islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4344
EURO
34,4578
ALTIN
2.488,57
BIST
9.679,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
21°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

ALLAH’A DOST OLMAK ALLAH’IN DOSTU OLMAK

ALLAH’A DOST OLMAK ALLAH’IN DOSTU OLMAK

 

İnsanın onlarca, hatta yüzlerce tanıdığı olabilir, fakat dostları çok azdır ve  genellikle de birkaç kişi ile sınırlıdır. Çünkü dostluk kolay elde edilmez, emek ister, çaba ister, fedakârlık ister, vefa ister; bunlardan da önce duygu, düşünce ve inanç birlikteliği ister. Bu nedenle insanın tanıdıkları  çok olsa da dostları azdır.  Her ne kadar dostlar az  olsa da, onlar   her zaman insana huzur ve mutluluk verirler. Gerçek dostlar için söz konusu olan bu durum, dost görülenlerin ve dost bilinenlerin gerçek  yüzleri  ortaya çıktığında ise  bu huzur ve mutluluk, yerini kırgınlığa ve hüzne bırakır.  Bu nedenledir ki hakikî ve sahte dostlar ile ilgi çok şey söylenmiş ve yazılmıştır. Dolayısıyla  dostluğun sadece insanlar arasında olmadığı, Kur’an’da  yer alan bilgilerden bazı insanların şeytanla, bazı  insanların da  melek ve Allah  ile dost oldukları  biliniyor.

Nitekim “Şeytanın dostlarına karşı savaşın”[1] ve “Kim  Rahmân olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse, Biz ona şeytanı yoldaş ederiz, artık o ondan hiç ayrılmaz” [2] ayetlerinden  şeytanın; “Rabbimiz Allah’tır”  deyip de dosdoğru olanlara gelince, onlara melekler gelir ve şöyle derler: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan  cennetle sevinin, mutlu olun’. Biz  dünya ve ahiret hayatında  sizin dostunuzuz.” [3] ayetinden meleklerin; “Şunu iyi bilin ki Allah’ın dostları için  bir korku yoktur. Onlar asla üzülmeyeceklerdir. Çünkü onlar, iman eden ve Allah’ın emir ve  yasakları konusunda duyarlı ve bilinçli olan kimselerdir. Onlar için dünyada da ahirette de müjdeler vardır[4] ayetinden de Allah’ın insanlara dost olduğunu  öğreniyoruz.

Verilen bilgilerden şeytanın kötü, Allah ve meleklerin ise  iyi dost olduğunu  anlıyoruz. Zira şeytanın insanla olan dostluğunun, yalan,  sahte, aldatıcı ve maskeli; Allah’ın ve meleklerin dostluğunun ise gerçek, hakiki ve ebedî olduğu görülüyor.  İnsanların dostluğu ise çoğu kere, şartlara, zamana ve zemine bağlı kalmakta ve buna göre de gerçek veya sahte  olabilmektedir. Bu nedenledir ki Kur’an, müminlerden Allah’ı ve müminleri dost edinmelerini isterken[5]; şeytanı,[6] Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmemelerini istemektedir[7].  Zira Allah, dostlarını korumakta, bu nedenle de onlarda korku ve üzüntü bulunmamaktadır.  Nitekim Allah Teâlâ’nın,  peygamberi Hz. Muhammed’i koruduğunu ve desteklediğini, en sıkıntılı ve  çaresiz  zamanlarında  bile  onu mahzun edecek  bir  durumda  bırakmadığını  biliyoruz.  Nitekim “Gerçek şu ki, benim velim; beni koruyup gözeten, bana Kur’an’ı indiren Allah’tır. O iyi insanları  daima  koruyup gözetir” [8]  ayeti bunu ifade etmektedir.

Peygambere yardım etmezseniz, bilin ki  ona Allah  mutlaka yardım edecektir. Nitekim etmiştir de.  Küfürde direnenler onu yurdundan çıkarttıkları  zaman, hani o,  mağarada iki kişiden biri iken arkadaşına, ‘Üzülme! Allah bizimle  beraberdir’ demişti. Böylece Allah onun kalbine bir sükûnet  vermiş, sizin görmediğiniz  askerlerle; manevî güçlerle desteklemiş, küfürde direnenlerin  sözünü (davasını) yerin dibine geçirmişti. En yüce olan, Allah’ın sözüdür, Allah’ın dinidir. Allah Azizdir Hakîmdir”[9]  ayeti de   Allah’ın bu yardımını  açıklamaktadır.

Evliyâ, “yakın, yanında duran, gözeten, koruyan, korunan”  anlamlarına gelen “velî” kelimesinin çoğuludur ve velîler demektir. Yaygın anlamı ile velî, “veliyyullah” ve “evliyâullah” kavramlarının kısaltılmış şeklidir, dolayısıyla velî/evliyâ  denildiğinde “Allah dostu/dostları”  kast edilmektedir. Bilindiği gibi dost, sevilen, güvenilen, gönüldaş ve yakın olan demektir. Zira dostluğun temelinde yakınlık yakınlığın temelinde de sevgi yer almaktadır. Bu nedenle Hz. İbrahim için “ halilullah”, Hz. Peygamber için “ “habibullah” denilmiştir.

