islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3775
EURO
34,7710
ALTIN
2.440,67
BIST
9.996,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
15°C
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
19°C
Cuma Hafif Yağmurlu
18°C

KUTSALIN SOSYAL TEZAHÜRLERİYLE İSLAM ÜMMETİ

KUTSALIN SOSYAL TEZAHÜRLERİYLE İSLAM ÜMMETİ

Teorik inanç (iman), pratik ibadet (amel) ve mistik hissiyat (ihsan) olarak üç boyutlu tanımlanabilen “insanlığın din” olgusu, Yüce Yaratıcıya kişisel bir boyun eğme olduğu kadar sosyal yakınlaşma ve yardımlaşma gerektiren bir gerçekliktir. Dini tecrübeler yaşayarak Kutsal karşısında maddi ve manevi açıdan hiçlik, hissiyat açısından büyülenme, huşu ve teslimiyet içinde mutlak bağımlılık duygusuna kapılan dindar, bir taraftan ruhani açıdan yücelmiş hissederken diğer taraftan insanlarla birlikte “insan” olduğunu anlayıp inşa ettiği “cemaat yoluyla” sosyalleşmektedir. Zira dini cemaat, basit bir sosyal yapı olmanın ötesinde senkronize (eş-zamanlı olarak) mekânsal beraberlikler, asenkron (bilhassa ilk dönemin zamanına uygun) ilkeli düzenleme, karizma, statü, ortak kurum ve karşılıklı sıcak ilişkiler içermektedir. Topluluk olarak dini cemaat, dinin yaşanması için doğal ve öğretiler için rasyonel kabullenme iradesi yansıtan, ortak menfaatlere dayalı ve geleneksel kurallarla belirlenmiş, karşılıklı yardımlaşma duygusu ile genetik olmayan ama onu ima edebilen din kardeşliği kabullenmiş dindaşlarla idame ettirilmektedir.

Din tekrar gelmeyecekse, yaşanmak, dinamik açıdan yaşanmak isteniyorsa her boyutuyla tekrarlanmak, yinelenip aktarılmak isteniyorsa sosyal olmak zorundadır. Dinlerde cemaat, dinin sosyal somut göstergesi dinin sağlamasının yapıldığı en gerçek alandır.  İnsanın bedeni ve ruhi açıdan sosyal varlık oluşunda din önemli görevler üstlenir. İnsanın sadece biyo- bilişsel açıdan birey olarak düşünce ve davranış geliştirdiği asla düşünülemez. Hatta dindar kimliği ve davranışları, sadece soyut ilkelerle, dogmatik öğretilerle şekillenmez aksine bir bütün olarak cemiyet içinde kendini gerçekleştirip gerçek olgunluğuna ulaşabilir.

Yaşanabilirlik ölçütüyle din olgusuna bu dünyada meşruluk veren temel faktör bireyin psikolojisini de ihmal etmeyen mensup olduğu bilinçli sosyolojisidir. Bu dünyaya ait olan insanlara gelip ötelerden, kutsal alandan ve ilahi olanlardan haber veren dinin sosyolojik boyutları ne kadar insana uygun ise, ne kadar bu dünyaya ait ise ne kadar zaman ve mekanını şekillendirecek zenginlikte ise din o kadar canlı, o kadar gerçek ve o kadar sivil bir eylem olabilecektir. İnsana ait olabilen din bunu kendi inşa ettiği cemiyet içinde yaşanabilir, tecrübe edilebilir ve iletilebilir olduğunu açık bir şekilde gösterebilmelidir. Dinler Tarihi, tarihsel din, dini cemaat ve bilişsel dindar zihnin farklı alanlarda işleyen birbirlerini tamamlayan üçlü boyutta değerlendirmektedir. Bir din bilimi bunlardan birisine odaklanıp koşullu çözümlerle yol almak isterse yanılır. Bunun yerine bu üçlü kategorik alanlarla uyumlu ilkeler üretebilmesi gerekmektedir.

Dinler Tarihinde soyut, ilkeli ve teorik emir yasaklarla boyun eğmeleri anlatan dinin somut, cisimleşmiş, tarihsel hale dönüşmesinin cemaatlerle olduğu aşikardır. Hatta hac, sadaka ve zahitlik gibi dini mefhumlar, dogmatik inanç sistemleri teşkil ettikleri sürece cemiyet içinde yaşanmışladır. Dindarlar ise cemaatlere ve dini öğretiler tarafından ve bir dini cemaate bağlı kaldığı sürece doğru bir şekilde anlaşılacaklarını öğrendiler.

