islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5389
EURO
34,8465
ALTIN
2.442,32
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
18°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C

Mekke’nin Fethi Şuuru, Hayatımızda Devam Edebilecek mi?

Mekke’nin Fethi Şuuru, Hayatımızda Devam Edebilecek mi?

 

Bir yılı sona erdirirken, yeni bir yıla başlıyoruz. Ama, hangi duygu ve ruhla?. Bir tarafta, geçen bir yıldan sonra, yeni bir yıla girerken eğlenen, kendini kaybeden ve Hristiyan geleneğini benimseyen insanlar varken; diğer tarafta, Mekke’nin ruhunu, günlünde yeniden canlandırmaya çalışanlar. Bir taraf kendini kaybederken, diğer taraf bir “durum değerlendirmesi” ile kendi varoluş gerçeği ile yüzyüze geliyor.  Acaba, doğru olan ve insana yakışan  hangisi?..

Mekke’nin Fethi, bir çağın başlangıcıdır

Mekke’nin fethi, insan ve toplumların soy, hakimiyet, ırk ve güç ile iktidarlarını sürdürerek, birçok haksızlık ve zulümlere sebep olan bir hayatın sona erdirilmesi manasına gelmektedir. İslam dini, Peygamberi vasıtasıyla insanın sadece Allah’a kul olabileceğini ve böylece asaletini ve misyonunu devam ettireceğini bütün insanlığa duyurmuştur. Çünkü kişilere ve eşyaya kulluk, insanın karakterini ve safiyetini bozmakta ve onu, menfaat ve iktidarlara kul haline getirmektedir. Böyle bir insanın, yüce bir inanç ve davayı ayakta tutması, mümkün olamayacaktır.

İnsanı kendi vekil tayin eden Allah, onun yaşama ve düşünme sistemini de bu inanç ve ahlak üzerine kurulmasını murad etmişti. Böylece Müslüman, prensiplerin ve kuralların insanı olacak ve herhangi bir dünyevi menfaate karşılık, inanç ve ahlakını terketmeyecekti.  Bunun yolu da, Allahın kainattaki kanunlarının, sosyal, iktisadi ve hukuki hayatta da geçerli olacağı bir dünyanın kurulmasıydı.

İslam dini, diğer ilahi dinler gibi; insanı manen olgunlaştırıp, onu sadece Allaha bağlılık ile terbiye ederek, çeşitli ideoloji veya ırkların kölesi olmaktan uzaklaştırmaya çalışıyor ve böylece, insanı her türlü fayda ve menfaat sarmalından uzakta  şahsiyet ve ahlakı ile yeni bir kimlik sahibi kılıyordu. Ama insan, arzu ve ihtirasları ile, bu sistemden kopabiliyordu.

İnsanın yozlaşması ve cahili hayata dönüş:

İlahi dinler, insandaki bozulma ve yozlaşmayı bilerek, onları sürekli ikaz eden ve kendi asli özelliklerine döndürecek peygamber ve ilim adamları vasıtasıyla, ihtiraslarına ve dünyevi menfaatlere karşı güçlü hale getirmeye çalışmıştır. Çünkü insan, önünde doğru ve iyi bir sistem olmadığı müddetçe, duygularına kapılmakta ve dejenere olabilmekte ve yanlış yollara yönelebilmektedir.

Bu konuda da, Peygamberimiz Müslümanın, dünya menfaatleri ile yozlaşacağını ve doğru yoldan uzaklaşacağını bildirmek suretiyle, asli kimliğini muhafaza etmesini ikaz etmiştir. Yani, inanç ve ahlak; ancak dünya menfaatlerini “ideal” haline getirenlerce bozulmakta ve Müslümanı yeniden siyasi ve iktisadi menfaatlerin kulu haline getirebilmektedir.  Üstelik, bu menfaatlere yöneliş; çoğu zaman,  iyilik ve hayırlı çalışmalar adı altında insanın kendini kandırmasına gerekçe olmaktadır.

İnsanın yozlaşması, Allah’tan ve onun ilahi kurallarından uzaklaşma ile başlayıp, çeşitli dünyevi menfaat ve ilişkileri hayatına hakim kılan Müslüman kesimlerde ortaya çıkmaktadır. Müslüman olmakla birlikte, İslamın öngörmediği bir düşünce ve hayat, Müslüman insanı giderek başka kültür ve dünyanın insanı haline getirmektedir. Yani, içten içe bir bozulma ve değişim içine girerek, kendi doğrularını İslam ile özdeşleştime yanlışı içine girmektedir.  Bu durum, özellikle dünyevi menfaatler, meşhur olma ve maddi kazançlar için inanç ve ahlakından uzaklaşma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Veya, ait olduğu siyasi, dini veya iktisadi grupların tutum ve politikalarını, inanç ve ahlak sistemlerine yerine geçirmek  ile gerçekleşmektedir.

 Bütün bu yozlaşma ve yabancılaşmalar, İslami kaynaklarından uzaklaşma, inanca dayalı bir hayıtın terkedilmesi,  sözde muhafazakarlık ve dindarlık ile karışarak, inançtan kopuş noktasına ulaşmaktadır. Kişilere, gruplare, partilere ve menfaat odaklarına bağlanıp, onları İslamileştirerek, kendine bir dayanma noktası oluşturulması; aslında doğru yoldan kayışın belirgin göstergeleri olmaktadır.

 Yeniden İslamı anlama, Mekke ruhunu kavrama ve Allah ile olan bağı güçlendirme ile, tüm bu sahte yöneliş ve kopuşlardan uzak kalmak ihtiyacı içindeyiz. Bunun için de, ilahi kaynaklar ve peygamber yolu, tutunulacak en sağlam esaslar olacak; sahte ve geçici menfaat ve arzular, bütünüyle terkedilecektir.

Prof.Dr.Sami Şener

MİRATHABER.COM