Allah dostu/dostları kimlerdir? Daha açık bir ifade ile Allah Teâlâ, kime/ kimlere dostum demektedir?  Kur’an, bu konuda da bizi bilgilendirir ve  “Allah dostları” nın, inananlar ve  muttakiler olduğunu açıklar. Nitekim “Allah kendisine iman edenlerin dostudur, yardımcısıdır, onları karanlıktan aydınlığa  çıkarır. Küfürde direnenlerin dostu ise   Tâğût’tur. Tâğûtları, onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar  cehennemliktirler ve orada ebedî kalıcıdırlar”[10] ayeti, Allah Teâlâ’nın müminlere; “Zalimler, birbirlerinin dostlarıdır, Allah ise muttakilerin dostudur”[11] ayeti de muttakilere  dost olduğunu ifade eder. Bu da demek oluyor ki,  bir insanın Allah ile dost olabilmesinin iki temel şartı vardır¸ biri mümin olmak, diğeri de muttaki olmaktır.  Dolayısıyla Kur’an’da velî, isim ve şahıs  olarak zikredilmez, kimlik olarak zikredilir ve bu kimliğin gerekli kıldığı kişilik özelliklerinden   söz edilir.  Bir başka ifade ile  Kur’an  velîyi, Allah’a ve  O’nun vahiy yolu ile  gönderdiklerine inanan, emir ve yasaklarını yerine getiren kimse olarak  açıklar.

Bu nedenle kimin velî olduğunu ancak Allah bilir. Dolayısıyla tıpkı münafıkların kim olduklarını bilemediğimiz, sadece  zikredilen vasıflarını  bildiğimiz gibi,  velilerin de kim olduklarını değil, sadece vasıflarını bilmekteyiz.   O vasıfları da Kur’an,  iman ve takva  olarak açıklar, dolayısıyla inanan ve takva sahibi olan insanların Allah dostu oldukları bilgisini verir. Bu nedenle müminlerin ve muttakilerin Kur’an’da zikredilen vasıflarına vâkıf olmak ve bunun  için de iyi bir Kur’an kültürü elde etmek gerekiyor.

Nitekim Kur’an, muttakilerin kitaplara ve ahiret gününe, gayba inandıklarını, namaz kıldıklarını, sahip oldukları mallardan infak ettiklerini, infaklarını hem darlıkta hem de bollukta yaptıklarını, öfkelerini yendiklerini, insan­ları bağışladıklarını, Allah’ı sürekli andıklarını, hatalarında  ısrar etmediklerini, tövbe ettiklerini, ihsan sahibi olduklarını, geceleri kalkıp ibadet ettiklerini, her hak sahibine hakkını verdiklerini açıklıyor ve bu vasıflara sahip olan kişilerin  muttaki olduklarını ifade ediyor.[12]  Bu da gösteriyor ki  Allah’a dost olabilmek için O’na inanmak, O’nun rızasını kazanmak için çaba göstermek, kısaca O’nun dostluğunu hak edecek davranışlarda bulunmak gerekiyor, zira  bu vasıflara ve kişilik özelliklerine  sahip olunmadan Allah dostu olunamıyor. Daha açık bir ifade ile Allah dostu olabilmek için  iman etmek, güzel ahlâka sahip olmak ve  Allah’ın emirlerini ve  yasaklarını yerine getiren  iyi bir kul olmak  icap ediyor.  Zira Allah Teâlâ,  sadece bu vasıflara sahip olan kullarına dost oluyor  ve onları seviyor; sevdiği ve sevmediği  kullarının vasıflarını  da  açıklıyor: Nitekim O,  muhsinleri /güzel davranan ve güzel iş yapanları, tövbe edenleri, sorumluluklarını yerine getirenleri, sabredenleri, tevekkül edenleri, adil olanları, Allah yolunda cihat edenleri sevdiğini; buna karşılık israf edenleri, haddi aşanları, müstekbirleri /büyüklük taslayanları, şımaranları, hakikati görmezden gelmede ısrarcı olanları, kendini beğenip  övünenleri, zalimleri, hainleri ve bozguncuları da sevmediğini  ifade ediyor.  Allah Teâlâ’nın bu vasıfları  ayrıntılı olarak zikretmiş olması da ayrıca  O’nun bu konuya önem verdiğini gösteriyor. Nitekim Hz. Peygamber de bu önemi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”[13]  sözü ile ifade ediyor ve Kur’an ahlakını hayatına yansıtıyor ve bize örnek oluyor.  Bu nedenle Allah’a  dost olmanın yolu, Allah’ın önem verdiği ve bulunmasını istediği vasıflara sahip olmaktan ve sevmediğini  ifade ettiği vasıfları da terk etmekten  geçiyor.

 

Prof. Dr. Celal Kırca

 

[1] Nisâ,4/76.

[2] Zuhruf, 43/36.

[3] Fussilet, 41/30-31.

[4] Yunus, 10/62-64.

[5] Nisâ,4/45; Mâide, 5/55.

[6] Nisâ,4/119.

[7] Mâide, 5/51.

[8] A’raf,7/196.

[9] Tevbe,9/40.

[10] Bakara,2/257.

[11]  Câsiye,45/19; Enfâl, 8/34.

[12]  Bakara,2/2-4; Al-i İmrân,3/134-135;Zariyât,  51/15- 19.

[13]  Malik b. Enes,  Muvatta, Hüsnü’l Hulk,8.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Mürsel Gündoğdu dedi ki:

    Gerçek dostluğu, dost bir insanın kaleminden okumak ne güzel.
    “Dostlar az olsa da onlar her zaman insana huzur ve mutluluk verirler. Gerçek dostlar için söz konusu olan bu durum, dost görülenlerin ve dost bilinenlerin gerçek yüzleri ortaya çıktığında ise bu huzur ve mutluluk, yerini kırgınlığa ve hüzne bırakır.”
    Allah hepimizi;
    Allah’a dost olanlardan ve Allah’ın dostu olanlardan eylesin.