle meşgul olan, tevazu sahibi ve yumuşak huylu hıristiyan grubu” mânası verilmiştir. (Gürkan, S.L. TDV İslâm Ansiklopedisi, 35/204)
“İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve râhibler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.” (Mâide 5/82)
Bunlar bir sonraki âyette “Allah kelâmını işittiklerinde ağlayan, yumuşak kalpli ve imanlı kişiler” olarak tanımlanmıştır. (Mâide 5/83)
‘Rahebe’ fiilini tef’ıl kalıbından ‘rahhebe’ ve onun masdarı ‘terhîb’; sakındırma, kalbi hoşlanılmayan şeylerden uzaklaştırma, korkutmak, dehşete düşürmek, sakındırmak demektir. Teşvik, kalbi hoşlanılan şeylere özendirme anlamındaki ‘terğíb’in tersidir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 6/240)
– Terğîb ve tarhîb kitapları
Hadislerin tasnif edilme metodlarından biri de terğîb ve terhîb metodudur. Buna göre hadisler teşvik ve sakındırma konuları dikkate alınarak tertip edilir. Bir bölümde önce her türlü iyilik ve fazilete teşvik eden hadisler, sonra da bunun zıddı olan kötülüklerden sakındıran hadisler sıralanır.
Bu metodla tasnif edilmiş bir kaç hadis kitabı bulunmaktadır. Bunların en meşhuru, Abdulazim b. Abdulkavi el-Münzirî (öl. 656) et-Terğîb ve’t-Terhîb’idir. Bu kitap Muhammed b. Ebi Bekr es-Safedî (öl. 862) tarafından et-Takrîb ilâ Kitabi’t-Terğîb ve’t-Terhîb adıyla, Muhammed Hayat b. İbrahim es-Sindî (öl. 1163) tarafından da Şerhu’t-Terğîb ve’t-Terhîb adıyla şerh edildi. (M. Uğur, Hadis İlimleri Edebiyatı s.315).
Hadis uzmanlarına göre Münzirî’nin bu eseri, hadisleri derleme açısından derli toplu, hem de sağlamlıkları hakkında doyurucu bilgi veren, müslümanları iyi şeylere teşvik eden, kötü işlerden sakındıran hadisleri bir araya toplayan faydalı bir kitaptır. (İ. L. Çakan, Hadis Edebiyatı s.110-113). Bu eser A. M. Büyükçınar ve D. Pusmaz tarafında Türkçeye çevrildi.
İbni Hacer’il-Askalânî bu kitabı Tehzibu’t-Terğîb ve’t-Terhîb adıyla kısalttı. Bunun da Türkçe tercümesi mevcuttur.
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