Dinin sosyal boyutları pek çok anahtar kavrama sahiptir. Çoğu inanç, ideal cemaati otoriter ruhbanları yoluyla dindarlarına dayatırken her hangi bir ruhban sınıfından mahrum olan dinler ise inanan toplulukları bir cemaat formuna sokabilen,  onlara işlev kazandırabilen, dini tecrübe ederken cemaate katkı sağlayan karizmatik figür ve kutsal kişiler olarak din alimlerine ve yol göstericilerine muhakkak sahip olabilmektedir.

Daha somut olarak kurucusu olan her tarihsel gelenekte, ilk model cemaat ve onu taklit eden çağdaş dindar topluluklar bulunmaktadır. Söz gelişi Budizm’de Budha’nın oluşturduğu ilk cemaat olan “öğrencileri (Sangha)”, ilaç ve reçete yazan doktor rolündeki Üstadın dertleri çözecek talimat ve tezkiratı altında toplanarak dinin resmi ismi verecek kadar günümüz Budistleri için etkin rol oynarlar. Yahudilik için atalar kabul edilen Hz. İbrahim, Hz. İshak ve özellikle Hz. Yakup (Israil)’in on iki oğlundan oluşan prototip etnik yapıdan oluşan ilk aile cemaati, sonraki sosyolojik gövde olan İsrail oğulları için etnik model oldu. Hıristiyanlık için ise Hz. İsa Mesih’in bizzat kendi diliyle seçip eliyle dokunup ardından gelmesini istediği o dönemdeki Yahudi cemaatinin her kesiminden insanlarla oluşan ve birbirleriyle, iyilikte, sözde ve müjdeyi insanlara yaymada yardımlaşan on iki havari bulunmaktadır. Havariler, gittikleri yerlerde meydana getirdikleri cemaat yapılarını havarilere dayalı dini topluluk olarak vasıflandırdılar. Bu havarisel Hıristiyan yerel cemaatler, ileride kurulacak tüm kapsamlı kiliseler/mezhepler için ideal, ütopik cemaat ve ahlaki modele dönüşecekti.

Ümmeti teşkil eden sonraki tüm Müslüman toplumların gözünde Hz. Peygamber (S.A.V.)’in izinden gitmek esastır. Ümmetin ilk çekirdeğini Allah yolunda hicret eden Mekkeli çeşitli kabilelere mensup olan ama “Muhacir” vasfını alan ve yıllardır birbirleriyle mücadele içinde Evz ve Hazrec adıyla iki etnik kabile iken Akabe biatlarıyla nübüvvetin aydınlığına kavuşarak Allah için muhacirlere yardımcı olan Ensar’dan oluşan ilk Medine toplumu “Ashab” oluşturdu. Sohbete, musahabeye, interaktif yardımlaşma ve ihtilaf çözücü konuşmalarla donanmış “süregiden Hicretlere ve Nusretlerle dinamik bir ilişkiye dayanarak İslam’ın dolayısıyla kutsalın sosyal yapısını bu ilk Müslüman toplum oluşturdu.

Neticede Kutlu Nebi (S.A.V.)’nin bizzat gözetiminde vahye muhatap olabilen, alabildiğine dinamik kalan, Ashaba yakınlığa göre teşekkül edilbilmiş, en somut, yaşanmış ve idealde kalmadan her zaman yaşanabilir, ütopik olmadan hayatta karşılığı olan acılarla huzurla, kötülükle mücadele edebilen iyiler vasfına sahip olarak “sessiz yığınların sesi”, “baskın seslilerin marufu emredici sükûneti” olabilmiş saadet asrının İslam ümmetini teşkil ederler. Dahası İslam haricindeki kurucusu olan geleneklerde ilk cemaatlerin tamamında uzlet ve zahitlikleri sebebiyle sonraki dönemlerde onları taklit eden dünyadan feragat eden ve onlara özlem duyan ruhban sınıfının oluşması kaçınılmaz olmuşken Müslümanlar Ashaptan aldıkları bireysel modelliklerle ama en önemlisi iyilikte yarışmayı esas aldıkları hayat görüşüyle sünnet merkezli Müslüman toplumları oluşturmuşlardır. Bu noktada kavramsal açıdan dindarı aşırı kutsallaştıran, mitleştiren, idealleştiren ve metafizikleştiren, bu dünyadan koparan bedeninden feragat ettirmek isteyen diğer dini geleneklerin cemaat anlayışlarından en büyük farklı olarak İslam’ın hediye ettiği Müslüman ümmet, bu dünyaya ait; yani beşerin yaşadığı, kutsalın insandaki tezahürleri olarak bereketi, yardımlaşmayı, paylaşmayı yayabilen, Allah’a, O’nun rızasına nail olmayı, O’nunla karşılaşma umudunu tek ideal ve tek hedef gören  yüzü sadece O’na dönük olan “sivil bir toplumdur”.

Prof. Dr. Mustafa ALICI

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar
  1. Abdurrahman dedi ki:

    Kaleminize sağlık hocam